HAYIRLI HAYIRLAR YAPALIM

Malum on bir ayın sultanı mübarek Ramazan ayını idrak ediliyor ve bugünleri dolu-dolu yaşamaya çalışıyoruz.Arkamızda bıraktığımız her bir gün ömrümüzden geçiyor ve bu nedenle gerçekten bugünleri değerlendirmemiz gerekiyor.

Malum on bir ayın sultanı mübarek Ramazan ayını idrak ediliyor ve bugünleri dolu-dolu  yaşamaya çalışıyoruz. Arkamızda bıraktığımız  her bir gün ömrümüzden geçiyor ve bu nedenle gerçekten bugünleri değerlendirmemiz gerekiyor.

Bugünler aynı zamanda fedakarlık günleri ve bedensel bir fedakarlık gerçekleştiriyoruz. Konuştuklarımıza dikkat ederek,  çevremize zarar vermemeye azami gayret harcayarak, başkalarını çekiştirmeyerek nefsimize de bir anlamda terbiye veriyoruz. Bunların yanı sıra yine şeytanımızla büyük bir mücadele vererek, hayır  işlerine daha çok ağırlık vermeye çalışıyoruz ve asıl sorunda burada yatıyor.

Daha iyi, daha makbul hayırlar yapabilmek için öncelikle empati yapmamız gerekiyor. Kendimizi yardıma muhtaç insanların yerine koyabildiğimiz zaman birçok şeyi çok rahat çözebileceğiz. Onların yerinde bizler de olabilirdik. Hatta olabileceğimizi de unutmayalım. Çünkü Arapça'daki bir atasözümüzde belirtildiği gibi ' çehle tıcı ımne ifteh ılbeb u çehle  ıtroh ımne ıftah ıl beb' yani Türkçe yazılışı ile 'Geldiği zamanda kapıyı aç, gittiği zamanda' ki, düsturu unutmayalım. Bugün bir varlık sahibiysek bunun Allah'ın bir lütfü olduğunu her zaman hatırlayalım.

Hayır adına kendimizi kandırmayalım ve sofradan artanları ya da artık mevsim değişikliğinin de etkisiyle yaptığımız gardırop değişikliğinden artan giysileri vererek yapmayalım hayır işini. Kendi yediğimizden kendi giydiğimizden şeyleri hayır olarak vermemiz gerekiyor. Dilerseniz ne demek istediğimi geçmiş yıllarda bir hoca ve bir vatandaş arasında geçen bir anekdotu aktararak anlatayım.

Buzdolaplarının olmadığı dönemler ve mevsimlerden yaz. Yaz mevsimi günün 24 saati sıcaklığı ile kendini belli ediyor. Akşam yemekleri damlarda yeniliyor ve yine damlarda yatılıyor. Akşam yemeğinden artan yemeklerin de kalmasını sağlıyorlar. Anekdotun kahramanı hemşerimizin evinde gece bulgur pilavı pişirilmiş. Artan pilavda  damdaki sefoyenin altına konularak saklanmış. Ancak sefoyenin konulduğu yer güneş alan bir yer ve sabahın erken saatlerinden itibaren vuran güneş bulgurun kokuşmasına neden olunca, yemeği yiyemedikleri gibi atmaya da kıymamışlar. Hemşerimiz caminin yolunu tutarak hocaya bunu yoksul bir  aileye verdikleri takdirde bir sevap kazanıp kanamayacaklarını sormuş.

Hocanın cevabı anlamlı olmuş;

-Elbette kazanırsınız ama, kokuşmuş bir sevap kazanırsınız.

İşte bu nedenle hepinize hayırlı hayırlar diliyorum.

Bakmadan Geçme