Bir Can Dostun Arkasından
Dün hayata gözlerini yuman Hacı Selim Başaran 40 yıllık can dostumdu.Birbirimizden öylesine ayrılmazdık ki, beni yalnız görenler O'nu, O'nu yalnız görenler (Hani dostun nerede) diye beni sorarlardı.
Dün hayata gözlerini yuman Hacı Selim Başaran 40 yıllık can dostumdu. Birbirimizden öylesine ayrılmazdık ki, beni yalnız görenler O'nu, O'nu yalnız görenler (Hani dostun nerede) diye beni sorarlardı. Gazetemizin Sahibi Merhum Dayım Mehmet Emin Kılıççıoğlu hayattayken, beraberliğimizi anlatmak açısından (Yine Leyla ile Mecnun birbirinizi bulmuşsunuz) diye takılırdı.
75 yıllık ömrüm var. Bu süre zarfında gerçek anlamda dost diyebileceğim iki kişi oldu. Biri yıllar önce Rahmet-i Rahman'a kavuşmuş olan Hacı Hüseyin Ekmen'di. İkincisi ise Hacı Selim Başaran olmuştu. Hacı Selim Başaran'la tanışmamız da zaten Merhum Hüseyin Ekmen sebebiyle gerçekleşmişti. Merhum Hüseyin Ekmen ve Merhum M. Selim Başaran da Gercüşlüydüler. Hüseyin Ekmen'le dostluğumuz sayesinde M. Selim Başaran'la tanışmış ve onunla da can ciğer dost olmuştuk.
Hani üç dost, üç düşman var derler. Dostların dostları da dostlar sınıfına dahildir. Dost, dostun dostu ve düşmanın düşmanı dostlar sınıfına dahil olanlardır. Üç düşman ise düşmanın kendisi, dostun düşmanı ve düşmanın dostu olarak tarif edilirler.
M. Selim Başaran soy olarak SEYYİTTİ. Yani Peygamber Efendimiz Hazret-i MUHAMMED'İN (O'na al ve ashabına salat ve selâm olsun) soyundandı. Ama bunu gizlerdi. (Neden SEYYİT olduğunu gizliyorsun) diye sorduğumda şu cevabı verirdi. (Benim yaptığım, yapacağım kötülüklerden dolayı seyitlere bir leke sürülmesin diye. Oysa, keşke bütün Seyitler de O'nun gibi mert, alçak gönüllü, mütevazi ve hoşgörülü olsalardı.
Evet, dün Hacı Selim Başaran'ın vefat ettiğini duyduğum zaman sanki yüreğimden bir bağ koptu. O öyle bir dost canlısıydı ki, gecenin bir saatinde uykudan uyandırıp (Ben birini öldürürdüm. Cesedini götürüp gizlice gömeceğim, gel bana yardımcı ol) dersem, hiç tereddüt etmeden mutlaka geleceğine inanırdım. Yıllarca Almanya'da işçi olarak çalışmıştı. Almanya ile ilgili nice anılarını anlatır, oradaki demokrasiden, insan haklarından bahsederdi. Almanya'daki insan haklarına saygıyı vurgulamak açısından şöyle bir örnek vermişti. “Benimle, kaldığım ilçenin Belediye Başkanı aynı aile hekimine bağlıydık. Zaman-zaman muayene ve tedavi için sağlık merkezinde karşılaştığımız olurdu. İnan, benim sıram ondan önceyse, hiçbir şekilde önüme geçmez, geçirilmezdi. Ben iyi Almanca bilmediğim için doktorlar, benimle daha çok ilgilenir, daha çok vakit geçirirlerdi.”
Can dostum, Hacı Selim Başaran'ı kaybetmek benim için gerçekten büyük bir acı. Ama (her nefis ölümü tadacaktır) hükmünden hareketle, YÜCE RABBİNE kavuşan can dostuma, gani - gani rahmetler dilemekten başka elden gelir. Ruhun şad, mekânın cennet olsun can dostum…
GERÇEK DOST, NASIL ANLAŞILIR;
Öyle anlatılır ki, Siirtli bir zenginin, biraz da şımarık bir çocuğu varmış. Zengin olduğu için, arkadaş sayısı da bir hayli çokmuş. Tabii, bunların gerçek arkadaş olmadıklarını, menfaat arkadaşları olduklarını, babası gayet iyi biliyormuş. Gerçek arkadaş ile, menfaat arkadaşlarını birbirinden ayırmasını istemesine karşılık, oğlu, bütün arkadaşlarının kendisine candan bağlı olduklarını “öl dese, öleceklerini” söylüyormuş. Babası, çocuğunun enayi çekilmesinden üzülüyor, ama oğlunu ikna edemiyormuş.
