(NE HABER) Sitesinin Ahmet Arıtürk İle Yaptığı Röportaj -5-
SORU: Türkiye Amatör Kulüpler Şampiyonası için 1970'te Siirt Gençlikspor ile Adana Milli Mensucat takımları Siirt'te karşı karşıya geldi.Bu maçta dönemin Siirt Valisi Ali Suat Ethemoğlu'nun yanlış kararları dolayısıyla Siirt'te çok büyük olaylar yaşandı.
SORU:
Türkiye Amatör Kulüpler Şampiyonası için 1970'te Siirt Gençlikspor ile Adana Milli Mensucat takımları Siirt'te karşı karşıya geldi. Bu maçta dönemin Siirt Valisi Ali Suat Ethemoğlu'nun yanlış kararları dolayısıyla Siirt'te çok büyük olaylar yaşandı. Onlarca Siirtli yaralandı ve 2 Siirtli genç de öldü. Siz de gözaltına alındınız ve fotoğraf makinanıza el konuldu. Olayların ardından o yılların 2. Ordu Komutanı Faruk Gürler ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay Siirt'e geldiler. Tüm bu olayların şahidi olarak 1970 yılındaki bu maç sonrasında yaşananları bize anlatabilir misiniz?
CEVAP:
Maalesef, dostlukların ve kardeşliğin pekişmesi vesilesi olması gereken sportif faaliyetler ve bilhassa futbol müsabakaları, zaman-zaman acı olayların yaşanmasına yol açabilmektedir.
Örnek olması açısından 7 Eylül 1967'de Kayserispor ve Sivasspor takımları arasındaki maçta çıkan olaylarda 43 taraftarın hayatlarını kaybettiklerini, 600 dan fazla kişinin de yaralandığını anımsatalım. Sonra, Siirt Gençlikspor-Adana Milli Mensucat takımları arasında 1970 yılında Türkiye Amatör Kulüpler Şampiyonası sonrasında yaşanan olaylara gelelim.
Karşılaşma, Siirt Şehir Stadında yapılacaktı. Daha ilk andan itibaren bir gerginlik yaşandı. Çünkü, güvenlik önlemi amaçlı sahaya çok sayıda silahlı askerler konuşlandırılmıştı. Haliyle bu durum Siirtlilerin tepkisini çekti. Bu arada, maçı yöneten hakemlerin de taraflı davrandıkları ve adeta Adana Milli Mensucat Takımını kazandırmak gibi bir tutum sergiledikleri karşılaşmanın seyrinden anlaşılmaktaydı.
Bu gergin ortam içinde Karşılaşma Siirt Gençlikspor'un yenilgisiyle sona erince taraftarlar hakemleri yuhalamaya başladılar. Sahaya taş atanlar oldu. Bunun üzerine ve hiç gereği yokken, sahaya konuşlandırılmış olan askerler, verilen bir emirle havaya ateş açmağa başladılar. Bu durum, ortamı sakinleştireceğine daha da gerdi. Seyirciler, yine karşılaşmada görevli bir askeri aracı devirerek ateş açılmasına tepkilerini ortaya koydular. Askerlerle-siviller arasında tam bir arbede yaşanmağa başlamıştı. Askerler, havaya ateş açıyor, siviller, ateş açan askerlere taş atıyorlardı. Bu arada ne olduysa oldu. Havaya ateş açan askerler arasında birileri bilerek mi, bilmeyerek mi, sivillere doğrudan ateş açmağa başladılar. Açılan ateş sonucu 2 kişinin öldüğü, bazı sivillerin yaralandığı haberleri hızla yayıldı. Olaylar, o gün için zorla yatıştırıldı ama, ertesi gün bütün Siirtliler olayları protesto için geniş çaplı bir eylem başlattılar. Bu eyleme siyasi partilerin ve Sivil toplum örgütlerinin hepsi istisnasız katıldılar.
Ben de, Gazeteci olarak, olayları takip ediyor ve fotoğraflar çekiyordum. Cumhuriyet Caddesinde toplanmış olan kalabalığın ve kalabalığa karşı, askeri gazino önünde elleri tetikte bekleyen askerlerin fotoğraflarını çekerken, yanıma gelen tanımadığım sivil kıyafetli biri beni konuşmaya tuttu. Hem konuşuyor, hem de askeri gazinonun önünde bekleyen askerlere doğru çekiyordu. Olaylarla ilgili gelişmelere yorumlar yaparak yürürken, askerlere çok yakın bir noktaya geldiğimizde birden bire söylemini değiştirerek:
-Yakalayın bunu!
diye askerlere seslendi. Meğerse, beni konuşmaya tutarak, askerlere doğru çeken kişi sivil bir subaydı.
