'SOFU' KİMDİR, 'SOFTA' KİM!

'Sofu' ve 'Softa' kelimeleri çoğu kere birbirine karıştırılırlar.Hatta bu iki kelimeyi aynı anlamda kullananlar olur.

'Sofu' ve 'Softa' kelimeleri çoğu kere birbirine karıştırılırlar. Hatta bu iki kelimeyi aynı anlamda kullananlar olur. Oysa bu iki kelime birbirlerine tam anlamıyla zıttırlar.

Sofi kelimesi 'saf' kökünden türetilmiştir. Buna göre Sofiler (Allah'a yakınlık) konusunda ilk safta yer alanlardır.

Sofiler, yaptıkları bütün işlerinde

Yüce ALLAH'ın (Celle Celelühü)

rızasını gözetirler. Hazret-i Resulullah'ın (O'na al ve ashabına salat ve selam olsun) sünnetlerine riayet ederler. Riyadan, kibirden, kıskançlıktan uzaktırlar. Kazandıklarını yığmacasına toplamaz, fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtırlar. Mevkide, makamda gözleri yoktur. (Allah namına başlarlar, Allah namına işlerler, Allah namına verirler, Allah namına alırlar)

Halktan ziyade, HAK'LA meşgul olurlar.

Hakiki sofi zengin iken, fakir; aziz iken, zelil; meşhur iken, meçhuldür. Kalbini Allah'ın zikri ile tasfiye ederek saf hale getirmiş, nuru ile doldurmuştur. Hakiki sofu kolay-kolay bilinmez, tanımaz, çünkü halini açık etmez.

Softa ise, yüksek perdeden konuşur. Karşılarındakini etkilemek için

(Ya Allah,

Bismillah, Allah-u Ekber)

diyerek bam telinden vurgu yapar. Dili ile söylediğine kalbi inanmaz. Amacı, insanları etkileyerek

(bu ne kadar Müslüman biri)

dedirtmektir. Yalan konuşur, dini istismar ederek, saf Müslümanları kandırır. Çok dürüst, çok namuslu geçinmesine karşılık eline geçtiği ve imkn bulduğu zaman el altından milyarları yürütür!

Sözün özü: Sofuluk manevi açıdan  ne kadar yüce bir makam ise softalık da o kadar hakir ve mekruh bir durumdur.

Yüce

ALLAH

biz kullarını softalardan değil, hakiki sofu kullarından eylesin!

EŞEĞE TERS BİNDİRİLEREK ŞEHİRDE DOLAŞTIRILAN AĞA!

Beyliğin, ağalığın hükümferma olduğu dönemlerde, Şehrimizde zulmüyle ün salan bir ağa peyda olmuş. Herkes, bu ağadan nefret ediyor amma, kimselerin de ona karşı koyacak güçleri yokmuş. Ağanın zulümlerine karşı nihayet cesur birkaç kişi bir araya gelmişler. Siirtli Ağanın bağlı olduğu beylerbeyine gitmişler ve şikyette bulunmuşlar.

Beylerbeyi, önce birkaç adamını tebdil-i kıyafetle Siirt'e göndermiş ki, gerçeği öğrensin. Beylerbeyinin, tüccar kıyafetinde Siirt'e gelen adamları da, kaldıkları handa ağanın adamlarının tasallutuna uğramışlar. Ağanın adamları, onlardan da haraç almışlar. Tabii, onlar kendilerini tanıtmamışlar.

Dönüşlerinde, durumu olduğu gibi beylerbeyine aktarmışlar. Bunun üzerine adının

İZDİN ŞER

olduğu söylenen beylerbeyi, bir süvari müfrezesiyle birlikte Siirt'e gelmiş ve ağanın konağını sarmış. Ağayı yakalatıp

İBRET-İ LEM İÇİN

yüzünü karartarak semersiz, uyuz bir eşeğe ters bindirmiş, eşeğin kuyruğunu da eline tutuşturmuş. Bu halde, Siirt'in bütün çarşılarını, sokaklarını gezdirmiş. Zaten, o zamanki Siirt de bir avuçluk yerden ibaretmiş!

Boşuna mı demişler:

'El elden üstündür, arş-ı lya kadar'

veya

'Alma mazlumun ahını, çıkar aheste, aheste!'

diye…

Bakmadan Geçme