TOPAL AYAKLI DEMOKRASİ!

Türkiye'de, gerçek anlamda demokrasi olduğunu iddia eden varsa açık olarak söylüyorum ki, yalan söylüyor.Bugüne kadar bu ülkede gerçek bir demokrasi olmamıştır.

Türkiye'de, gerçek anlamda demokrasi olduğunu iddia eden varsa açık olarak söylüyorum ki, yalan söylüyor. Bugüne kadar bu ülkede gerçek bir demokrasi olmamıştır. Bu gidişle de hiç olmayacaktır! Cumhuriyetin kuruluş yıllarında doğum sancısı çekiliyordu. Cumhuriyet, yeni bir rejimdi. Bu rejimi yerleştirmek için demokrasiyi askıya almak şarttı. Amma, o dönemdeki demokrasi, bugünden çok daha iyiydi. Çünkü ülkeyi yönetenler demokratik ruhlu insanlardı.

Hani bir deyim vardır. Yeni doğan bebeğe ekmek yedirmeğe kalkışırsanız, ölümüne yol açarsınız. Cumhuriyetin ilk yılları, rejimin bebeklik dönemiydi. Bu bakımdan, demokrasiyi bütün kurallarıyla hazmettirmeğe kalkışırsanız, yeni doğan bebeği öldürürdünüz.

Çok partili seçimler anlamında demokrasi Türkiye'ye 1950'li yıllarda gelmiştir. Bu ülkeye demokrasiyi getiren de ne Menderes, ne de Bayar olmuştur. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü isteseydi, seçim yaptırmazdı veya 1950 seçimlerinin sonuçlarını 'YOK!' sayardı. O gün için, öyle bir güce sahipti. Amma, vakti geldiği için seçimleri yaptırdı ve sonuçlarına katlandı. Yani, Türkiye'ye çok partili sistemi getiren bizzat İsmet İnönü olmuştur. Bu da, ATATÜRK ve arkadaşlarının gerçekte demokrasiye ne kadar bağlı olduklarının işaretidir.

1950'li yıllardan bu yana Türkiye'de çok partili seçimler yapılmaktadır. Zaman, zaman ara rejimler, muhtıralar ve post modern darbelerle demokrasi askıya alınmış gibi görünse de, aslında, bu sayede birilerinin önleri açılmıştır. Menderes gitmiş, Demirel gelmiştir. İnönü gitmiş, yerini Ecevit almıştır. Demirel ekarte edilmiş, Özal doğmuştur. Erbakan'ın yolu kesilmiş, Erdoğan'ın önü açılmıştır.

4-5 yılda bir seçimlerin yapılması, bu ülkede demokrasi olduğu anlamına gelmez. Şimdi de yüzde 10'luk baraj sistemiyle demokrasinin yolu tıkanmakta, vatandaşlara, kendi istediklerini seçmelerinin yolları kapanmaktadır.

Mevcut seçim sistemiyle yapılacak genel seçimin sonuçları aşağı yukarı bellidir. Bu seçim sistemiyle ve yüzde onluk barajla, bu ülkeye gerçek anlamda demokrasinin geleceğini vehmedenler, yanılıyorlar.

Anlayacağınız, seçimler üzerindeki barajlar, virajlar kaldırılmazsa 'TOPAL AYAKLI DEMOKRASİ' ile kendi kendimizi kandırmağa devam edeceğiz!

'ONU, SİZ SÖYLÜYORSUNUZ!'

Geçmiş yıllarda, Siirt Gazetesinde çıkan bir haberi ihbar kabul eden C. Başsavcısı, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak Ahmet ARITÜRK'ün ifdesini almak için makamına çağırmış. Bahse konu haberde, bir müteahhidin, kendisine ihale verilmesini sağlaması için bir siyasiye sıfır kilometre taksi verdiği yolundaki söylentilere vurgu yapılıyormuş. Haberin özeti şöyleymiş:

'Şehrimizde, bir müteahhidin, kendisine ihale verdirsin diye, bir siyasiye sıfır kilometre araba hediye ettiği söyleniyor!'

Başsavcı, Ahmet ARITÜRK'e:

-Biz bu haberi ihbar kabul ettik. Haberde bahsedilen müteahhidin ve siyasinin isimlerini ver. Haklarında soruşturma yapacağız

demiş.

Rüşvet alıp verme işi, iki kişi arasında olur. Gerçek olduğu bilinse bile, ispatı zordur. Bunun için

'Rüşvetin belgesi olmaz!'

denilir. Bu bakımdan, olayın gerçek olduğu belli olduğu, hatta, taksiyi veren müteahhit ile taksiyi alan siyasilerin adlarını bildiği halde, ispat edemeyecek olduktan sonra, adlarını vermesi durumunda kendisi suçlu duruma düşecek olduğu için Ahmet Arıtürk, Başsavcıya:

-Ben, sadece söylentileri yazdım. Elimde olayla ilgili ne kanıt var, ne de ispatlayacak bir belge! Bu bakımdan isim veremeyeceğim. Hem zaten, Gazeteci, haberinin kaynağını belirtmek zorunda değildir

diye cevap vermiş.

Bütün zorlamalara karşılık, Ahmet Arıtürk'ün ağzından ne taksiyi veren müteahhidin ve ne de alan siyasinin adlarını alamayan Başsavcının kendisi bu sefer söylenmiş:

-Taksiyi veren müteahhit …….., alan siyasi ………. mı!

İşin doğrusu, Başsavcının verdiği isimler, bu konuda adları dolaşanlarmış. Meğerse, Başsavcıya başka kanallardan aynı haber ulaşmış ama, amacı, dva açabilmek için bir kanıtmış. Gazete haberini ve Gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürünün ifdesini delil olarak öne sürecek ve dv açacakmış!

Ahmet Arıtürk, verilen isimlerden Başsavcının da olaydan haberdar olduğunu anlamış ve şu cevabı vermiş:

-Sayın Başsavcım, taksiyi veren müteahhit ile taksiyi alan siyasinin kimliklerini siz söylüyorsunuz, ben değil!

Bakmadan Geçme