ERBAİNİN SONUNA GELDİK, KAR GÖRMEDİK
Gerçekten mevsimler mi değişti, ne oldu.Bu yıl Erbainin sonuna geldik, hala kar görmedik.
Gerçekten mevsimler mi değişti, ne oldu. Bu yıl Erbainin sonuna geldik, hala kar görmedik. Bilindiği gibi 30 Ocak itibarıyla ERBAİN sona erecek. Gerçi erbainin ne anlama geldiğini herkes bilir de, Arapça kökenli bu kelimenin anlamını yine de açıklayalım. ERBAİN, kış mevsiminin en şiddetli soğuklarının yaşandığı KIRK GÜN anlamına gelir. Evet, şunun şurasında Erbainin çekip gitmesine sadece 2 gün kaldı. Hala KAR yağışı yok.
Oysa Siirtli atalarımız KAR için
(ĞEMİRİT-IL KARF)
derler. Yani
KAR,
TOPRAĞIN MAYASIDIR.
Bolluk ve bereketin aracıdır. Kar yağışı olmayınca nehirler, çaylar, dereler kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Barajların suları çekilir, büyük ölçüde enerji kaybı olur.
Erbain çıkıncı HAMSİN girecek. Hamsin, 50 gün anlamında kullanılan Arapça bir kelimedir. Bu 50 gün de kış mevsiminden sayılmakla birlikte,
ERBAİNE
göre genelde hava daha yumuşak, yağışlar daha düşük seviyede olur.
Kış mevsiminin en şiddetli kırk günü olan ERBAİR'İN bu yıl genelde yağışsız geçmesi, sadece çiftçileri değil, kuraklık açısından herkesleri endişelendirmektedir. ALLAH'TAN umut kesilmez. Bakarsınız, ERBAİN'DE YAĞMAYAN KAR, HAMSİN'DE KENDİSİNİ HİSSETTİRİR. Kuraklık endişesini bertaraf eder. Nehirler, çaylar, dereler dolup taşar, barajlarda su seviyesi maksimum düzeye ulaşır.
Siirtli atalarımızın (Rabbi ıt sey sayfna sayf, şitene şıte = Rabbimiz yaz'ımızı yaz, kışımızı kış yap) dedikleri gibi, Erbain'de düşmeyen kar yağışlarını Hamsin'de görmemiz dileklerimizle…
PREZERVATİFLERLE KÖY MEYDANINI DONATMIŞLAR!
Sağlık Memuru merhum hemşerilerimizden
HACI ORHAN (Orhan Seyfi Butur) Ahmet Arıtürk'e anlatmış:
-Baykan'da Sağlık Memuruydum. O zaman, sağlık ocağında doktor falan da yok. Bazen köylere giderek, sağlık taramaları yapıyordum. Bu arada, Bakanlık AİLE PLANLAMASI konusu üzerinde büyük bir hassasiyetle duruyor, köylüleri, aile plnlaması konusunda sürekli eğitmemiz isteniyordu. Ben de, gittiğim bütün köylerde, köyün erkeklerini topluyor ve aile planlamasının önemini anlatmağa çalışıyordum. Amma söylediklerim, köylülerin bir kulağından giriyor, diğer kulağından çıkıyordu. Onlara, gebeliğe karşı korucu haplar yanında PREZERVATİF dağıtarak, kullanmalarını telkin ediyor, nasıl kullanacaklarını anlatıyordum. Köylüler: 'Hükümet, neslimizi kurutmak istiyor! Onun için bu konu üzerinde böyle duruyor!'
diyerek bildiklerini okuyorlardı.
Bir gün, dostum olan bir köy Muhtarı Sağlık Ocağına geldi.
PREZARVATİF
istedi. Ben de, kendi kendime,
'Muhtarı ikna edebildikse, işler yoluna girecek!'
diyerek sevindim. Renk-renk PREZERVATİFLER vardı. Muhtar bütün renklerden aldı. Hem de bol miktarda. Gitmeden önce de, çocuğunu sünnet ettireceğini ve Pazar günü yapılacak şenliğe katılmamı, sünnet operasyonunu da benim gerçekleştirmemi istedi. Ben de memnuniyetle kabul ettim.
Pazar günü köye gidince, sünnet için hazırlanan meydanın, balonlarla dolu olduğunu gördüm. Dikkat edince bir de ne göreyim, balon niyetine asılanlar, muhtarın benden aldığı prezervatifler değil mi! Meğer muhtar, aldığı bütün prezervatifleri, balon niyetine şişirip, sünnet töreninin icra edileceği köy meydanını onlarla süslememiş mi!