HUKUK MU, GUGUK MU!

Hukukun bağımsızlığı, gerçekten, bütün bağımsızlıkların üstündedir.Hukukun bağımsız olmadığı yerlerde, bağımsız olan hiçbir şey yoktur.

Hukukun bağımsızlığı, gerçekten, bütün bağımsızlıkların üstündedir. Hukukun bağımsız olmadığı yerlerde, bağımsız olan hiçbir şey yoktur. Bunun için 'ADALET, MÜLKÜN TEMELİDİR' denilmiştir. Adalet varsa, temel sağlamdır. Temeli sağlam olan binalarda, çatırdamalar olmaz!

Hukukun üstünlüğü, kğıt üzerindeki bir üstünlük değildir. Fiilen, hayatın kendisi olan ve yaşanan durumdur. Ayrıca, yasalar ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, yasaların tatbikatından sorumlu olanlar iyi değil, hele art niyetliyseler yine hukuk, hukuk olmaktan çıkar GUGUK olur!

Yasaların iyi olmaları kadar, uygulayıcıların da önemlerinin büyük olduğu muhakkaktır. Hatta demokrasiyle idare edilmeyen ülkelerde bile, adalet mefhumuna önem veren yöneticiler sayesinde, o ülke insanlarının huzur içinde oldukları çok görülmüştür. Tarihin derinliklerine göz attığımızda, mesel bir

'HAZRET-İ

ÖMER'İN ADALETİ'

hal örnek olarak gösterilir. Elbette, Hazret-i Ömer döneminde Arabistan'daki idare şekli ne demokrasiydi, ne de cumhuriyet. Amma, Hazret-i Ömer'in Halifelik dönemi, adaletin en yaygın olduğu ve altın çağını yaşadığı dönemlerden biri olmuştur.

İslmiyet öncesinde de, adaletiyle meşhur bir hükümdar vardı.

'KASRE NEŞİRVAN'

adlı bu hükümdar adaleti öylesine parlatmıştı ki,

Peygamber Efendimiz HAZRET-İ MUHAMMED (O'na al ve ashabına salat ve selm olsun) bile, böyle ADİL BİR HÜKÜMDARIN DÖNEMİNDE DÜNYAYA GELMİŞ OLMAKTAN DUYDUKLARI MEMNUNİYETİ DİLE GETİRMİŞLERDİR.

Nuşirevan, İran daki Sasani Devleti hükümdarlarındandır. Sasani Hanedanının yirminci hükümdarı olduğu belirtilir. Asıl adı Hüsrev dir.

'NUŞİREVAN'

Pehlevi dilinde

'Anoşek-revan=Ölmez, ebedi ruh'

manasına gelir. Yani, unvanıdır.

Putperestlerin zulümlerinden kaçarak kendisine sığınan bir  Müslüman kafilesini, putperest Araplara karşı korumuş ve onlara teslim etmemiştir. Dertlerini, sıkıntılarını anlatmak için huzuruna çıkmak isteyenlere, adamları tarafından engel çıkarılmasın diye, sarayının kapısına büyük bir çan astırdığı, çanı çalanları huzuruna kabul ederek sorunlarını dinlediği, çözebilmeye muktedir olduklarını mutlaka çözdüğü anlatılır.

Hazret-i Ömer'in (Allah Ondan razı olsun) Halifeliği döneminde, kendisi ile bir Yahudi arasında meydana gelen hukuki bir sorunu çözmek için, Halifenin, Yahudi'yle birlikte, kadı'nın (hkim) huzuruna çıktıkları, Kadı'nın, Hazret-i Ömer'i suçlu bulduğu, bu durumdan memnun kalan Ömer'in 'Eğer, Yahudi'ye karşı beni koruyup gözetleseydin, bu kılıçla boynunu vururdum' dediği, buna karşılık, Kadı'nın da, döşeğinin altında sakladığı kılıcı göstererek, 'Sen de, eğer verdiğim karara razı olmasaydın, ben de senin boynunu bu kılıçla vururdum' diye söylediği belirtilir.

İşte, adı cumhuriyet veya demokrasi olmayan rejimlerde bile, ADALETİN ÖNEMİNİ VURGULAYAN İKİ BASİT AMMA, MNA İTİBARIYLA ÇOK ÖNEMLİ ANEKDOTLAR.

Şimdi durumumuza bir bakalım ve kararımızı verelim. Hukukla mı yönetiliyoruz, GUGUKLA MI!

'ATATÜRK….A….ATATÜRK!'

Çok eski yıllarda Siirtli bir memur adayı sözlü sınava girmiş. O zamanlar, ilkokul mezunu olmayanlar bile memur olabiliyormuş…

Komisyon üyelerinden biri, memur adayına sormuş:

-ATATÜRK hakkında ne biliyorsun, anlat bakalım!

demiş.

Atatürk'ü, elbette bir kurtarıcı olarak bilen Siirtli, ilkokul mezunu bile olmadığı için ne anlatacağını pek bilememiş ama, mahalli şiveyle şöyle cevap vermiş:

-A, ATATÜRK! ATATÜRK HA! ATATÜRK'Ü KİM ANLATABİLİR! ATATÜRK'Ü NE SİZ ANLATABİLİRSİNİZ, NE BEN! O, ÖYLE BÜYÜK BİR İNSAN!

Komisyon üyeleri, bu cevap karşısında kahkahalarla gülmüşler ve Siirtliye sınavı kazandırmışlar…

Bakmadan Geçme