Prof. Dr. Süleyman Çelik: 80 Yıl Geride Kalırken
Bir bebek , doğumdan sonra büyür/ gelişir çocuk , ergen , genç ve sonunda yetişkin insan olur.İnsanın bedenindeki bu gelişmeye koşut olarak aklı da gelişir.
Bir
bebek
, doğumdan sonra büyür/ gelişir;
çocuk
,
ergen
,
genç
ve sonunda
yetişkin insan
olur. İnsanın bedenindeki bu gelişmeye koşut olarak
aklı
da gelişir. Yasalar 18 yaşına gelen bir insanın aklının, kendi kararını kendisi verebilecek duruma geldiğini, yani
ergin
kişi (
reşit
) olduğunu kabul eder. Bilim insanları, alınan eğitime bağlı olarak bunun 18-24 arasında değiştiğini kabul ederler. Bu durumda, ortalama
20 yılda bir kuşak
geliştiğini kabul edebiliriz.
Buna göre Cumhuriyet'ten bu yana 5 kuşak oluşmuş ve 80 yaşını geçen ay dolduran ben, Cumhuriyet'in ikinci kuşağından oluyorum.
***
Bilimsel araştırmalar
bebeklikten itibaren
kişi
aydınlanmacı eğitim
; yani '
özgürce düşünme
ye,
sorgulama
ya
, eleştirme
ye,
araştırma
ya ve
tartışma
ya olanak veren' eğitim aldığı takdirde, beyninin gelişimini tamamladığı ve aklının
yaratıcılık yetisi
kazandığını göstermiştir. Bunun tersi, yani '
yasakçı/ ezberci/ dogmatik' eğitim
alanların ise
beyin
leri biyolojik gelişimini tamamlayamaz,
körelir
, dolayısıyla akılları gelişemez ve hiçbir zaman ergin olamazlar. Bunlar yaşamlarını sürdürebilmek için kendilerine akıl verecek birini ararlar. Dogmatik eğitim almış olanlar, karşılarına çıkan '
cennete gitmek için bir kılavuz gerek'
diyen hoca kılıklı din sömürgenlerinin
mürid
i
/ köle
si olarak yaşamlarını sürdürürler. Politikacılar bu sahtekarlarla işbirliği yaparak onları birlikte sömürürler. Dogmatik olmasa da yasakçı/ ezberci eğitim almış olanlar ise hoca yerine başka kişilerin peşine takılır/ müridi olurlar. Bu kişi, örneğin bir parti başkanı olabilir. Bunlar kısa zamanda zenginlik vaat eden dolandırıcılar tarafından kolayca aldatılabilirler.
***
Avrupa
Rönesans, Dinde Reform, Bilimsel Devrim
süreçlerinden geçerek, 500 yıl kadar süren bir
evrim
sürecinin sonunda Aydınlanmaya ve Aydınlanmacı eğitime kavuştu. Sonuçta yaratıcı aklın öne çıkması sayesinde ortaçağ karanlığından kurtuldu, bilim ve teknolojide atılım yaparak dünyanın efendisi oldu.
Avrupa dışında üç büyük insan, Avrupa'yı yakalamak için, ülkelerinde bunu devrim yoluyla, daha kısa sürede gerçekleştirmek istedi:
Rus Çarı
Büyük Petro
,
Japon İmparatoru
Meiji
ve
Atatürk
…
Petro ve Meiji
, sırayla
43
(1682-1725) ve
44 yıl
(1867-1912) iktidarda kaldılar. Üstelik çar ve imparator olarak
manevi yaptırım güçleri
vardı. Öyle ki
Meiji
halkının
dini
ni bile
değiştir
di. Ardılları da devrimleri sürdürdüler. Daha da önemlisi bu ülkelerin, emperyalistlerin iştahını kabartacak
jeopolitik
hiçbir önemi yoktu. Bu nedenle Aydınlanma Devrimini yaşama geçiren bu ülkeler, dünyanın gelişmiş ülkeleri arasına katıldılar…
Atatürk
ne yazık ki
sadece
15 yıl
(1923-1938) başımızda kaldı. 15 yılda bir kuşak bile yetişmez. Üstelik okuma yazma bilenlerin oranı %7 olan bir toplum devralmıştı. Aydınlanmacı eğitim yaptıracak öğretmeni bırakın, Milli Eğitim bakanı yapacak insan bulamıyordu. 15 bakan değiştirdi. Mustafa Necati'yi bakan yapınca, '
aradığım bakanı buldum
' dedi. Ne yazık ki onunla da ancak 4 yıl üç ay çalışabildi. Apandisit patlamasından ölünce başında ağladı. Üstelik Türkiye, dünyanın en önemli
jeopolitik konum
una sahip ülkesi olduğu için
emperyalistler
tarafından rahat bırakılmadı. Kurtuluş yıllarında olduğu gibi, Kurtuluş'tan sonra da '
böl ve yönet
' politikası uygulayıp, isyanlar çıkartarak devrimleri engellemeye çalıştılar.
