27 MAYIS ÜRÜNÜ ANAYASA, ÖZGÜRLÜKLER ANAYASASIYDI!
Bugün TU KAKA ettiğimiz 27 Mayıs darbesi sayesinde Türkiye, cumhuriyet tarihinin en demokratik ve özgürlükçü anayasasına kavuşturulmuştu.27 Mayıs darbesinin tek ve en büyük kusuru, o yılların yöneticileri hakkında verilen İDAM KARARLARI olmuştur.
Bugün
TU KAKA
ettiğimiz 27 Mayıs darbesi sayesinde Türkiye, cumhuriyet tarihinin en demokratik ve özgürlükçü anayasasına kavuşturulmuştu. 27 Mayıs darbesinin tek ve en büyük kusuru, o yılların yöneticileri hakkında verilen
İDAM
KARARLARI
olmuştur. İdamlar yaşanmasaydı, 27 Mayıs darbe değil, gerçek anlamda bir devrim olarak nitelendirilebilecekti.
Ne kadar unutturulmak istense bile Demokrat Partinin özellikle 1957 seçimleri sonrası sözün tam anlamıyla demokrasiyi rafa kaldırdığı dönem olmuştur. Bunun sonucu olarak gençlik hareketleri alabildiğine genişlemiş, üniversiteler birer isyan ocağına dönüşmüşlerdi. O yıllara ait gazete arşivleri incelenirse, neler yaşandığı daha iyi anlaşılacaktır. O yıllarda iktidarda olan Demokrat Partinin şimdilerde sütten çıkmış ak kaşık olarak gösterilmesini, o günleri yaşayanlara kabul ettiremezsiniz. Keşke o idamlar yaşamasaydı da, 27 Mayıs darbe değil, devrim olarak anılsaydı!
1960 yılının ilk aylarında DP'nin zulümlerine karşı üniversiteler hareketlenmiş, öğrenciler hemen her gün eylem yapar duruma gelmişlerdi. 28 Nisan 1960'ta yaşanan büyük öğrenci hareketi üzerine sıkıyönetim iln edilerek, silahlı güçler, eylemcilere karşı sahaya sürülmüşlerdi. O yılları yaşayanlar anımsarlar, Demokrat Parti iktidarının baskıları, baskı olmaktan çıkmış, adeta zulme dönüşmüştü. Toplumun birçok kesiminde baskılara yönelik tepkiler artarken, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü'nde de öğrenciler DP aleyhine protestolar gerçekleştiriyorlardı.
28 Nisan 1960 tarihinde Beyazıt kampüsünde öğrencilerin, DP iktidarı aleyhine düzenlediği gösteriye polisin saldırması sonucu öğrenci Turan Emeksiz polis kurşunuyla vurulmuş ve hayatını kaybetmişti.
İktidarın olayları bastırmasını istediği İstanbul Emniyet Müdürü Bumin Yamanoğlu, yürüyüşe geçen gençlere ateş açılması emrini vermişti. Polis şefi Zeki Şahin'in komutasında bulunan atlı polislerden biri tarafından açılan ateş sonucu Turan Emeksiz olay yerinde ölmüş, çok sayıda öğrenci yaralanmıştı. O günden bugüne Turan Emeksiz'in yerden seken kurşunla öldürüldüğü savı yayılmaya çalışılmış, ancak 53 yıl sonra, 2013 yılı Mart ayında TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Adli Tıp raporunu açıklayarak, Turan Emeksiz'in yüksekten atılan bir kurşunla öldüğünü, cebinden de iki tiyatro bileti çıktığını açıklamıştı.
Bu olay, 27 Mayıs 1960 darbesini tetikleyen önemli bir dönemece işaret etmişti ve tarihe
'28 Nisan Olayları'
olarak geçmişti.
27 Mayıs 1960 sabahı, yönetime el koyan askerler, emekli edilmek üzere zorunlu izne çıkarılmış olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel'i İzmir'deki ikametghından pijamasıyla getirerek
(Milli Birlik
Komitesi)
adını verdikleri ihtilal komitesinin başına geçirmişlerdi. 37 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün yetkilerini kullanacağını açıklamıştı. Milli Birlik Komitesi, yasama yetkisini doğrudan doğruya, yürütme yetkisini de Devlet Başkanınca atanan ve Komitece onaylanan Bakanlar Kurulu eli ile kullanmıştı. İkinci aşamada MBK tek başına kullandığı iktidarı, sivil bir kurul olan Temsilciler Meclisi ile paylaşmaya başlamıştı. Ord. Prof. Sıddık Sami Onar Başkanlığında oluşturulan Anayasa Komisyonu Cumhuriyet tarihimizin en özgürlükçü anayasasını hazırlamıştı.
Yeni anayasa sayesinde Türkiye gerçekten bir özgürlükler ülkesi olmayı hedefliyordu. Siyasi partilerin, sendikaların ve diğer sivil toplum örgütlerinin kurulması konularına büyük kolaylıklar getirilmekteydi. Biri millet meclisi diğeri senato olmak üzere iki meclis kurulacaktı. Seçimlerde baraj olmayacaktı. Her parti, halk içindeki gücü oranında meclislerde temsil edilme imknına kavuşturulmuştu. Adına
MİLLİ BAKİYE
denilen bir sistemle, artık oylar birleştirilmekte ve oy oranlarına göre siyasi parti kontenjanlarına dağıtılmaktaydı. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve 1950 Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinden yararlanılarak hazırlanmış olan yeni anayasa sözün tam anlamıyla bir özgürlükler anayasasıydı. 27 Mayıs 1961 günü Kurucu Meclis tarafından kabul edilen ve 9 Temmuz 1961 günü halkoyuna sunulan anayasa, halk tarafından da onaylanarak yürürlüğe girmişti. 1961 Anayasası özellikle kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlanması açısından sözün tam anlamıyla ideal bir anayasaydı. Hukukun bağımsızlığı açısından, Avrupa Devletlerinden bile önde bir anayasa olmuştu. Ne var ki, bu anayasayı milletimize çok görenler, ilk fırsatta değiştirmeyi ve geriye dönüşü iş edindiler. Daha sonra gerçekleşen muhtıralar ve darbelerle sağlanan özgürlükler geri alındı. Seçimlere yüzde 10 gibi, hiçbir Avrupa devletinde olmayan bir baraj getirilerek, yeni partilerin kurulmasının önüne set çekildi. Kuvvetler ayrılığının ruhuna
FATİHA OKUNDU!
Böylece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları anayasal haklar açısından 100 yıl geriye savruldu!
27 Mayıs 1960 darbesini onaylamasak bile, ihtilalin ışığında hazırlanan 1961 anayasasının özlemini hep duyacağız…
TAŞLAMALAR
BİNDOKUZYÜZALTMIŞBİR
ANAYASASI GERÇEK
ÖZGÜRLÜKLER YASASI
OLMUŞTU BİLMEK GEREK
YÜZ YIL GERİYE GİTTİK
DEĞİŞTİRİP YASAYI
İŞÇİ DEĞİL, PATRONLAR
PAYLAŞMAKTA PARSAYI
DEMOKRASİ, ADALET
BELLİ EN BÜYÜK SORUN
VE ÖLÇÜSÜ KUVVETLER
AYRILIĞI BİL BUNUN
KUVVETLER AYRILIĞI
KALDI MI ÜLKEMİZDE
İPLER GERİLDİ ARTIK
TOPLANMIŞ BİR TEK ELDE