DEVLET DEDİĞİN!

Devlet dediğin, kurum ve kuruluşlarının tümüyle devlettir.Devletin müsteşarları, elçileri, konsolosları, valileri, kaymakamları, hâkimleri, savcıları, askerleri, genel müdürleri, bölge müdürleri, müdürleri, memurları, polisleri, bekçileri vardır.

Devlet dediğin, kurum ve kuruluşlarının tümüyle devlettir. Devletin müsteşarları, elçileri, konsolosları, valileri, kaymakamları, hkimleri, savcıları, askerleri,  genel müdürleri, bölge müdürleri, müdürleri, memurları, polisleri, bekçileri vardır. Devletin, gerçek anlamda devlet olması için bütün bunların sadece ve sadece devletin, bir başka deyişle yasaların emrinde olmaları gerekir. Bütün bunlar bir siyasi partinin veya bir tek şahsın emrinde olursa, devlet, devlet olmaktan çıkar, kuralsızlıklarla yönetilen kuru bir kalabalığa, bir aşirete dönüşür.

Bunun için

DEVLETİN VALİSİ,  SAVCISI, ASKERİ, POLİSİ OLMAK

ÖNEMLİDİR.

Bir devlette, özellikle üstü düzey makamlar siyasi partilerin ve hele-hele şahısların emrine girmişlerse, artık o toplum devlet olmak vasfını kaybetmiş, koyun sürüsüne dönüşmüştür. Koyun sürüleri ise her zaman için kurtların tasallutlarına mahkûmdurlar. Hele çoban da hain ise ve kurtlarla işbirliği yapıyorsa vay o sürünün haline!

Ey ALLAH'IM,

devletimizi gerçek vasıflarıyla devlet olan devletlerden eyle. Valimizi, savcımızı, askerimizi, polisimizi, gerçek anlamda devletin valisi, savcısı, askeri, polisi yap. Milletimizi kurtlara kaptırma! min!

ANEKDOT

Adamın biri hacca niyet eder. Yüz koyunluk sürüsünü kime emanet edeyim diye düşünür, sağa sola danışır. En sonunda bütün köylünün

'güvenilir, dini bütün'

dediği bir çobana davarını teslim edip hacca gider.

Hacdan dönüşünde, çobanı bir su kıyısında, bir ağacın gölgesinde yemek yemeye hazırlanırken bulur. Çoban saygıyla ayağa kalkar, otururlar. hal-hatır sormalardan sonra Hacı:

-Bizim koyunların durumu nedir? Nerede bizim koyunlar?

diye sorar.

Çoban, önündeki yoğurt bakracını bir kenara koyar, hesap vermeye başlar:

-Hiç sorma ağam. Sen gittikten sonra bir gök gürledi, bir gürgen çatladı, koyunların doksanının ödü patladı, kaldı mı on'u?

diye yakınır.

Oyuna getirileceğini anlayan Hacı, öfkeli bir ses tonuyla yine sorar:

-Eeee!

Çoban devam eder:

-Baş toklu kendini kayadan attı, beşi de ardından gitti, kaldı mı dördü?

Hacı, yine:

-Eeee, der.

Çoban devam eder:

-Birisini sattım kasaba, birini sayma hesaba, dün öldü birisi, işte bugünkünün derisi!

der ve eliyle yeni yüzülmüş koyun derisini gösterir.

Fena halde kızan Hacı, önündeki yoğurt bakracını çobanın başına geçirir. Baştan ayağa bembeyaz yoğurt olan çoban, eliyle yüzünü sıvazlar ve:

-Hamdolsun, hesabımı yüzümün akıyla verdim, der...

***

Hesabı yüz akı ile vermek işi günümüz siyasetinde gereksiz bir kuruntu haline gelmiştir.

(Nasıl olsa unuturlar ve anlamazlar)

denilerek, millete ninniler söylüyorlar! Koyunları kaptırdığımızın ne zaman farkına varacağız, dersiniz!

Bakmadan Geçme