Siirtli Hemşerimiz Murat Akdemir'in Kaleminden: Siirt'ten İzlenimler(1)

-Doğduğum, büyüdüğüm, yetiştiğim ve üniversite yılları sonrası tereddütsüzce dönüp yerleştiğim Gönlümüze taht kurmuş Siirt.1984 sonrasındaki yıllarda, direkt öğretmenleri hedef alan terör belasına rağmen İzmir gibi bir şehri ve profluğa kadar çıkacak bi

-Doğduğum, büyüdüğüm, yetiştiğim ve üniversite yılları sonrası tereddütsüzce dönüp yerleştiğim; Gönlümüze taht kurmuş Siirt. 1984 sonrasındaki yıllarda, direkt öğretmenleri hedef alan terör belasına rağmen; İzmir gibi bir şehri ve profluğa kadar çıkacak bir kariyer kapısını kapatıp, hiç tereddüt etmeden gönüllü olarak dönüp yerleştiğim ve 15-20 yıl boyunca hizmet ettiğim, Siirtli tabiriyle Veleye'miz. Aynı zamanda;70'li yılların sonlarına doğru mezun olduğum, Siirt'in en köklü okulu olan Siirt Lisesinde Coğrafya öğretmeni ve idareci olarak hizmet ettiğim memleketim Siirt'e, yıllar sonra misafireten geldiğimde; gördüklerimi, izlenimlerimi, yaşadığım duyguları ve bazı anektodları aktarmak istiyorum, bu yazımda.

-Bundan 4-5 yıl öncesi; Yaklaşık 15 yıl boyunca hiç gitmediğim memleketim Siirt'e varmak için, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanından havalandık. Lakin mevcutta havaalanı bulunan Siirt'e değil de Batman'a indik. Bir zamanlar köy olan, yıllarca Siirt'in eski ilçesi olarak kalmış Batman, gelişerek metropol olma yolunda ilerlerken, Türkiye'nin eski havaalanlarından sayılabilecek Siirt Havaalanı'na sefer yapılmaması bana garip geldi,açıkçası biraz da üzdü. Batman'dan yola koyulduk. Siirt'e yaklaştıkça karayolunun satıh kaplaması, şerit adedi, gereksiz viraj ve rampalar açısından kalitesinin düştüğünü fark ettim. Hizmet açısından uzun yıllar ihmal edilen Siirt'in; Örneğin geçmişte şehirde su akmaması vs gibi, Halen; kısmen de olsa ihmallere maruz kaldığına şahit oldum. Her şeye rağmen; Siirt'in ana girişindeki çevre yolları ve düzenlenmiş geniş kavşaklar, şehrin kısa zamanda nasıl hızlıca büyüdüğünü gösteriyordu. Önce terör, sonra da Ilısu barajında kamulaştırılan köy arazileri nedeniyle, köy nüfusunun Veleye'ye akın etmesinin emarelerini şehir girişinde fark etmiştim. Çocukluğumuzda; yaz günleri yüzmeye ve serinlemeye gittiğimiz Kezer Çay'ından itibaren gördüğüm daha çok site şeklindeki çok katlı bina yığınları, şehre girdikçe 10'ar katlı olmaya başlamıştı.

Gözümün önüne;  Çocukken Diyarbakır'a gittiğimizde, Diyarbakır merkezinde görüp vay be ne kadar yüksekmiş dediğimiz 10 katlı gökdelen geldi. Siirt yatay büyüdüğü kadar, dikey de yükselmiş. İlk iş olarak; Yıllarca çalıştığım Siirt Lisesinin yanı başındaki öğretmenevine yerleştim. Öğretmenevi nispeten yüksek olduğu için, odamdan karşıdaki Bıttımlık Tepesi görünüyordu. Eskiden orada duran koca bıttım ağaçlarından eser kalmamış, her taraf evlerle dolmuş. Yıllarca görev yaptığım Siirt Lisesine bir bakayım dedim, eskiyi yad eder, belki de bir tanıdık görürüm düşüncesiyle. Önce okulun bahçesine  göz attım. Mesai arkadaşlarımızla birlikte öğrencileri görevlendirerek ektiğimiz ağaçlar, aradan geçen uzun yılları anlatırcasına büyümüşlerdi. Salkım söğüt ağaçları ne güzel görünüyorlardı. Bir zamanların kurak Siirt'ine saç örükleri misali yeşil bir güzellik katsınlar diye ekilmişlerdi. Çocuklarımın bahçesinde güvenle koşturduğu,10 yılı aşkın süre aileme mesken olan lojman yıkılmış, arsası bahçenin bir parçası olmuştu. Üzücü olan binaya girdiğimde, okulda tek bir tanıdığı bile kalmamasıydı. Bu da; Siirt'te ne denli büyük bir göçün yaşandığını tek başına anlatmaya yetiyordu.

