Siirtli Hemşerimiz Murat Akdemir'in Kaleminden: Dil Bilmemenin Sıkıntıları

-Bugünkü yazımda dil bilmemenin oluşturacağı sıkıntıları, mizahi bir biçimde, bir kaç hikâye üzerinden anlatmaya çalışacağım.-Çarşıda geçmiş bir hikâyeye ile başlamak istiyorum.

-Bugünkü yazımda; dil bilmemenin oluşturacağı sıkıntıları, mizahi bir biçimde, bir kaç hikye üzerinden anlatmaya çalışacağım.

-Çarşıda geçmiş bir hikyeye ile başlamak istiyorum.

-Eskiden, çarşı esnafının; askerde Türkçeyi iyi öğrendim deyip, bu yönüyle oraya buraya hava atan birine işleri düşmüş.

-Şöyle ki; çarşının hemen girişindeki dükknlardan birine giren; memlekete dışardan gelmiş bir adam, kullanılan yerel dili bilmediğinden; dükkndakilere yönelerek, bütün bir parayı uzatıp; tezgahtaki adama, 'bu parayı bana boz demiş'. Tabi parayı boz kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeyen dükkan efradı, bir müddet; parayı bozmanın  karşılığı nedir gibisinden bakıp durduktan sonra; yanlarına yabancıyı da alıp, beraberce ona eşlik ederek, büyük bir merakla, geniş bir meydanın çevresini saran dükkanları bir bir dolaşıp, neredeyse çarşının bütün dükkanlardaki esnafa bu parayı boz diye sordurtmuşlar adama. Ama kimsecikler para bozmanın ne anlama geldiğini çözememiş.

-Nihayetinde; sırayla dolaşılan bütün çarşının esnafı adamın arkasında, askerlik yaparken Türkçe bildiğini sandıkları; esnafın dükkna gelip, son bir çare umuduyla, aynı soruyu sordurtmuşlar. O da; oluşan kalabalığa, çok laklakasınız, yahu; nasıl anlamadınız, bu adam bizim  Bozo'yu' soruyor, ona götürün demiş. Bunun üzerine; onlar da, cümbür cemaat, Bozo'nun dükknının yolunu tutmuşlar.

- Bozo, o arada dükknın iç tarafındaki çukur kısmında işiyle uğraştığı için; olaydan habersiz kalmış. Çarşı ahalisi; Bozo bir bakar mısın diye seslenince, dışarı çıkmış. Kalabalığı görünce hayırdır demiş. Kalabalıktan biri, bu parayı gösterip, seni sordu deyince.  Bozo parayı almış. Parayı bozduracak adam, nihayet işim çözüldü diye; sevinirken, Bozo; parayı koynundan çıkardığı cüzdana koyup, adama bu bir, kaldı iki diye seslenmiş.

-Bozo'nun parayı alıp böyle demesinin sebebi; alacaklı olduğu şahsın bu adam vasıtasıyla, sattığı malın parasının bir kısmını gönderdiğini sanmasıymış. Çünkü; adam, parayı uzatıp bir de boz deyice; bu para ona gönderilmiş emanet diye düşünmüş.

-Parasının alınıp, karşılığında ona bozuk para verilmemesine sinirlenen adam; oraya yakın olan karakola gidip, çarşıda dolandırıldım diye, şikyetçi olmuş. Durumun iç yüzünü bilmeyen polis; neredeyse bütün çarşı esnafını sorgulamak üzere karakola götürmüş. Bir anda boşalan çarşının esnafı, karakolda saatlerce sorgulanıp dil dökmek zorunda kaldıklarından, öğlen vakti gelmiş çatmış.

-Esnafa kendi imalatları, bakraç ve kaplarla evlerde özenle pişirilmiş yemekleri getiren çocuklar, bütün dükknları böyle boşalmış görünce, koşup evdekilere bizimkilerin hiçbiri çarşıda yok diye haber vermişler. Büyük bir kavga ya da musibet çıktığını sanan kadınlar ve yaşlılar, çoluk çocuk herkes çarşıya üşüşmüş. Kadınlar levo levo diye feryat ederken. Durum geç de olsa anlaşılmış. Meğerse; para bozma hikyesi, böylesi bir hengameye sebep olmuş.

-Yine, eskiden; günlerden bir gün, gecenin ilerleyen vaktinde köye gelen jandarmalar, köylülere birkaç şey sormak istemişler. Dil bilmeyen köylü, söylenenleri anlayamayınca, zamanında askerde iken, dil öğrendiğini söyleyen Ali'nin evinin gidip, Ali'ye seslenmişler.  Pencereden kafasını sarkıtan Ali, hayırdır demiş. Aşağı gel de, bize ne söylenenleri çevir dediklerinde. Ben dil biliyorum diye köylüye hava atan Ali, bu işi beceremeyeceğini anlayınca; 'bu karanlıkta ve yağmurda nasıl Türkçe konuşayım' demiş.

-Bir gün; şehre atanan bir yetkilinin oğlu, oyun olsun diye babasından küçük bir davul istemiş. Davul için deri lazım olduğundan, çevresindeki ahaliye bana deri lazım, bulup getirin demiş. Deri yerel dillerinde kapı anlamına geldiğinden, büyük ve gösterişli bir kapı getirip, adama işte istediğini getirdik dediklerinde, adam şaşırmış. Nihayet bir yolunu bulup, koyun derisini göstererek; istediğim buydu deyince, bu sefer tüm ahali deri bu mu diye, şaşkınlıkla baka kalmışlar.

-Anlaşmanın en önemli vasıtası olan dil, toplumun balans ayarıdır. Aynı memlekette ve yörede yaşayanlar kendi kültürlerinin birer temel unsuru olarak yerel dillerini kullanabilirler. Lakin herkesin bilip konuştuğu ortak bir vasıta olarak, bir ortak dil de bilinmelidir ki, güzel biçimde anlaşma sağlansın.

Bakmadan Geçme