İSLAM DİNİ VE KUVVETLER AYRILIĞI

İslam dininin kurallarına çok sadık olduklarını ve özel hayatlarında bunu tatbik ettiklerini iddia eden yöneticilerimiz var.Hanımları tesettürlü ve başları türbanlı gezerler.

İslam dininin kurallarına çok sadık olduklarını ve özel hayatlarında bunu tatbik ettiklerini iddia eden yöneticilerimiz var. Hanımları tesettürlü ve başları türbanlı gezerler. Amma velkin kuvvetler ayrılığına karşı çıkarak bütün yetkilerin bir elde toplanmasını isterler. Peki, İslam dininde kuvvetler ayrılığı denilen kavram var mı, yok mu, bir de onu gündeme getirelim istedik.

Tarihe mal olmuş iki anekdotla İslam Dininin özünde de Kuvvetler ayrılığının mevcut olduğunu anlatmağa çalışacağız.

Anekdotların birincisi şu:

Denilir ki, Hazret-i Ömer'in (Allah Ondan Razı olsun) Halifeliği döneminde, bir camiin inşaatı için, camiye komşu olan Yahudi'ye ait evin arsasından bir kısmının istimlak edilmesi gerekir. Yahudi vermek istemez. Zorla alınmak istenmesi karşısında zamanın mahkemesi konumunda olan Kadılık Makamına başvurur. Kadı, Halifeyi ve Yahudi'yi birlikte mahkemeye davet eder. İkisine de aynı mesafede durur ve davayı dinler. Sonuç olarak Yahudi'nin haklı olduğuna hükmeder.

Kadı'nın doğru karar verdiğini bilen halife:

-İsabetli karar verdin kadı efendi. Allah şahit olsun ki, sen taraf davranarak benim lehime karar verseydin, senin başını vurdururdum.

Halife'nin bu sözleri üzerine Kadı döşeğinin altına sakladığı kılıcını çıkararak:

-Allah'a andolsun, sen de verdiğim hükme razı olmasaydın, bu kılıçla kelleni uçururdum!

***

Diğer anekdotumuz da şöyle:

Yavuz Sultan Selim (ki Osmanlı İmparatorluğunda Halifelik unvanını alan ilk padişahtır) öldüğü zaman kilitli bir sandığın kendisiyle birlikte mezarına gömülmesini vasiyet eder. Gün gelip de emr-i Hak vaki olunca, dönemin ulemaları Yavuz Selim'le birlikte sandığın mezara konulmasının caiz olup olmadığını tartışırlarken, bu arada taşıyan kişinin elinden yere düşmesi üzerine sandık açılır. Açılan sandığın içinde bir takım kğıtlar olduğu görülür. Dikkatlice baktıklarında bu evrakların, Yavuz Selim'in yaptığı işler için Şeyh-ül İslam'dan aldığı fetvalar olduğu anlaşılır.

Durumu gören Şeyh-ül İslam söylenir:

-Ah padişahım, ah! Sen kendini kurtardın, varsa bütün günahları, veballeri boynumda bıraktın…

***

Sonuç olarak diyeceğimiz şu ki Müslüman Padişahlar, Halifeler bile kendilerini tek yetkili ve sorumsuz görmemişler ve kadıların (mahkemelerin) hükümleriyle hareket etmek erdemini göstermişlerdir. Bundan da anlaşılıyor ki, İslam Dininde de kuvvetler ayrığı hep olmuştur…

Bakmadan Geçme