İNANDIRICI OLMAK İÇİN SAKAL BIRAKMAK!
Karar verdim, sakal bırakacağım.Zaten, sakal tıraşı olmaktan hep üşenmişimdir.
Karar verdim, sakal bırakacağım. Zaten, sakal tıraşı olmaktan hep üşenmişimdir. Hem sakal bırakırsam belki inandırıcı olurum. Yıllardan beri makaleler, fıkralar, anekdotlar, şiirler, taşlamalar yazarım ama bir türlü inandırıcı olamadım, yazdıklarımı kimselere kabul ettiremedim. Bunun böyle olduğu nereden belli oluyor derseniz, bunca yazdıklarımızın ilgililerin ve yetkililerin bir kulaklarından girip, bir kulaklarından çıkmasından!
55-60 yıldan beri yazdıklarımız, önerdiklerimiz, eleştirdiklerimiz, üzerinde durduklarımız gerçekleşseydi, Siirt'in cennet gibi olması gerekirdi. Bir öz eleştiri yaparsak, Siirt, yine aynı Siirt olduğuna ve hep geri bırakıldığına göre, Gazeteci olarak görevimizi yerine getirememişiz demektir.
Bir durum değerlendirmesi yaparken
(Sakalım yok ki inansınlar)
özdeyişi zihnimde çağrışım yaptı. Kendi kendime (Demek ki, sakalım olmadığı için bugüne kadar yazdıklarıma inanan da olmamıştır) dedim. Yazdıklarıma inanılsın, güvenilsin diye sakal bırakmağa karar verdim.
Bırakmasına bırakacağım da, Hazret-i Süleyman (cümle peygamberlere salat ve selm olsun) ile Leylek arasında geçen diyalog da zihnimde çağrışım yapmıyor değil. Mutlaka duymuşsunuzdur. Ben yine de anımsatayım. Anekdot şu:
Kurtların, kuşların, bütün hayvanların dilini bilen Hazret-i Süleyman bir gün yine davaları çözümlemek için divan kurmuş, şikyetleri dinlerken huzuruna bir leylek gelerek, divanda oturan birini işaret etmiş ve:
-Ben, çayırda otlarken, bu sakallı adam geldi. Elinde bastonu vardı. Bastonunu salladı, salladı, sonra birden bire bana fırlattı ayağımı kırdı. Ondan şikyetçiyim! demiş.
Hazret-i Süleyman'da (kısasa kısas) hükmünden hareketle, sofunun da ayağının kırılmasına karar vermiş. Bunun üzerine Leylek, karara itiraz ederek şöyle konuşmuş:
-Ey
YÜCE ALLAH'IN
Peygamberi, ben kısas istemiyorum. Ceza olarak, bu softanın sakalının kesilmesine ve bir daha sakal bırakmasana hükmetmeni talep ediyorum. Zira ben bu softanın sakalına kandım. Yoksa bastonu salladığı zaman havalanıp kaçabilirdim. Beni sakalıyla kandırdı, başkasını da bu sakalıyla kandırmasın…
Anekdot bu. Şimdi ben de tereddüde düştüm. İnandırıcı olmak için sakal bıraksam, sonra ben de leyleğin şikyetçi olduğu softa gibi insanları kandırmış olmaz mıyım…
'IP SERE ŞEYĞ-IL MAALOK!'
Köylü, Siirtli Bakkaldan alışveriş yapmağa gitmiş. Pazarlık yaptıkları zaman Siirtli Bakkal:
-Ip sere şeyğ-ıl maalok daha az olmaz!
diyerek pazarlık yapmayı kesiyormuş. Köylü de
ŞEYH
denilince büyük yemin zannedip, pazarlığı uzatmıyormuş.
Alacağını alıp, köyüne gidince, bir arkadaşıyla karşılaşan köylü, aldığı emtiaların fiyatlarını yüksek bulan arkadaşına:
-Bakkal hep yemin ederek daha aşağı olmayacağını söylüyordu
deyince arkadaşı:
-Nasıl yemin ediyordu?
diye sorunca cevap vermiş:
-Amma, büyük yemin ediyordu! 'IP SERE ŞEYĞ-IL MAALOK' diyordu
demiş.
Bunu duyan ve
ŞEYĞ-IL MAALAK'UN
Siirtlilerin, kaşıklarını koydukları örme sepetin adı olduğunu bilen arkadaşı kahkahalarla gülmeğe başlamış…