AHMAK MÜRİTLER!
Ülkemizde Tarikat Liderleri arasında sürüp giden kavgalar vardır.Arapça bir kelime olan TARİKAT'IN lügat anlamı YOL olmakla birlikte dini bir kurum olarak tasavvufa dayanan ve kimi ilkelerle birbirinden ayrılan kollardan, YÜCE ALLAH'A ulaşmak için kendine
Ülkemizde Tarikat Liderleri arasında sürüp giden kavgalar vardır. Arapça bir kelime olan TARİKAT’IN lügat anlamı YOL olmakla birlikte dini bir kurum olarak tasavvufa dayanan ve kimi ilkelerle birbirinden ayrılan kollardan,
YÜCE ALLAH’A ulaşmak için
kendine özgü tarzda olan yollar anlamına gelir.
Türkiye’de o kadar çok sayıda tarikat var ki, yazsak sayfalar dolusu olurlar. İşin acı tarafı, sözde dini duyguları güçlendirmek ve Hak yolu bulmak için kurulan bu tarikatların, birbirlerine karşı olmalarıdır. Öyle ki, dini konularda birbirlerini küfürle suçlayanlar bile vardır.
A9 televizyonunu izleyenlerin,
KEDİCİKLERDEN
haberleri vardır. İşte, bu kedicikler yüzünden Adnan Hoca (Adnan Oktar) ile Cübbeli Ahmet Hoca birbirlerine düşmüşler ve birbirlerine olmadık hakaretler yağdırıyorlar. Bilindiği gibi Cübbeli Ahmet Hoca da JETSKİ maceralarıyla ünlenmiştir. Yani, birini al, diğerine çal. Birbirlerini karalayan bu sözde tarikat liderlerine, gerçekten İslâmi anlayışa sahip iki tarikat şeyhinin aralarında geçen diyalogu anlatan bir anekdotu naklederek gerçek tarikatlarla, sahte tarikatları birbirinden ayıralım.
İşte Anekdotumuz:
Birçok yörelerde olduğu gibi, İlimizde de kendilerine
ŞEYH
denilen
TARİKAT ÖNDERLERİ
vardır. Yine her yörede olduğu gibi
GERÇEK ŞEYHLER ARASINDA SORUN OLMAZ AMA,
müritler arasında:
-Benim Şeyhim, senin şeyhinden daha büyüktür!
Sürtüşmeleri hep yaşanmıştır.
Bir gün, müritleri tarafından birbirine rakip zannedilen iki
Siirtli ŞEYH,
bir
TAZİYE
yerinde tesadüfen karşılaşmışlar. Her birinin arkasında 40-50 müridi varmış. Taziye evinin kapısı önünde birbirlerini görünce duraklamışlar. Cahil müritler, kendi akıllarınca, karşı tarafın müritleriyle dövüşmeye hazırlanmışlar. Çünkü her grup kendi Şeyhini, diğer grubun şeyhinden üstün görüyormuş ve kapıdan ilk girecek kişinin kendi şeyhleri olması gerektiği kanaatindeymiş. Bunun aksi olursa, dövüş kaçınılmaz olacakmış!
Müritler, böyle ham düşüncelerle bekler ve dövüşmeye bilenirlerken, birbirini gören iki Şeyh, önce musafaha yapıp kucaklaşmışlar, hâl, hatır sorup birbirlerine iltifatlar yağdırmışlar.
Şeyhlerinin, kapı önündeki bu muhabbetlerine şaşıran müritler, yine de tetikte, taziye evinin kapısından önce kimin gireceğini bekliyorlarmış.
Şeyhler ise, kucaklaşma faslından sonra, her biri, diğerini kendi önüne almak ve kendi önünde yürütmek için ricada bulunmağa başlamışlar. Ama her iki şeyh de, önde yürümekten imtina ediyor, müritlerinin, kendisine rakip zannettikleri Şeyhi, önünden yürütmek istiyormuş.
Bu arada, yine birbirlerine iltifatlar yağdırıyor ve önde yürütmek konusunda birbirlerini ikna etmeğe çalışıyorlarmış.
Şeyhlerden biri, sonunda soruna noktayı koymuş:
-Üstadım, sünnete riayet edelim. Bakın, siz kapının girişinin sağındasınız. Bu durumda, önde yürümek sizin hakkınızdır, demiş.
Sünnete uymak konusunda yapılan ikazı kabul eden diğer Şeyh, müritlerinin duyacakları kadar yüksek bir sesle ve adeta onlara ders vermek istercesine söylenmiş:
-Peki Üstadım, emrettiğiniz gibi, sünnete uyarak kapıdan ilk ben gireceğim. Ama haşâ ki sizin önünüzde olduğumun delili zannedilmesin. Bizde, eşek sahipleri, eşeklerini önlerinde yürütür, arkadan “DEH”LERLER! Kendimi eşeğiniz ve beni arkadan DEHLEDİĞİNİZİ kabul ederek önünüzde yürüyorum, demiş:
Bunun üzerine diğer Şeyh de yine bütün müritlerin işitecekleri şekilde yüksek sesle şöyle cevap vermiş:
-Estağfurullah Üstadım! Bin kez estağfurullah! Ben, sizin eşeğinizim ve siz benim sahibimsiniz. Bizde de sahipleri, eşeklerinin önünde olur ve onları yularlarından çekerler. Bu durumda, ben eşeğinizim, siz önümde, beni yularımdan çekiyorsunuz!
diye cevap vermiş.
İşte, İlimizde yaşanmış gerçek bir olay! İşte gerçek ŞEYHLER VE AHMAK MÜRİTLER!
Bakmadan Geçme





