28 ŞUBAT SANIKLARI!

Tarihimize 'post modern darbe' olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin izler bırakan 28 Şubat'ı geride bırakalı 20 yıl oldu.Ancak, mahkemeleri hala devam ediyor.

Tarihimize

“post modern darbe"

olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin  izler bırakan 28 Şubat'ı geride bırakalı 20 yıl oldu. Ancak, mahkemeleri hala devam ediyor.

28 Şubat 1997 yılında verilen muhtıranın soruşturması kapsamında 21 Aralık 2017 günü Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen

"28 Şubat" dönemine ilişkin 103 sanıklı dava

nın duruşmasına devam edildi. 60 sanığın, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sanıkların lehine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 147. maddesi uyarınca, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren düşürmeye, devirmeye iştirak" suçlarından "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırılmaları istenirken, 39 sanık hakkında da beraat talebinde bulunuldu. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmaları istenenler arasında dönemin

Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı

ile dönemin

Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir

de yer almakta.

Ancak, bu davanın bir PÜF noktası var. Davayı açan SAVCILAR, şimdi FETÖ’DEN tutuklanmış bulunuyorlar. Orduya karşı kurulan kumpas davalarının da hâkimleri ve savcıları onlar. Yani 28 Şubat davası, tutuklu savcıların ve hâkimlerin açtıkları davaların devamı niteliğinde yürütülüyor. Dolayısıyla 28 Şubat davasının da FETÖ'nün kumpas davalarından biri olduğu söylenebilir.

Davaya, 8 Ocak 2018’den itibaren devam edilecek. Bu arada, sanıklardan 4’ünün öldüğünü de belirtelim. 28 Şubat davası gerçekten FETÖCÜLERİN KUMPAS DAVALARINDAN BİRİYSE, O ZAMAN YARGILAMANIN SONLANDIRILMASI GEREKMEZ Mİ!

Fetöcüler, Ordumuzu zayıflatmak ve özellikle ATATÜRKÇÜ subayları tasfiye etmek için Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk ve benzeri kumpas davalar açmış, nice kahraman subaylarımızın yıllarca cezaevlerinde tutuklu kalmalarına, intihar ederek veya hastalık sonucu ölmelerine yol açmışlardı. Bu durum 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra açığa kavuştu ama bu arada olan Ordumuzun kahraman mensuplarına oldu. Türkiye Cumhuriyetinin eski Kurmay Başkanlarından İlker Başbuğ bile bu kumpasların sonucunda uzun bir süre tutuklanmıştı.

20 yıl öncesine uzanan bir muhtıranın peşine takılmanın acaba bir anlamı var mı. Bizce artık geçmişe ait yaraların kaşınması değil, sarılmasının zamanıdır. Bunun da yolu 10 yıl öncesine ait tüm siyasi ve askeri suçları kapsayacak bir af yasasının gerçekleştirilmesi olmalıdır. Kabuk tutmuş yaraları kaşımanın bu ülkeye bir faydası yok…

SAÇLARINI, ECİNNİLER KESMİŞLER!

Geçmiş yıllarda, kaynanaların, gelinlerin üzerinde çok büyük tahakkümleri varmış. Her yerde olduğu gibi, Siirt’te de bu böyleymiş. İşte, anlatacağımız bu anekdotumuz da Şehrimizde yaşanmış gelin-kaynana çatışmasının tipik bir örneğini yansıtmaktadır.

Genç gelin, saçlarını kestirmek istiyormuş. Amma, buna cesaret edemiyormuş. Kaynanasından müsaade istese, kabul etmeyeceğini bildiği için, kocasının da desteğini alarak, kendince bir taktik uygulamış. Gece, saçlarının hörgüçlerinden birini kesmiş ve yastığının altına koymuş. Ertesi sabah da, kestiği saçının hörgücünü götürerek ve sözde büyük bir panik yaparak, kaynanasına:

-Dün gece ECİNNİLER saçlarımın hörgüçlerinden birini kesmişler, yastığımın altına koymuşlar!

demiş.

Kocası da destek çıkmış:

-Gerçekten, yattığımız zaman saçları iki hörgüçlüydü. Olduğu gibi duruyordu. Sabahleyin, ilk ben uyandım. Bir de ne göreyim, Şükriye’nin saçlarının bir hörgücü kesilmemiş mi!

Kaynana, oğlunun ve gelininin bu oyunlarını yutmamış amma, yutmuş gibi görünmüş. Ancak, cezası da ağır olmuş.

Gelininin, babasının evine gitmesini fırsat bilen kaynana, odasına gitmiş. Gelininin elbise sandığını açmış. O zamanlar, böyle gardroplar falan olmadığı için, elbiseler, çeyiz sandığına konulurmuş.

Kaynana, gelininin sandığındaki en güzel ve en sevdiği entarisini makasla kestikten ve işe yaramaz hale getirdikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi sandığı ve odasını kapatmış. Meydana gelecek tepkiyi beklemeğe başlamış.

Gelin, babasının evinden dönüp, gerekli olunca, çeyiz sandığını açtığında en sevdiği ve kendisine en yakışan entarisinin paramparça olduğunu görünce, afallamış. Büyük bir öfkeyle parçalanmış elbiseyi oturma odasına götürmüş. Kocasının ve kayınpederinin yanında Kaynanasına:

-Bu elbisemi, kim bu hale getirdi?

diye bağıracak olmuş.

Böyle bir soruyla karşılaşacağını bilen kaynana, cevabına da zaten hazırlıklıymış.

-Destur, Bismillah! Sakın bu işi yapanlar yine senin saçının bir hörgücünü kesen ECİNNİLER olmasın. Tezelden, eve kuruşun döktürmek lâzım

demiş!

Bakmadan Geçme