İSTİKLÂL MARŞI'NIN BESTESİNİ DEĞİŞTİRMEK!

Merhum Mehmet Akif Ersoy'un (KAHRAMAN ORDUYA) adlı şiirinin 14 Mart 1921 günü Meclis-i Mebusanda İstiklal Marşı olarak benimsenmesinin 97.yılında önemli bir konu gündeme geldi.

Merhum Mehmet Akif Ersoy'un

(KAHRAMAN ORDUYA)

adlı şiirinin 14 Mart 1921 günü Meclis-i Mebusanda İstiklal Marşı olarak benimsenmesinin 97. yılında önemli bir konu gündeme geldi. Bizzat Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirilen konu, İstiklal Marşımıza yeni bir beste yapılması isteğiydi. Erdoğan,  Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen 46. Muhtarlar Toplantısı'nda yaptığı konuşmada konuyla ilgili şu sözleri söylemişti:

'Gerçekten de İstiklal Marşımızın anlamını dilimizle birlikte kalbimizle de okuduğumuzda anlayabiliyoruz. En büyük üzüntüm, bu emsalsiz marşın hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin yapılamamış, bulunamamış olmasıdır. O besteyle güftenin birbirini tamamlaması çok önemli. Tabii ki burada da bestekarlara görev düşüyor. Güfte var ama maalesef istenilen beste yok. Temenni ederiz ki o da çıkar, inşallah bir gün o da olur.'

Sayın Cumhurbaşkanımız, bu konuda kendi görüşlerini dile getirmiş olacaklardır. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak İstiklal Marşımızın bestesiyle şahsen benim hiç bir sorunum yok. Milyonlarca Türk vatandaşının da İstiklal Marşı'nın bestesiyle bir sorunları olmadığı kanaatindeyim. İstiklal Marşımız 88 yıldan beri mevcut besteyle çalınıp, okunmaktadır.  Yani bugün 90 yaşından olanlar dahil bütün milletimiz hep güftenin bu bestesiyle büyümüş,  kulaklarda bir aşinalık olmuştur. Bu bakımdan, İstikll Marşımızın bestesinin değiştirilmesini sindiremeyiz, hazmedemeyiz.

Belli bazı çevreler tarafından İstikll Marşı'nın İlahi şeklinde okunması konusunda eğilimler olduğu bilinen bir gerçektir. İstikll Marşı, 81 milyon vatandaşın marşıdır. İlahi şeklinde bestelendiği zaman, belli bir kesimin Marşı olur. Bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Marşı olmak vasfını kaybeder. Bu gibi konularda çok hassas davranılması gerektiğini anımsatmakla yetinelim.

SİİRTLİNİN TEŞEKKÜR BORCU!

Bir resmi kurum için yerel olarak yapılan hizmetli alımı sınavlarına katılan Siirtli, yazılıda 90 puan alarak birinci olmuş, ancak, iş sözlüye gelince, kurum amirinin kendi adamını kayırması sonucu işe alınmamış.

Bu duruma üzülen Siirtli, ufak bir sermayeyle, iş hayatına atılmış.

'Yüce Allah da yürü ya kulum!'

deyince, kısa bir zaman zarfında holdingleşmiş. Yüzlerce kişiye iş verir hale gelmiş.

Bu sıralarda, sözlüde eleyerek onu işe almayan iş yerinin müdürü de emekli olmuş. Emekli maaşıyla geçinemeyeceği için, ek iş yapmak üzere sahibinin Siirtli olduğunu duyduğu holdinge giderek, iş talebinde bulunmuş. Kendisi, holding sahibinin, bir zamanlar hakkını yiyerek işe almadığı genç olduğunu bilmiyormuş amma, artık holding patronu olan Siirtli genç onu çok iyi tanıyormuş. Görüşme talebini kabul ederek güler yüzle karşılamış. Oturtarak hasbıhal etmiş. İş talebini de kabul ettiğini şu sözleriyle açıklamış:

-Seni işe alıyorum. Pozisyonuna uygun bir iş verilmesini söyleyeceğim. Çünkü sen, haberin olmadan bana çok büyük bir iyilik yapmışsın. Bunun karşılığını ödemem lzım!

Siirtli emekli şaşırmış:

-Benim, size ne gibi bir iyiliğim olmuş olabilir ki?

diye soracak olmuş.

Holding sahibi Siirtli:

-Filan tarihte, sen, falan dairenin müdürüyken, müdürlüğünüzde bir odacılık (yardımcı hizmet) sınavı açılmıştı. Ben, yazılıdan 90 puan alarak birinci olmuştum amma, sözlüde bana düşük not vererek beni kazandırmadın. Kendi adamını aldın. İşte, bana yaptığın büyük hizmet budur. Eğer beni kazandırsaydın, büyük bir ihtimlle, şimdi o dairede odacı olarak çalışıyor olacaktım. Bundan daha büyük iyilik mi olur!

İş için müracaat eden emeklinin, başına kaynar sular dökülür gibi olmuş amma, holding sahibi, ona gerçekten pozisyonuna uygun bir iş vererek, yüksek bir maaşa bağlamış…

Bakmadan Geçme