BU ÜLKEDE NAMUSLU BÜROKRATLAR DA VAR

Rıza Sarraf davası ABD'de devam ederken, birçok ilginç olaylar da yaşanmıyor değil.Sarraf, verdiğini iddia ettiği rüşvetlerin krokisini bile çiziyor.

Rıza Sarraf davası ABD’de devam ederken, birçok ilginç olaylar da yaşanmıyor değil. Sarraf, verdiğini iddia ettiği rüşvetlerin krokisini bile çiziyor. Önce boş olarak gösterilen kutular, daha sonra verildiği iddia edilen rüşvet rakamlarıyla dolduruluyor.

Gerçekten, çok güzel bir senaryo kurgulanmış. Sarraf, verdiği ifadelerinde özellikle Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan’a büyük miktarda (50 milyon Euro) rüşvet verdiğini öne sürmekte. 17/25 Aralık Operasyonlarında büyük yankı uyandıran 300 bin Frank değerindeki Patek Philippe 510IG Marka saati de rüşvet olarak verdiğini iddia eden Sarraf, rüşvet verdikleri arasında o dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın da bulunduğunu, ona sadece bir elde verdiği rüşvetin 2 milyon Euro olduğunu söylemiş.

Mahkemede tek tutuklu sanık olan Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’ya rüşvet verip vermediği sorulunca da,

(Hayır, hiç vermedim. Ne o

istedi, ne ben verdim)

diyerek Atilla’yı aklamış…

Bir kurum düşünün ki, milyonlarca Euro rüşvet dönüyor ve bu kurumun Genel Müdür Yardımcısı, gözlerinin önünde dönen bu rüşvet çarkına rağmen, ne rüşvet alıyor, ne rüşvet istiyor. İşte, adı Mehmet Hakan Atilla olan bu şahıs, milletimizin özlemini duyduğu  namuslu, dürüst, vatansever bürokrat tipidir. Oysa gözlerinin önünde bu rüşvet çarkı dönerken Rıza Sarraf’a:

(Herkese vermektesin, bir de bana versene,

Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman)

D

iyerek, pekalâ rüşvet çarkının içine girebilirdi. Ama bu namuslu bürokrat ne rüşvet almış ne de, rüşvet almaya tevessül etmiş.

İşte, Türkiye’nin özlem duyduğu bürokrat tipi budur. Şu işe bakınız ki, (ABD, Mehmet Hakan Atilla’ya karşı) davasının tek tutuklu sanığı da bu namuslu, dürüst bürokrattır. Elbette, rüşvet çarkı dönerken yapabileceği işler vardı. Ancak, kabul etmek gerekir ki işin içinde Devletin koca Ekonomi Bakanı varken, bu çarka çomak sokamayacağını, soksa bile kendi başının derde gireceğini bildiğinden, buna cesaret edememiştir.

Mehmet Hakan Atilla gibi dürüst bürokratların varlığı, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğinin teminatıdır. Aferinler namuslu bürokrat Mehmet Hakan Atilla’ya…

KENDİ SALASINI OKUTTU!

Bir zamanlar, Siirtli şakacı biri, Merkezi bir Camiin Müezzinine adam göndererek salasını verdirmesini istemiş. Sala için müezzine gönderdiği kişi kendisini tanımıyormuş. O’na:

-Allah razı olsun, bir akrabamız ölmüş, ben cenaze işleriyle meşgulüm. Bu Kağıdı  Camiin Müezzinine götür, kâğıtta salası verilecek rahmetlinin künyesi yazılı. Al, bu on lirayı da SALA ÜCRETİ olarak müezzine ver!

demiş, Adam, sevabım olsun diyerek denileni yapmış. Camie giderek, müezzini bulmuş, ölünün künyesinin yazıldığı kâğıdı ve on lirayı vererek, sala okumasını istemiş. Müezzin de, salayı okumuş, cenaze namazının kıldırılacağı camiin ve defnedileceği mezarlığın adını duyurmuş!

Cenaze Namazı için Camie gelenler bekleşirlerken, süre uzayıp, cenaze bir türlü gelmeyince, salası verilenin bir tanıdığı:

-Yahu,  az önce çarşıdan geçti. Hiçbir şeyi yoktu. Bu işte bir yanlışlık olmasın!

diyerek bekleyenleri uyarmış. Salayı veren müezzin çağırttırmış ve kendisine sala vermesini kimin söylediği sorulmuş, Müezzin de, bilmediği birinin sala vermesi için eline salası verilecek kişinin künyesinin bulunduğu bir kâğıt verdiğini ve hatta sala ücreti bile ödeyerek ayrıldığını anlatmış. Bunun üzerine, sözde ölenin evine adam gönderilmiş, bakmışlar ki, bir ölü evinde olması gereken hiçbir hareketlilik yok. Sözde ölen adamı sormuşlar, kendilerine çarşıda olduğu söylenmiş.

Bu işin bir oyun olduğu böylece ortaya çıkmış. Cemaat da, salası verilen adamın akrabaları da müezzine çatmışlar. Zavallı Müezzin:

-Bu işin bir oyun olduğunu nereden bilebilirdim. Adam geldi, elime salasını vereceğim kişinin künyesinin yazılı olduğu kâğıdı, üstelik,  sala parası olarak da 10 Lira verdi (O zaman için büyük bir para) gitti. Ben de verilen künyeye göre salayı okudum!

demiş. Kendi salasını verdiren adam da oraya gelmiş, o da hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi müezzine hafif yollu çatmış. Cenaze namazını kılmağa gelen cemaat de

“Geçmiş olsun, Allah geçinden versin”

diyerek dağılmışlar.

O zaman için oyunu kendisinin oynadığını açıklamayı uygun görmeyen ve tepki toplayacağını hisseden şahıs çok uzun süreler sonra, yakınlarına gerçeği açıklamış:

-Benim için okunan salayı ben tertiplemiştim. Amacım, cenaze namazıma gelecek olanları görmekti. Ölünce, cenazeme kimlerin katılacaklarını hep merak ederdim, bu bakımdan, sağken bunu yaşayayım, istedim diyerek, samimi  bir itirafta bulunmuş.

Bakmadan Geçme