• Haberler
  • ATATÜRK, DALKAVUKLARI SEVMEZDİ!!!

ATATÜRK, DALKAVUKLARI SEVMEZDİ!!!

Zafer Haftasına girmişken, istedik ki, Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK'LE ilgili bir şeyler yazalım.Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN en önemli özelliklerinden biri de dalkavukları sevmeyişidir.

Zafer Haftasına girmişken, istedik ki, Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK’LE ilgili bir şeyler yazalım. Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN en önemli özelliklerinden biri de dalkavukları sevmeyişidir. Bazı liderler vardır ki, gururlarını okşadığı için dalkavukluktan ve dalkavuklardan hoşlanırlar. Bu bakımdan, her zaman etraflarını kendilerini göklere çıkaran dalkavuklarla doludur.

Gelelim, gerçekten dünya çapında bir lider olan ve 20. asra damgasını vuranlar arasında bulunduğuna bütün tarihçilerin şahitlik ettikleri Mustafa Kemal Atatürk’e. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve 1. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk bu gibi dalkavuklara hiç tahammül etmez ve hemen susturarak çevresinden uzaklaştırırdı. Nitekim bir gün sofrasındaki edepsizlerden biri kendisini

Hazret-i MUHAMMED’LE

(O’na al ve ashabına salat ve selam olsun) mukayese etmeğe kalkışınca hemen müdahale ederek, Meclisinden kovmuştu.

Yine bir gün Atatürk arkadaşlarına:

-

Dünyanın en büyük insanı kim?

diye sormuş.

Cevap vermişler:

-Timur’dur Paşam

-Değil.

-Fatih’tir.

-Değil.

-Yavuz Sultan Selim.

-Değil.

- Alpaslan.

-Değil.

-Napolyon.

-Değil.

-İskender.

-Değil.

Nafile!.. Ne derlerse Atatürk “değil” diyormuş.

Dalkavuklardan biri dayanamamış:

-Sizsiniz Paşam

diyecek olmuş…

Atatürk

, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi vermiş:

-Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed’dir. ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allah‘tan sonra adı söylenen Hz. Muhammed!

Mustafa Kemal Atatürk, yine bir gün 3 kişiyle yemek yerken birden bire aklına bir soru gelmiş ve bu kişilere sormuş:

-"Sizce gelecekte benim için insanlar ne diyecek?"

Kişi :

-ÇOOOOKK BÜYÜK ADAMDI diyecekler paşammm

demiş.

Atatürk gülümsemiş ve bir sonrakine:

-"Ya sence?"

diye soruyu tekrarlamış.

Kişi :

-İnsan üstü bir varlık, o bir Peygamberdi diyecekler "padişahım"

diyerek saçmalamış.

Atatürk, sözde hoşuna gitmiş gibi daha da tebessüm ederek ve gülümseyerek:

-Peki ya sen, ne diyorsun?

diye üçüncü kişiye sormuş.

Kişi :

-İlahtı diyecekler, Allahın Vücut bulmuş hali diyecekler paşam diye dalkavukluğun pespayesini yapmış.

Atatürk gene gülümsemiş, önce elindeki bardağa bakmış ve bu anlara şahit olan yaveri Cevat Abbas'a doğru başını çevirmiş. Atatürk’le birlikte masadakiler de gülmeye başlamışlar…

Bir tek yaveri Cevat Abbas gülmüyor ve kaşları çatık masada oturanlara bakıyormuş…

Atatürk tekrar başını masada oturanlara döndürerek ve sert bir şekilde masaya tokat atarak ayağa kalkmış:

-"HAYIR! Hiç biriniz bilemediniz! 'Çevresindeki DALKAVUKLAR olmasaydı' daha çok iş yapardı diyecekler!"

diyerek masadaki herkesi dışarıya kovmuş ve akabinde o kişilerin devletteki görevlerine son vermiş.

İşte, Atatürk’ün dalkavuklara karşı tavrı böyleydi. Dalkavuklar, yağcılar, ibret alsınlar.

HOCALARDAN EL İSTENMEZ, EL VERİLİR!

Hocaların (din adamları) ne kadar eli sıkı olduklarını, vermeye değil, hep almaya alıştıklarını dile getirmek için uydurulmuş bir anekdot vardır. Mert hocaları tenzih ederek bu uydurma anekdotu, anlam ve içeriği bakımından duymamış okuyucularımız varsa, bilgilerine sunuyoruz. Anekdotumuz şu:

Günlerden bir gün, Botan Çayı kenarında balık tutan, piknik yapan Siirtliler, bir de bakmışlar ki Botan Çayının ortasında biri çırpınıp duruyor. Neredeyse boğulacak. Çok yüzme bilen biri hemen suya atlamış. Çırpınmakta olan şahsa doğru yüzmeğe başlamış. Yüzücü, bir kol mesafesi kadar yaklaşınca, kolunu uzatarak, çırpınıp duran adama:

-Elini ver, elini ver!

diye seslenmiş. Amma, suyun içinde çırpınan şahıs, bir türlü elini uzatmıyormuş. Durumu, çayın kenarından izlemekte olan bir başka Siirtli, yüzücüye seslenmiş:

-O adam hoca! Hoca olanlar, vermeğe alışmamışlar. Onların huyları almaktır. “Elini ver!” diye sesleneceğine, “Elimi al! Elimi tut!” diye seslenmen lâzım.

Bunun üzerine, kurtarıcı durumundaki şahıs, neredeyse boğulmak üzere olan adama seslenmiş:

-Al elimi tut! Al elimi tut!

demiş.

Boğulmak üzere olan Hoca, bunun üzerine kendisine uzatılan eli tutmuş ve bu suretle boğulmaktan kurtulmuş.

Bakmadan Geçme