Bu emri alan askerler hemen etrafımı sardılar. Beni çekiştirerek, gazinonun içine doğru sürüklemeğe başladılar. Tabii, ellerinden kaçmak için çok direndim ama fayda etmedi. Adeta yerde sürükleyerek Gazinoda bir odaya aldılar. Fotoğraf makineme el koydular.
Doğrusunu söylemek gerekirse, gazinoda hiçbir şekilde fiziksel bir şiddete muhatap olmadım. Ancak, soru-cevap şeklinde öyle konuşmalar oldu ki, gerçekten dövülmüş olmaktan çok ağır geldi.
Odada, Beni hileyle gazinonun önüne çeken sivil kıyafetli subay yanında, normal askeri kıyafetli birkaç subay daha vardı. Yine o sivil kıyafetli subay bana:
-Ne oluyor böyle. Bir olay yaşandı, gitti. Sen bu olaylardan yararlanarak KAHRAMAN MI OLMAK İSTİYORUN. 2 gündür fotoğraf makinan elinde, askerlerin fotoğraflarını çekiyorsun?
diye sordu.
Bu soruya karşılık cevap verdim:
-Ben gazeteciyim, görevimi yapıyorum.
-Acaba, İstikll Marşı'nı biliyor musun?
Bu soru, gerçekten beni çileden çıkarmıştı. Bunlar, bu bölgenin halkına Vatan Haini gözüyle mi bakıyorlar, diye içimden geçirdim. Kendisine
'Senden de, Komutanından da Vatanımı daha çok
seviyorum' diyecektim ancak, ortam müsait değildi. Cevap olarak:
-İstikll Marşı'nın sadece törenlerde okunan ilk iki kıtasını değil, on kıtasını da ezbere biliyorum. İsterseniz, okuyayım
dedim.
Bu şekilde konuşurken, bir de baktım ki İkizim Metin de bulunduğum odaya getirildi. Meğer, benim askerler tarafından tutulduğumu öğrenince, sebebini sormak için gazinoya gelmiş, Onu da adeta bir suçlu gibi gözaltına almışlardı.
2 Gazetecinin askeri gazinoda tutulduklarının haber alınması üzerine Siirt'teki siyasi parti temsilcileri, Belediye Başkanı ve avukatlar, Başbakan'a, TBMM Başkanlığına, Genel Kurmay Başkanlığına telgraflar çekerek durumu protesto etmişlerdi.
Herhalde üstten bir emir gelmiş olacak ki, akşam saatlerine doğru bizi serbest bıraktılar.
Bilahare o yıllarda 2. Ordu Komutanı olan Orgeneral Faruk Gürler, Siirt Tugayı'nın kendisine bağlı olması dolayısıyla Siirt'e gelerek beni Askeri Gazinoya çağırtarak, sohbet havasında sorular yöneltti. Doğrusunu söylemek gerekirse, Gürler Paşa, gerçekten BABACAN tavırlı biriydi. Gözaltında olduğumda fiziksel şiddet görüp görmediğimi sordu. Samimi bir şekilde fiziksel bir şiddet görmediğimi söyledim. Olay günü el konulan fotoğraf makinemin iade edilmesi emrini verdi. Fotoğraf makinesini getirip verdiler. Baktım, üzerinde filmi yok. Filmin alındığını söyleyince, gülümseyerek:
-Yok artık, sana bir de filmi mi verelim. Hep askerlerin kötü pozisyonlarını çekmişsin. Sivillerin, askerlere taş atması, askeri aracı devirmeleri neden yok
dedi. Gözaltındayken fiziki bir şiddete muhatap olmadığımızı söylediğimiz için konuyla ilgili noktayı koydu. Bizi uğurladı. Böylece, 2 Siirtlinin öldürülmeleriyle ilgili olayın bizimle ilgili bölümü kapanmış oldu.
Bilahare dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da olaylarla ilgili Siirt'e geldi ama Siirtlileri değil, valiliği ve askerleri muhatap aldı.
(DEVAM EDECEK)