Atatürk'ten sonra
başa geçenler devrimleri sürdürmek bir yana,
karşıdevrim
in kapılarını açtılar. Çünkü
İsmet İnönü
ve
Celal Bayar
gibi en yakın çalışma arkadaşları bile Atatürk'ün ne yapmaya çalıştığını anlayamamışlardı. Çünkü Aydınlanmanın ve emperyalizmin ne olduğunu bilmiyorlardı. Günümüzde aktif politika içindekilerin çoğunun hala bu konuları bilmediğini düşünecek olursak, padişahın kulu olarak yetişmiş kuşaklar için bu doğaldır!..
***
ABD
, 19. Yüzyılın ikinci yarısına doğru
Osmanlı
ile ilişki kurdu. O tarihlerde emperyalistler Osmanlı'ya 'Avrupa'nın Hasta Adamı' diyor ve öldüğünde, yani yıkıldığında en büyük payı kapmak için birbirlerini kolluyorlardı. Amerika da bunların arasına katıldı. Önce, '
ben de kapitülasyon isterim
' dedi. Osmanlı '
hay hay
' dedi. Ardından Osmanlı topraklarında
2 bin misyoner okulu
açtı. O yıllarda
'böl ve yönet
' '
Müslüman- Müslüman olmayan
' üzerinden yürütüldüğü için okullarına Müslüman öğrenci almadı. Amaç öğrencilerde ulusal kimlik bilinci oluşturarak Osmanlı'ya başkaldırmalarını sağlamaktı. Balkanlarda çeteler kurup dağlara çıkarak Osmanlı'ya başkaldıran azınlıkların çoğu bu okullardan yetişti. Nitekim bağımsızlığını kazanan Bulgaristan'ın ilk üç başbakanı İstanbul
Robert Koleji
mezunudur. Petrolün öneminin ve Ortadoğu'nun petrol zengini olduğunun anlaşılması üzerine, Balkanlar'dan Doğu'ya yönlendi. Ancak İngilizler, sömürgesi Hindistan'a komşu olması nedeniyle, Arap dünyasını çoktan avucunun içine almış olduğu için çalışmalarını Doğu Anadolu'daki
Ermeni
azınlık üzerinde yoğunlaştırdı. Ermeni nüfusun çok olduğu yerlerde okullar açmaya başladı. Örneğin, küçücük Merzifon'da 5 misyoner okulu açtı. Kendisine daha çok bağlamak için
Gregoryen Ortodoks
olan Ermenileri
Protestan
yapmaya çalıştı ve büyük bir kesimini yaptı. Amaç, sınırları
Kafkasya'dan Trabzon ve Adana'ya
kadar uzanacak, kendi güdümünde
Büyük Ermenistan Krallığı
kurarak hem Ortadoğu hem de Kafkas petrollerini kontrolü altına almaktı. Müslüman- Müslüman olmayan ayırımının yeterli olmayacağını görünce
etnik ayrımcı
lığa da başladı. Kürtler arasında bölücü odaklar oluşturmaya ve mandası altında bir de
Kürdistan
kurmaya karar verdi…
Tasarımcısı olduğu
Sevr
Antlaşması'nın kabul edilmesiyle 100 yıllık hayallerine kavuştuğunu düşünen ABD, hayalleri yıkıldığı için
Lozan
Antlaşması'nı imzalamadı. Ancak faaliyetlerinin tehlikeye düşeceğini düşünen Türkiye'deki misyonerlerin uyarısıyla bir '
Dostluk Anlaşması'
imzaladı. Bu anlaşmanın görüşülmesi sırasında
Temsilciler Meclisi
'nde Sevr'i çöp sepetine atan
Atatürk'e hakaret
ler edildi, anlaşma onaylanmadı ve adeta Türkiye Cumhuriyeti '
düşman devlet
' ilan edildi.
***
Aydınlanma Devrimini sürdürmeyip karşı devrimin kapılarını açanlar, '
özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir'
diyen Atatürk'ün ana ilkesinin, '
tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı'
olduğunu da unutmuşlardı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra
Sovyet tahdidi
ni bahane ederek yurdumuzu, hakkımızda iyi şeyler düşünmediği bilinen
ABD'ye teslim
ettiler. Oysa Savaş'ta çoğu asker
20 milyon
i
nsan
ını
kayıp
etmiş ve Moskova-Petrograd önlerine kadar gelmiş olan Almanlar tarafından
ülkesi yakılıp yıkılmış
olan Sovyetlerin hiçbir şey yapacak güçleri yoktu…
İşte bizim kuşak bu ortamda ve İkinci Dünya Savaşı'nın yarattığı yokluk/
kıtlık
koşullarında dünyaya gözünü açtı!..