EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ VE TAŞERONA KADRO OYUNLARI!

Bütün taşeron işçilerin kadroya alınacakları açıklanmış, biz de buna yürekten sevinmiştik.Çünkü taşeronluğun bir emeği sömürü sistemi olduğu apaçıktır.

Bütün taşeron işçilerin kadroya alınacakları açıklanmış, biz de buna yürekten sevinmiştik. Çünkü taşeronluğun bir emeği sömürü sistemi olduğu apaçıktır. Evet, taşeronların torpilli olanları kadrolara atandılar ama ciddi miktarda taşeronların da kadro dışı bırakıldıkları, hatta işlerine son verildiği belirtilmekte. Türkiye'de, bir şeyler ters gidiyor. Büyük sermaye sahipleri ve egemen sınıf güçlenirken ülkenin işçileri taşeronlaştırılarak, köleleştirilmektedir.!

Sadece işçiler değil, bu ülkenin ezilenleri arasında memurlar ve emekliler de yer almaktadırlar. Üst düzey bürokratlar dışında kalan memurların yarısına yakını neredeyse asgari ücret düzeyinde maaş almaktadırlar.

Peki, taşeronlaştırma ne demektir! Taşeronlaştırma demek mal ve hizmet üretiminin bölünerek ana bir firmaya bağlı bir veya birden fazla alt firmalar (yani taşeron firmalar) tarafından yapılması/yaptırılmasıdır. Taşeronlaştırma; aynı iş kolunda çalışan emekçilerin farklı koşullar altında çalıştırılması ve farklı işverenlere bağlı olması anlamına da gelmektedir.

TAŞERONLAŞTIRMA ASLINDA YENİ İCAT DEĞİL:

Daha önceki süreçlerde parça-başı üretimle emekçileri bölebilen kapitalizm, bu sistemi modernize ederek taşeronlaştırmayı geliştirdi. Aynı işletmedeki-fabrikadaki vs. işleri işyerini bölmeden bölmeyi keşfetti. Aynı işletmedeki işler bölünerek farklı firmalara ihale edilerek aynı işyerinde (temelde bir yere bağlı olmasına rağmen) birçok patron oluşturuldu. Böylece büyük kapitalist

(PATRON)

korunurken farklı patronlara bağlı işçiler haklarını kendi patronlarından istemek zorunda bırakıldı. Yani ana patron -büyük kapitalist- muhatap olmaktan çıktı. Büyük kapitalist kendi kadrolu işçilerinin ve taşeron firma sahibinin -küçük patronun- muhatabıydı. Taşeron firmalarda işler her yıl ihale edildiği için taşeron tarafından işe alınan işçilerle yapılan sözleşme bir yılı aşamıyor. Böylesi bir durumda küçük patrona bağlı işçilerin birbirlerini tanıması, birbirlerine güvenmeleri ve örgütlenebilmeleri zorlaştı. Zaten herhangi bir örgütlülüğün baş göstermesi durumunda büyük patron ihaleyi başkasına veriyor. Ya da aynı taşeron başka bir isimle yeni bir firma kuruyor ve ihaleyi tekrar alıyor, bu da zaten büyük patronla danışıklı dövüş şeklinde işliyor. Taşeronlar çoğu zaman işe aldıkları emekçileri üç aylık deneme süresine tabi tutarak ilk aşamada örgütlenmenin önüne geçmektedirler.

Daha önceleri bir işe girildiğinde, yeni işçiler de o işyerindeki kıdemli emekçilerin o güne kadar kazandıkları hakların tamamına sahip oluyorlardı. Taşeronlaşma ile birlikte kazanılan hakların tamamından yoksun bir şekilde işe başlanmaktadır. Yani daha ilk işe başlama hak gaspıyla olmaktadır. Taşeronlaşmada 'Deneme süreleri' adı altında hak gaspına uğranılmakta, örgütlenme, sağlık, çalışma koşulları noktasında da hak gaspları yaşanmaktadır.

