SEMİH ÇALAPKULU'NUN KALEMİNDEN ŞEYH CELALEDDİN KARDEŞ (1888-1973)
Şeyh Celal, Siirt'imizin yetiştirdiği en önemli ilim ve bilim insanıdır.Bu yazıyı derlememin amacı şehrimizin ve ülkemizin değerlerini bir sonraki nesille aktarmaktır.
Şeyh Celal, Siirt'imizin yetiştirdiği en önemli ilim ve bilim insanıdır. Bu yazıyı derlememin amacı şehrimizin ve ülkemizin değerlerini bir sonraki nesille aktarmaktır.
ŞEYH CELALEDDİN KARDEŞ
KİMDİR?
Kendini
'Kitaplarla Dövüşen Adam'
olarak nitelendiren, Şeyh Celaleddin Kardeş Hazretleri 1888 yılında Siirt İli Merkez Dumlupınar Mahallesinde dünyaya teşrif etti.
Şeyh Celal, İslamiyet'in ikinci halifesi, Hz. Ömer'in soyundan gelmektedir.
Şeyh Celaleddin Kardeş,
Şeyh-ül Hattab
namıyla maruf ve dini bilgisiyle temayüz eden zatın oğludur. Muhterem babası, dini bilgilerde bir otorite olan
Şeyh El Hatip Hazretleridir.
İlk tedrisatını babasından alan Şeyh Celaleddin Kardeş, Şam Dini Bilimleri Fakültesinde tahsilini tamamlayarak Siirt'e döndü. İstiklal Harbinde Kuva-yı Milliye saflarında Moral Hocalığı görevinde bulunan ve cephelerde askerlere va'zu nasihatlerde bulunarak morallerini yüksek tutmalarında etkin bir rol alan
Şeyh Celaleddin Hazretleri
yine bu yıllarda
Said-i Nursi Hazretleriyle
yakın arkadaşlık kurdu.
Şeyh Celal Efendi,
Bediüzzaman
'ın çok eski dostu ve arkadaşıydı. Hayatta iken aralarında şaka ve latifeler eksik olmamıştı. Birinci Cihan Harbine Bediüzzaman ile beraber iştirak etmişti.
Vaiz ve İmam-Hatip olarak çeşitli görevlerde bulunan Şeyh Celaleddin Hazretleri, bütün vaazlarında
Kur'an-ı Kerim'in asra göre yorumunun yapılması taraftarıydı.
Kur'an ayetlerinin yorumlarının kıyamete kadar devam edeceğini belirten Şeyh Celal, Ay'a çıkılmadan yıllar önce,
insanların günü geldiğinde
Ay'a çıkacaklarını ve fezada fütuhatlarda bulunacaklarını söyleyecek kadar aydın fikirliydi.
Türkçeyi en iyi bir şekilde kullandığı gibi
Osmanlıca, Farsça, Arapça
olarak da hutbeler irad eder, hitap ettiği topluluğun dilleriyle kendilerine daha yakın olmanın yolunu seçerdi.
Fıkıh bilgileri yanında felsefe, mantık, riyaziye, tarih, coğrafya, astronomi gibi ilimleri de iyi derecede bilir, müspet ilimleri öğrenmenin, en az dini bilgileri öğrenmek kadar gerekli olduğunu savunurdu.
ŞEYH CELAL VE BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ ÇOK İYİ İKİ DOSTLARDI
İki arkadaşın ltifesi:
Bediüzzaman'ın ilmini, kahramanlığını ve yüksek faziletlerini her zaman takdirle anıyordu. Bediüzzaman, Meşrutiyet sonrası İstanbul dönüşünde neşrettiği eserleri talebelerine okutuyormuş. Şeyh Celal ise bu eserleri
(İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi)
okumadığı gibi, Bediüzzaman'a latife tarzında:
'Seyda, İstanbul'a gitmişsin, orada başından geçenleri oturup yazmışsın, şimdi de burada bunları okutuyorsun?'
deyince, Bediüzzaman da şaka yollu:
'Celal sen benim muarızım mısın yoksa?'
diye Şeyh Celal'e mukabele edermiş ve yine latife olarak
'Celal, sen benim ağzımda dikenli bir lokum gibisin. Ne yiyebiliyorum, ne de atabiliyorum'
dermiş.
Yine Bediüzzaman'la Şeyh Celal kendi aralarında daha çok gençken karar vermişler ki:
'Hiç evlenmeyelim!'
Şeyh Celal bu hatırasını da anlatarak, bu söze kendisinin sadık kalmadığını, sözünde durmadığını ifade edermiş. Şeyh Celal evlenmiş lakin hiç çocuğu olmamıştır.
Genç Said ile Celal Efendi bazen çeşitli oyunlar ve yarışmalar da yaparlarmış. Bir gün geniş bir su arkını atlamak için iddiaya girişmişler. Genç Said bu arkı muvaffakiyetle atlayınca, Celal kendisinin de atlayacağını söyleyerek, hızlanıp dereye atlıyor, ama geçemiyor, suyun tam çamurlu kısmına çöküyor.
BİR ŞİİR YARIŞMASI:
Şeyh Celal Kardeş diyor ki: 'Birinci Cihan Harbinden evvel vefat etmiş bir zatın taziyesi için Van'ın Zeve köyüne gitmiştik. Bediüzzaman, Abdülmecid (Ünlükul), Molla Habib, Ahmed-i Cano, Muhyiddin, İbrahim ve Şükrü hep birlikte oturuyorduk.
