Dik Durmak Konusunda

İlkokula gittiğimiz yıllarda, bize güzel bir tekerleme belletmişlerdi.Tekerleme şöyleydi: (ARKADAŞ, DİK OTUR, EN İYİ DURUŞ BUDUR, DİK OTURAN YORULMAZ, BELİ DE KAMBUR OLMAZ) Bize bu tekerlemeyi belleten Öğretmenimiz sağ mı, vefat etmiş mi bilemiyorum.

İlkokula gittiğimiz yıllarda, bize güzel bir tekerleme belletmişlerdi. Tekerleme şöyleydi:

(ARKADAŞ, DİK OTUR,

EN İYİ DURUŞ BUDUR,

DİK OTURAN YORULMAZ,

BELİ DE KAMBUR OLMAZ)

Bize bu tekerlemeyi belleten Öğretmenimiz sağ mı, vefat etmiş mi bilemiyorum. Sağ ise

Yüce ALLAH (Celle Celelühü)

sağlıklı ve uzun bir ömür versin, ömrüne, ömür katsın. Vefat ettiyse, rahmet eylesin!

Öğretmenimizin bize bu tekerlemeyi belletmesinin amacı, herhalde, fiziki açıdan korunmamızı teşvik içindi. Sınıftaki sıralarda, taburelerde otururken, belimizi dik tutmamızı, masaya abanmamızı istemez:

-Beliniz kambur olur!

derdi.

Öğretmenimiz, dik oturmanın fiziksel açıdan önemine vurgu yapmak açısından belletmişti amma, işin gerçeği şu ki, bu tekerleme mana açısından çok daha önemli çağrışımlar yapmaktadır!

Şimdi, tekerlemeyi bir de mana açısından yorumlayalım.

(DİK OTURMAK) (DİK DURMAK!)

anlamına gelir ki, onurlarına düşkün insanların özelliklerindendir. Eğilip bükülmeyen, diğer bir değişle

(Kırıl, ama eğilme!)

özdeyişine inanan insanlar bu cümledendirler.

Kur’an-ı Kerim’de de (SIRATEL MÜSTAKİM) olarak tarif edilen dosdoğru olmak demektir.

İnsan, her işinde dimdik (dosdoğru) olacak ki, eğilip bükülmeyecek. Sırtında yalanlardan, hilelerden, hurdalardan kamburlar oluşmayacak. Kimselere gebe kalmayacak. Fatiha-i şerifteki

(SIRATEL MÜSTAKİM)

doğru olmak, dürüst olmak, dik durmak şeklinde de yorumlanabilir. Yolları doğru, duruşları dik olanların sırtlarında kamburları olmaz. Alınları açık olur!

Evet, daha ilkokul sıralarında yıllar önce bir öğretmenimizin bize bellettiği, o yıllarda çocuk aklımızla fiziksel anlamda yorumladığımız bu tekerlemenin, mana anlamının çok daha ağır bastığını geç de olsa anladık. Haksızlıklara karşı dik durmanın en önemli duruş olduğunu, bütün samimiyetimizle kavradık. Tatbik ediyor muyuz, etmiyor muyuz, bunun kararını verecek biz değil, siz kıymetli okuyucularımızsınız!

ANEKDOT

Giyime düşkün Kralın biri ülkesinde münadiler çıkartarak, kendisine hiç bir kralın giymesinin mümkün olmadığı ve olmayacağı bir elbisenin diktirilmesi için çağrıda bulunarak beğeneceği elbiseyi dikecek terzinin mükâfatlandırılacağını duyurur. Ülkenin ünlü terzileri saraya koşarak, kralın beğeneceği en güzel elbiseyi diktirmek için açılan yarışmaya katılırlar. Ama kral yapılan hiçbir elbiseyi beğenmez. Yarışmaya katılan terzilerin kafalarını kestirir.

Uyanık bir terzi de saraya giderek, en güzel elbiseyi kendisinin dikeceğini söyler. Ancak:

-Bu elbisenin en önemli özelliği, sadece akıllılar tarafından görülmesidir, aptallar göremezler!

der.

Dikeceği sözde elbisenin sözde özelliğinin tüm teb’aya yayılmasını sağlar. Haftalar sonra, sözde elbise getirilir. Olmayan elbise, Padişaha giydirilir. Padişah, aptal olduğunun anlaşılmaması için, elbiseyi çok beğenmiş gibi yapar! Başveziri, saray erkânı da, olmayan elbiseyi övmek işinde birbirleriyle adeta yarış halindedirler. Bir meydanda toplatılan halk da, methini duydukları sözde elbiseyi Krallarının üzerinde görmüş ve çok beğenmiş gibi yaparlar.

Ama bütün dalkavukların işlerini meydana, babasıyla gelmiş bir çocuk bozar:

-AAA! KRAL ÇIPLAK!!!

diye bağırır!

(Çocuktan al haberi!)

deyiminde olduğu gibi, gerçek ortaya çıkar.

İşte dik durmak, bazen de bu çocuk gibi olabilmektir.

Bakmadan Geçme