GEÇMİŞ YILLARIN LOKMAN HEKİMLERİ…
Geçmiş yıllarda doktor sıkıntısı had safhalardaydı.Osmanlı İmparatorluğunda ilk tıp mektebi Saray Hekimbaşısı Mustafa Behçet Efendi'nin katkılarıyla batılı anlamda ilk tıp okulu olan Tıbhane-i Amire Cerrahhane-i Amire, II.
Geçmiş yıllarda doktor sıkıntısı had safhalardaydı. Osmanlı İmparatorluğunda ilk tıp mektebi Saray Hekimbaşısı Mustafa Behçet Efendi'nin katkılarıyla batılı anlamda ilk tıp okulu olan Tıbhane-i Amire Cerrahhane-i Amire, II. Mahmut tarafından 1827 yılının 14 Mart günü açılmıştı. Adı ise bilahare Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane olarak değiştirilmişti.
Tıp fakültelerinin yaygınlaşması ve mezun vermeleri ise Cumhuriyetin kurulmasından yıllar sonra gerçekleşmiştir. Peki, tıp fakültelerinin olmadığı bu yıllarda, halkın sağlığı ile kimler ve nasıl ilgileniyorlardı. Geçmiş yıllarda adı
(HEKİME)
çıkmış bilge insanlar vardı. Bunlar, genelde bitkilerden ürettikleri ilaçlarla, hastalara şifa sunmaya çalışırlardı. Bu hekimlerin büyük çoğunluğu hekimlik işini sadece
ALLAH
RIZASI
için yaparlardı. Yani, hastalarından hiçbir şekilde para almazlardı. (Parantez açarak belirtelim ki, bu bilge insanları,
KOCAKARI İLAÇLARI YAPARAK HASTALARI DOLANDIRANLARLA KARIŞTIRMAMAK GEREKİR!)
İleri yaştaki hemşerilerimiz anlatırlar. 60-70 yıl önce Şehrimizde hekimlik yapan diplomasız, okuryazarlığı bile olmayan bilgeler vardı. Hatta bu diplomasız hekimler arasında kadınlar da bulunuyordu. Misal olması açısından kendimden örnek vereyim. 4-5 yaşlarında bir çocukken, beni akrep sokmuştu. Bunun üzerine hemen adının
(EYE FATTUM)
olduğunu bilahare öğrendiğim, bir kadın hekime götürmüşler. Anında, akrebin soktuğu yeri çizerek, zehrini emip, tükürmüş ve bu şekilde kana karışmasını önlemiş. Bu sayede, akrep sokması olayını ucuz bir şekilde atlatmışım.
Yine küçük bir çocukken, kalçamda çıkan büyük bir ur, adı o zamanlar
MEMLEKET
HASTANESİ
olan ve o yıllarda adı
ĞOLANİYE
olarak bilinen
DOĞAN
mahallesindeki hastaneye götürülerek, ameliyat edilmişim. Ameliyatımı yapan ve adının
ÖMER
BEYCAN
olduğunu bilahare öğrendiğim bu operatörün, o yıllarda Siirt'te hapishanede yatan
MEHEMMEDE AYŞEN
adındaki alaylı bir hekimi hemen her gün ziyaret ederek, kendisinden özellikle bitkisel ilaçlar konusunda bilgiler aldığı ve hastalarına uygulayarak, başarılı sonuçlar elde ettiği hep anlatılmıştır.
Dedik ya, bilge hekimlerle, şarlatanları karıştırmamak lazım. Birinin amacı
ALLAH
RIZASI
, diğerinin amacı para olduğuna göre hekimle, şarlatanı birbirinden kolayca ayırmak mümkün. Hem artık, günümüzde o kadar çok diplomalı doktorlar var ki,
DİPLOMASIZ
BİLGE
HEKİMLERE
hiç ihtiyaç kalmadı. Tabii, doktorlar içinde de
ALLAH
RIZASINI
ön planda tutanlar olduğu gibi,
PARAGÖZLERİN de
bulunduğunu asla unutmamak lazım…
HÜLLECİ, SİİRTLİ OLURSA!
Geçmiş yıllarda, işi aktarlık olan ve köylere katır sırtında aktariye malzemeleri götürerek, köylülerin bazı üretimleriyle değiş tokuş yapan
AMMO AHMET
adlı bir Siirtli, gittiği köylerin birinde sürpriz bir teklifle karşılaşmış. Meğer o köyde yaşayanlardan biri
ÜÇ TALAK ÜZERİNE YEMİN EDİP KARISINI BOŞAMIŞ.
Yaptığına pişman olan köylü,
HÜLLE YAPTIRARAK,
karısını tekrar geri almak istiyormuş.
Köyün Hocasını da bu işe razı etmiş ama,
HÜLLECİ BULMAK BİRAZ ZOR.
Kendi köyünden biriyle hülle yaptırırsa, hülleciyle karşı, karşıya geldikçe düşeceği durumdan büyük bir rahatsızlık duyacak.
İşte, köylü bu rahatsızlıklar içinde ne yapacağını düşünüp dururken, köylerine giden Siirtli Aktar'ı bu iş için gözüne kestirmiş ve köyün imamına durumu açmış. Hülleci olmak işini Aktar'a teklif etmesini söylemiş.
Tabii, Siirtli aktarın canına minnet. Teklifi hemen kabul etmiş. Camiin imamı, boşanmış olan ve iddetini doldurmuş bulunan köylü kadın ile Siirtli Aktar'ın İMAM NİKHLARINI 2-3 şahidin huzurunda kıymış. Geceyi, kadının koynunda geçiren Siirtli Aktar, verdiği söze uyarak ertesi gün kadını boşayarak, Siirt'e dönmüş.
Aradan 9 ay 9 gün geçmiş. O köyden İmam ve birkaç köylü Siirt'e gelerek, aktarın evini araştırıp bulmuşlar. O'na, yanında bir gece yattığı kadından BİR ERKEK ÇOCUĞU olduğunu, isterlerse, bebeği kendisine vereceklerini, istemezse, kadının eski kocasına bağışlayabileceğini söylemişler.
Gerçek Karısının bu durumdan haberdar olmasından ödü kopan Aktar:
-Aman, Allah aşkına! çocuğu size hibe ediyorum. Sesinizi çıkarmadan ve konuyu etrafa yaymadan, bir an önce çekip gidin, demiş…