'NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR'
Millet olarak hep eskiye özlem duyarız 'Nerede o eski bayramlar', 'Nerede o eski Ramazanlar', 'Nerede o eski dostluklar' ve benzeri deyimler dillerimizden düşmez.Oysa gerçek olan bir şey var.
Millet olarak hep eskiye özlem duyarız 'Nerede o eski bayramlar', 'Nerede o eski Ramazanlar', 'Nerede o eski dostluklar' ve benzeri deyimler dillerimizden düşmez. Oysa gerçek olan bir şey var. Bugünümüz, dünden iyi olmalı. Yarınlarımız da, bugünümüzden iyi!
Ancak, Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu'nun
(Nerede o eski Ramazanlar)
derken, ispat açısından sunduğu tabloya katılmamak mümkün değil. Karamollaoğlu,
(Nerede o eski
Ramazanlar)
derken 2018 yılının Ramazan ayı ile 2019 yılı Ramazan ayı arasında fiyat açısından bir karşılaştırma yapmakta ve gerçekten fiyatların bir yıl içinde nereden nereye geldiğini açıklaması yönünden ibret verici bir tablo ortaya çıkmaktadır.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun
'Nerede O Eski Ramazanlar'
göndermesiyle sosyal medyayı sallayan hesabında çok konuşulacak bir paylaşım var. Karamollaoğlu, 'Nerede O Eski Ramazanlar' başlığıyla paylaştığı videoda, 10 Mayıs 2018 ile 10 Mayıs 2019 yılları arasındaki sebze fiyatlarındaki artışa gönderme yaparak şöyle bir karşılaştırma yapmış. İlginç bulduğumuz bu paylaşımdaki fiyat tablosunu aynen okuyucularımızın dikkatlerine sunuyoruz:
Videodaki bazı sebze fiyatları şöyle:
-10 Mayıs 2018 kuru soğan 1,98 - 10 Mayıs 2019 kuru soğan 6,81
-10 Mayıs 2018 lahana 1,65 - 10 Mayıs 2019 lahana 5,14
-10 Mayıs 2018 patates 1,99 - 10 Mayıs 2019 patates 5,98
-10 Mayıs 2018 sivribiber 2,77 - 10 Mayıs 2019 sivribiber 7,38.
Bu tabloyu gördükten sonra derinden bir
(AHHH)
çektikten sonra, biz de
(NEREDE O ESKİ
RAMAZANLAR)
diyerek yazımızı noktalıyoruz…
ANEKDOT
Geçmiş yıllarda, Ramazan ayına büyük önem verilir, bilhassa İstanbul'da saray çevresine yakın olanlar iftar yemekleri vermekte, sahurlara kadar devam eden sohbet meclisleri düzenlemekte birbirleriyle yarışırlarmış. O zamanlar, Ramazan sohbetleri için tutulan özel Hocalar bile varmış. Ramazan ayı boyunca, bir konağa kapak atan bu gibiler, konaktan hiç ayrılmazlarmış. Dilleri, sohbetleri tatlı bu gibi kimseler, paşalar, vezirler tarafından adeta kapışılırlarmış.
Yine böyle bir Ramazan ayında adı
'DELİ PAŞA'ya
çıkmış, Saraya mensup bir zat yaşarmış. Bu zat da, Ramazan geceleri için gerçekten nüktedan, hoş sohbet bir Hoca'yı sarayına davet etmiş ve Ramazan ayı boyunca konağında alıkoymuş. Adam da, her gece teravih namazından, sahur vaktine kadar nüktelerle, şiirlerle, masal ve hikyelerle renklendirdiği geceleri, bayram sabahına kadar sürdürmüş. Bayram namazının kılınmasını müteakip, Paşa'nın huzuruna çıkarak görevinin bittiğini ve eğer müsaade ederse, artık hasretini çektiği çoluk çocuğunun yanlarına döneceğini söylemiş. Paşa:
-Tabii, güle-güle gidebilirsin!
demiş. Ancak, çıkarıp da kendisine herhangi bir ücret vermemiş. Oysa bu gibilere, Ramazan ayı boyunca kaldıkları saraylardan izin alıp ayrılacaklarında yüklü bir
atiye (bahşiş)
verilirmiş.
