AKADEMİSYENLER GİTSİN, ULEMALAR GELSİN!
Üniversitelerden tasfiye edilen sözde akademisyenler için kıyametler koparılıyor.FETÖYLE veya diğer terör örgütleriyle ilişkilendirilerek üniversitelerden ihraç edilen bu aydın müsveddeleri(!) kendilerini bulunmaz meta mı zannediyorlar.
Üniversitelerden tasfiye edilen sözde akademisyenler için kıyametler koparılıyor.
FETÖYLE veya diğer terör örgütleriyle ilişkilendirilerek
üniversitelerden ihraç edilen bu aydın müsveddeleri(!) kendilerini bulunmaz meta mı zannediyorlar. Yerlerinin doldurulamayacağını mı vehmediyorlar. Allah’a şükürler olsun, bizim o kadar
ULEMAMIZ
var ki, her derdimize deva olurlar. Onlara yetki verirsek, bizi
AY’A da, MARS’A da çıkarırlar.
Bu kadar ulema zengini bir millet üç-beş çapulcu, ne idüğü belirsiz akademisyenlere mi kalmış! Müftülerimiz, imamlarımız, vaizlerimiz ne güne duruyor. Onları üniversitelere öğretim görevlisi olarak tayin ederiz, gençlerimizin hem dünyalarını, hem ahretlerini mamur ederiz!
Zaten, bu akademisyenlerin çoğu inançsız! Bakmayın bir zamanlar görevlerinde yükselmek için
FETÖ
maskesi takmalarına! O zamanlar başkaydı.
FETÖ NE İSTERSE
VERİLİRDİ.
Ancak aldatıldığımızı anladık. Ziya Paşa’nın:
Ümmid-i vefa eyleme her şahı degalde
Çok hacıların çıktı haçı zir-i begalde
Beytinde olduğu gibi
FETÖCÜLERİN
koltuklarının altındaki
HAÇLAR DA
ortaya saçıldı. Ama
FETÖCÜLER
gittiyse ne gam. Bu din-i mübin sadece
FETÖCÜLERİN
uhdesinde değildi ki! Daha kimler var kimler! Nakşibendicilerimiz, Nurcularımız, Süleymancılarımız, Işıkçılarımız, Menzilcilerimiz, Kadiricilerimiz velhasıl say sayabildiğin kadar.
FETÖCÜLERİ
tasfiye ettikten sonra, işte bunları iş başına getireceğiz. Devlette koltuklar boş kalmaz. Bir profesör gider, yerine on profesör gelir!
Evet, akademisyenler tasfiye ediliyor diye üzülmemiz boşuna. Bunca müftü, imam, vaiz gibi
ULEMALARIMIZ
varken, bu ülkeye zeval gelmez.
AKADEMİSYENLER GİDER,
ULEMALAR GELİR. ALLAH’IN İZNİYLE ÜFÜRDÜLER Mİ, UÇURURLAR!
İyisi mi yazımızı yine Ziya Paşa’mızdan bir alıntıyla noktalayalım:
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm
Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli'de
Felatun'u beğenmez anda çok divaneler gördüm
Huzur-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti
Ne meclisler ne sahbâlar ne işrethaneler gördüm
Cihan namındaki bir maktel-i âma yolum düştü
Hükümet derler anda bir nice salhaneler gördüm
Ziya değmez humarı keyfine meyhane-i dehrin
Bu işretgehte ben çok durmadım ammâ neler gördüm
“MALA MINE, EL VELEYE!”
Batman ve Şırnak’ın müstakil il konumuna getirilerek Siirt’ten koparıldıkları, bunların yanında Sason, Kozluk, Beşiri ilçelerinin ve bazı beldelerle 210 köyün bu yeni illere bağlandığı sıralarda Ahmet Arıtürk, bir arkadaşıyla otobüsle bir seyahate çıkmış. Otobüsün önünde 1 ve 2 numaralı koltuklarda oturan iki arkadaş, Kurtalan’dan geçtikten bir süre sonra Ahmet Arıtürk elerini dizlerine vurarak bağırmış:
-MALA MINA EL VELEYE (Yazık oldu Siirt’e!)
Yanında oturan arkadaşı M. Selim Başaran, Ahmet Arıtürk’ün ellerini dizine vurarak böyle bağırmasına önce bir mâna veremeyerek sormuş:
-Hayrola, ne oldu?
Ahmet Arıtürk cevap vermiş:
-Görmedin mi trafik levhasında ne yazıyor?
-Yok, ne yazıyor?
-“BATMAN İL SINIRI!” Yani, buradan Malabadi köprüsüne kadar olan kesim, siyasi sebeplerle Siirt’ten koparıldı. Daha doğrusu çalındı. Artık, sınır levhaları bile değişti. Daha ne olsun! Yeni sınır levhasını bu ilk görüşümüzde “MALA MINE EL VELEYE!” demeyip de, ne zaman diyeceğiz!
Bakmadan Geçme