Taşeronlaştırmanın bir diğer yansıması ise işçiler arasında bölünme yaratmasıdır. Aynı işyerinde çalışan büyük patronun kadrolu işçileri daha iyi maaş alıp, daha iyi sağlık ve sosyal haklara sahipken, aynı işyerinde çalışan küçük patroncukların -taşeronların- işçileri asgari ücrete talim edip tüm sosyal haklardan yoksun bir şekilde çalıştırılmaktadır.

Bu durumdan kaynaklı olarak işçiler arasında şöyle farklı iki psikoloji gözlemleyebiliriz:

-Büyük patronun işçileri itaatsizlik ederlerse işlerinden olup ya işsiz kalabilirler ya da beğenmedikleri taşeron işçilerden birisi haline gelme korkusu yaşamaktadırlar.

-Küçük patroncukların işçileri ise çalışkan, söyleneni yapan itaatkr bir işçi olurlarsa belki gıptayla baktıkları kadrolu işçi durumuna gelme umudu taşımaktadır.

İşçiler arasında patronlarca yaratılan yapay ayrılıklar farklı taleplerin öne çıkmasına yol açarken, bu yöntemler işçilerin birlikte hareket etmelerinin önünün büyük oranda ve ustalıkla kesilmesine yardımcı olmaktadır.

İşçi yığınlarının örgütlendikleri sendikalar taşeronlaştırma politikalarına karşı görevlerini yerine getirmediler. İşçileri bir arada tutma, daha iyi çalışma ve daha iyi bir yaşam sunma işlevi olan sendikalar kapitalizmin taşeronlaştırma saldırısı karşısında sınıfta kalmışlardır. 1980'lerden itibaren uygulanmaya başlayan, 1995'ten beri de yasal olarak uygulanan taşeron çalıştırma sistemine karşı ciddî bir direniş hattının örgütlenmemesi düşündürücüdür. Tutarlı-somut-amaçlı bir sendikal mücadelenin ve işçi sınıfının sendikal birliğinin gerçekleştirilemeyişi, devrimci hareketin yeni nitelikler kazanması, yani işçi sınıfının siyasal birliğinin gerçekleştirilmesi sorununu da aleyhte etkilemektedir.

Ancak, var olan koşullarda öncelikle işçiler arasında oluşan yapay bölünmelere rağmen patronlara karşı ortaklaşa mücadele etmemiz gerektiğini anlatmak bizim en temel görevimizdir. Ortak işyerlerinde temelde aynı işverene bağlı olduklarını, kazanılan hakların ortak hak kazanımı olduğunu bilmek gerekmektedir. Ağaçlara bakarken ormanı gözden kaçırmamak gerekir. Kapitalistler farklı görünse de kapitalist sınıf tektir. Hepsi emek sömürüsünden palazlanmaktadır ve işçi sınıfının ortak düşmanıdır. Sınıflar mücadelesinin yüksek olduğu dönemlerde bir fabrikada mücadele sürerken tamamen bağımsız hatta başka bir kentte olan fabrikanın işçileri onların günlük çıkarlarını doğrudan etkilememesine rağmen destek grevleri düzenlerlerdi. Şu anda karşımızda aynı işyerinde birbirlerinden bağımsız hareket eden işçileri görmekteyiz. Ve asli görevimiz 'birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için' anlayışı ile işçi sınıfının bütün bileşenlerinin emek kavgasında yan yana durmasını / durmamızı sağlayacak politikaların üretilmesi gerekmektedir.

1 Mayıs Dünya Emek ve Dayanışma Günü kutlanırken, ağızlarına bir parça bal çalınarak susturulan TAŞERONLARI ANIMSAYARAK BU KONUDA OYNANAN OYUNLARA DİKKATLERİ ÇEKMEK İSTEDİK.

Bakmadan Geçme