Paşanın kendisine hiçbir atiyede bulunmaması üzerine, kendi kendisine
'herhalde atiye için muhasibini
görevlendirmiştir!'
diye düşünerek, ona da uğramış ve müsaade istemiş. Amma, o da sadece:
-Güle-güle git!
demekle yetinmiş.
Hoca, bir fırsatını bularak tekrar Paşa'nın huzuruna çıkmış, Paşa'dan tekrar izin istemiş. Paşa:
-Güle-güle git dedik ya!
diyerek, biraz da istihzayla yüzüne bakmış.
'Hani benim atiyem!'
demeye de yüzü olmadığından, çr-nçr saraydan ayrılmış. Amma, hep
'acaba
beni çağırıp da atiyemi verirler mi!'
düşüncesiyle dönüp-dönüp saraya bakıyormuş. O öyle yaparken, bakmış ki, Paşa, pencereden kendisine bakmakta. Son bir ümitle eğilip temenna etmiş. Paşa, bu defa dilini çıkararak, nanik yapmış.
Paşanın, halk arasında lkabı deliymiş, ya! Atiyeden ümidini kesen ve
'Artık ne olacaksa olsun'
diyen Hoca:
-Ne olacak Deli Paşa! Beni bir ay çoluk çocuğumdan ayrı bıraktın. Eli boş gönderiyorsun. Boşuna mı sana 'DELİ PAŞA' demişler. Suç bende ki, senin gibi deli birinin konağına kapandım
diye bağırmış. Amma, Deli Paşa yine dilini çıkarmakla ve nanik yapmakla iktifa etmiş.
Büyük bir hayal kırıklığı içinde olan ve atiyeden ümidini kesen Hocanın, artık, eli boş da olsa, kendisini sabırsızlıkla beklediklerini bildiği ailesinin yanına gitmek için, Deli Paşa'nın sarayının önünden hızlı adımlarla uzaklaşmaktan başka çaresi kalmamış.
Mahallesine geldiğinde, bakmış ki bıraktığı virane evinin yerinde yeller esiyor. Onun yerine, köşk yavrusu gibi bir ev yapılmış. Bu şaşkınlıkla, mahallenin bakkalına girmiş:
-Yahu, hayrola bu bizim eve ne oldu?
demiş.
Bakkal cevap vermiş:
-Ramazan'ın birinci günü, Deli Paşa'nın adamları geldiler. Senin aileni, çoluk çocuklarını bir başka yere götürdüler. Sonra, evi yıkıp yaptılar. İçini dayayıp, döşediler. Bu sabah da onları getirerek, yeni evin anahtarını teslim ettiler. Yani anlayacağın, başına devlet kuşu kondu demiş. Anlatılanlar üzerine evine koşan Hoca'yı ailesi, çoluk, çocukları büyük bir sevinçle karşılayarak boynuna sarılmışlar.
-Bizim başımıza konan bu talih kuşu neyin nesidir anlayamadık. Ramazan'ın birinci günü Deli Paşa'nın adamları gelip, bizi evden alarak, başka bir eve götürdüler. Ramazan ayı boyunca her türlü ihtiyacımızı karşıladılar. Bu sabah da, bizi alarak, yıktırıp yeniden yaptıkları ve dayayıp döşedikleri evimize getirdiler
diyerek, olan-biteni anlatmışlar.
Deli Paşanın kendisine oynadığı oyunu fark eden Hoca, hemen koşarak tekrar Deli Paşanın konağına gitmiş. Ancak, Deli Paşa, O'nu huzuruna kabul etmediği için geri dönmek zorunda kalmış. İlk dönüşünde olduğu gibi, Deli Paşanın konağına dönüp, dönüp bakınca, Paşanın yine pencereden kendisini izlediğini görmüş, eğilerek temennada bulunmuş. Amma, Deli Paşa yine sadece dilini çıkarmakla ve kendisine nanik yapmakla yetinmiş…