-Ertesi gün ilk işim Siirt'in ilk yıldızlı oteli Erdef'e yerleşmek oldu. Beni buna cezbeden şey; Otelin Siirt'in değişmeyen ana meydanı; Diğer bir deyişle ve Arapça tabiriyle 'Int Heykel Atatürk' yanında olması hesabıyla, nostaljik çevresiydi. Bir tarafı yeni belediye binasına, bir tarafı da askeriyenin geniş bahçesine bakan otel, yılların yorduğu binasına rağmen;konum olarak Siirt'in göbeğinde olduğu için hoşuma gitmişti.

-Sabah otelde eşyamı bırakır bırakmaz doğduğum ev ile büyüdüğüm ev ve sokakları görmek için, eski Siirt'e doğru çıkmak oldu. Heykel'in ordayken; Yolları gösteren tabelada Eruh diye gösterilen istikamette, yeni adıyla Doğan eski adıyla Ğolaniye'ye doğru uzanan yola göz atınca 2-3 şey gözümde canlandı;

1-Çocukken iğne vs. için götürüldüğümüz eski sağlık ocağı,

2-Ders çalışmaya gittiğimiz Halk Kütüphanesi,

3-Çocukluğumuzun en büyük eğlencesi ve yüzmeyi öğrenmek için çıpçıpladığımız Billoris Ilıcası. Eski adıyla Garnave. (Cilde ilaç kükürtlü suları, han'ıl esvet yakınlarından itibaren çürük yumurta gibi kokardı, gözlerimizi fena yakardı ki, havuzdan her çıkışta gözlerimiz kızarmakla kalmaz, gözlerimizin önünde bir duman belirirdi.)

Tillo yoluna doğru bakarken, ertesi gün ziyaretlere gitmeliyim diye düşündüm. Aşağı mahalleye taşınıp bir süre kaldığımız Kurtalan Caddesinin üzerindeki evimizin, tam karşı caddesinde; Eski belediye yolu da denilen Cumhuriyet Caddesi'nden yukarıya doğru; İnönü mahallesindeki eski evimizin yoluna doğru koyuldum. Meraklanıyordum, eski mahallem görmeyeli ne durumda diye; Eski mekanlar, çocukluğumu ve hatıralarımı gözümde ve zihnimde canlandırsın diye sabırsızlanarak, Sokılmeşeyeğ'in oraya kadar bir solukta yürüdüm. Çarşı köhneleşmiş ve yıkılmaya yüz tutmuş. Alışveriş yaptığımız eski bakkallardan hiç kimse kalmamış maalesef. Tabii bunda; Nüfusla birlikte, Siirt çarşısının daha modern biçimde şehrin aşağı kesimlerine taşınmasının rolü büyük. Şeyhler Çarşısı anlamına gelen Sok'ıl Meşeyeh bize şunu gösteriyor ki; O günkü mübarek din adamlarımız, dini vazifelerini yerine getirirken, bir yandan da bu çarşıda bakkallık yaparak, ailelerinin ve kendilerinin geçimlerini bizzat kendileri sağlıyorlarmış. Hiçbir zümrenin ve grubun etkisi altına girmediklerinden, onun bunun gönlünü hoş edecek fetva ve hitap sorunları yokmuş. Onlar; Diyanetlerini maddi dünyevilikten arınarak yürütebiliyorlardı. Allah cümlesini gani gani rahmet eylesin.

Bakmadan Geçme