'Bediüzzaman bize
'Her birimiz birer şiir söyleyelim. Meşhur muallakat-ı seb'a gibi hangisi beğenilirse o kabul edilsin, birinciliği alsın.'
dedi. Bunun üzerine her birimiz birer şiir söyledik. Bediüzzaman bana hitaben
'İb Kıble-i Arabî yite çibi'
yani
'Kıbleye yemin ederim ki senin şiirin beğenildi.'
dedi. Söylediğim şiir de şuydu:
'Birinci beyitteki
'Habib'
kelimesiyle Bediüzzaman'a,
'Mecid'
kelimesiyle kardeşi Abdülmecid'e işaret ediyor.
'İkinci beyitteki
'Habib'
kelimesiyle Molla Habib'e,
'ahmed'
kelimesiyle Ahmed-i Cano'ya,
'Celal'
kelimesiyle bana,
'Muhyi'
kelimesiyle Muhyiddin'e işaret ediyor.
'Üçüncü beyitteki
'İbrahim'
kelimesiyle Molla İbrahim'e
'Şükrü'
kelimesiyle de Molla Şükrü'ye işaret ediyor.
'ŞİİRİN MNASI'
1.Ey Zeve köyü, Said ile saadete ermiş bulunuyorsun. Abdülmecid ile büyük bir izzet ve ref'ete sahip oldun.
2. Bediüzzaman Said, Abdülmecid, Habib, Ahmed ile seni ferahlandırdılar. Veya ikisi (Said ile Abdülmecid) Habib ile sana, Ahmed'i verip onunla ferahlandırdılar.
3. Tepelerin İbrahim'e, şıkın maşukuna olan arzu ve temennisi gibidir. Seni mecd ve güzel vasıflarla yaratana şükür ederim.'
( Birinci dünya savaşında, Milis Miralayı Bediüzzaman, Rus ve Ermenilere karşı kahramanca çarpışırken fedakr talebelerinden Molla Habib'i Gevaş'ta ve Molla Ahmed-i Cano'yu da Zeve'de şehit vermiştir.
)
Ömrünün son 40 yılını uzlette
( Uzlet: görünürde halkın içinde olduğu halde kalben onlardan ayrı olma ) geçiren Şeyh Celaleddin Hazretleri, bu uzun süre zarfında hiç çarşıya inmedi. Alışveriş yapmadı. İmam-Hatip olduğu ve evinin çok yakınında bulunan Şeyh El-Cerrah Camii ile evi arasında vakit namazlarında mekik dokuyup dururdu. Muhipleri, O'nu evinde veya Camiinde ziyaret ederek sohbetlerinden feyizlenir, muhtelif konularda görüş ve düşüncelerini alarak hareketlerini Şeyhlerinin emirleri doğrultusunda tanzim ederlerdi.
Aynı zamanda şair olan Şeyh Celaleddin Hazretleri, kitaplarının bir kısmı Siirt İl Müftülüğü binasındaki kütüphanede adına açılan bölümde muhafaza edilmektedir.
Me
mozin
'i Arapça 'ya tercüme etmiş, ayrıca çok değerli dini incelemeleri vardır.
Zürriyeti olmadığı
( çocukları olmadığı )
için zengin kütüphanesi Siirt Müftülüğünce muhafaza altına alınmıştır.
Müftülük olarak bu eserlerin teşhiri ve ilim adamlarının istifadesine sunulması açısından özel bir bölüm tahsis edilmiş olup,
120 eserden oluşan kitaplığın 300'e yakın ciltten oluşmaktadır.
Ziyaret eden muhipleri arasında,
Gazeteci Ahmet Arıtürk
'de vardı. Bir gün, yine Şeyh Efendiyi ziyarete giden Arıtürk kendilerine:
-Üstadım, nasılsınız, ne yapıyorsunuz? diye sorduğunda, Şeyh Hazretleri rahlesi üzerindeki kitapları göstererek şu cevabı vermişti:
-Görüyorsun işte, kitaplarla dövüşüyorum. Bazen ben onları, bazen, onlar beni yeniyorlar!
Cevabını vermişti.
AHMET ARITÜRK'ÜN, ERTESİ GÜNKÜ MAKALESİNİN BAŞLIĞI HAZIRDI:
'KİTAPLARLA DÖVÜŞEN ADAM'
Kendi değişiyle 'Kitaplarla Dövüşerek' tükettiği ömrü
1973 yılının 15 Haziran Cuma günü
sabah namazına davet eden müezzinin sesine kulak vererek ve onunla birlikte Ezan-ı Muhammedi'yi tekrarlarken aziz ruhunu yüce Allah'a teslim etti.
Siirt Merkez Cerrah Camiine defnedildi. Cenaze namazını da Siirt Müftüsü Raif Korkmaz Efendi kıldırmıştır.
'
Bilginin zektı/sadakası, bilgiyi başkalarıyla paylaşmaktır.
Bilgi aynı sevgi gibi paylaştıkça çoğalır
. (
Semih ÇALAPKULU
)
' bu düsturla aile büyüğümüzü değerli alim/düşünür/ilim insanı, Şeyh Celal'in hakkında bilgileri bir araya getirerek, kaleme alınmıştır.
Umarım Siirt'imizin bu değerli büyüğünün, Sene-i Devriyesinde biyografisini okuyan değerli okurlara nispetten onu hatırlatmış olmuşuzdur.
Değerli ilim insanı, Allah cc gani gani rahmet etsin. Nurlar içinde yatsın. Mekn-ı Cennet olsun.