Nihayet bir gün oğluna:
-Gel seninle arkadaşlarını deneyelim.
Demiş ve oğluna kabul ettirmiş. Zengin, besili bir koç alarak kestirmiş. Etini çuvala koymuş. Çuvalı kana bulamış ve evinin bodrumuna bırakmış. Oğluna da:
-Haydi, en güvendiğin arkadaşına git. “Elimden kaza çıktı. Birini öldürdüm. Cesedini çuvalın içine koyarak evin bodrumuna sakladım. Bu gece, benimle gel, bana yardımcı ol. Cesedi götürüp Botan Çayına atalım. Diye yardım iste bakalım”
Demiş. Çocuk, denileni yapmış. En samimi bildiği arkadaşına giderek, sır verir gibi babasından aldığı talimatı uygulamış. Ama, arkadaşının tepkisi sert olmuş.
-Sen beni cinayetine ortak mı etmek istiyorsun, çek git başımdan!
Diyerek, tehdit etmiş. Sırayla ve birbirlerinden habersiz çok samimi bildiği tüm arkadaşlarına giderek yardım istemişse de, hepsinden de sert tepkiyle karşılaşmış. Hatta, onu şikâyet edeceklerini söyleyerek tehdit edenler bile olmuş.
Genç, babasının arkadaş seçme konusundaki ikâzlarının ne derece gerçek olduğunu anlamış. Babası, onu bir de kendi arkadaşına göndermiş. Babasının arkadaşına giden genç:
-Babamın selâmı var. Elimden, kazayla bir cinayet çıktı. Öldürdüğüm kişinin cesedini, bizim evin bodrumunda çuval içinde sakladım. Bu gece, cesedi götürüp Botan Çayına atacağım. Babam, bana yardımcı olman için sana gönderdi demiş. Babasının dostu, önce çocuğu teselli ettikten sonra:
-Bu gece ben atımı alıp evinize geleceğim. İçinde ceset bulunan çuvalı götürüp, Botan Çayına ben yalnız götürüp atarım. Senin, benimle gelmene gerek yok. Yolda yakalanırsam, cinayeti benim işlediğimi söylerim. Ne de olsa ben yaşlıyım. Bu yaştan sonra ömrümün geri kalan kısmını hapishanede geçirsem de ne olur. Sen gençsin, hapishanelere düşersen yazık olur…
Diyerek teselli etmiş. Gece yarısı da, dediği gibi evlerine gitmiş. İçinde, ceset olduğunu zannettiği çuvalı çocuğun ve arkadaşı olan babasının yardımıyla ata yüklemiş. İş bu safhaya geldikten sonra, çocuğun babası, arkadaşına durumu anlatmış ve çuvalın içinde insan cesedi değil, helâlinden kesilmiş bir koçun etinin bulunduğunu, evine götürerek, çoluk, çocuğuyla afiyetle yemelerini belirtmiş ve dönüp çocuğuna söylenmiş:
-İşte oğlum, gerçek dost budur. Senin de böyle gerçek bir tek dostun olsun, bin yalancı dosttan yeğdir.
Demiş, oğlu da gerçeği anlayarak, bütün menfaat arkadaşlarıyla ilişiğini kesmiş…
TAŞLAMALAR
BURSEYA DAĞINDAKİ
MEHMETÇİKLERE SELÂM
HEDEFİMİZ AFRİN'DİR
MEHMED'İM YOLA DEVAM
ORTADOĞU'DA KAZAN
KAYNATILIP DURMAKTA
ABD BU KAZANIN
FİTİLİNİ YAKMAKTA
ABD'NİN İŞİ NE
ORTADOĞU'DAN GİTSİN
BU ZULÜMLER, BU VAHŞET
YETİŞİR ARTIK BİTSİN
ALLAH'IM ABD'Yİ
HELÂK EYLE ARTIK SEN
MÜSLÜMAN RAHATA ERMEZ
ABD YIKILMADAN
Bakmadan Geçme





