• Haberler
  • DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI BÜTÇESİ VE DİN ADAMLARININ DURUMU!

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI BÜTÇESİ VE DİN ADAMLARININ DURUMU!

Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra, Mustafa Kemal Paşa'nın (ATATÜRK) talimatları doğrultusunda Diyanet İşleri Başkanlığı ihdas edilince din adamları da, diğer kamu görevlileri gibi maaşa bağlandılar.Cumhuriyet öncesi dönemde, camilerin imamlarına,

Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra, Mustafa Kemal Paşa’nın

(ATATÜRK)

talimatları doğrultusunda Diyanet İşleri Başkanlığı ihdas edilince din adamları da, diğer kamu görevlileri gibi maaşa bağlandılar. Cumhuriyet öncesi dönemde, camilerin imamlarına, müezzinlerine, kayyımlarına ve diğer görevlilerine, maaşları hizmet verdikleri camilere ait vakfiyelerden elde edilen gelirden ödenirdi. Cami ve mescitlerin yapım ve onarım işleri de yine o camiler için vakfedilmiş gayrimenkullerin kiralarından sağlanırdı.

Öyle anlatılır ki, maaşları ödendiği zaman bazı din görevlileri hasta olup da göreve gitmedikleri günlerin maaşlarından düşülmesini ister ve gitmedikleri günlerin parasını almazlardı.

Siirt’teki camilerin durumlarına göz atarsak, hemen hepsi için vakfedilmiş dükkânlar, arsalar, tarlalar olduğunu görürüz. Bazı camiler sözün tam anlamıyla vakıf zenginidir. Gelirleri onlara bırakılsa veya değerlendirilse, rahatlıkla camilerin her türlü ihtiyaçlarını karşılamağa yetecekti. Ne var ki, vakıf gayrimenkullerin büyük çoğunluğu adeta yağma edildi ve edilmeğe devam edilmektedir.

Şehrimizde zengin gayrimenkulleri olan camiler arasında

Şeyh Musa,

Şeyh Muhammed El Askeri (Çarşı Camii),

Ulu Cami (kırk şehitler),

Şeyh Halef,

Şeyh Hasan,

Şeyh-ül Üryan,

Şeyh Abdulkadir,

Hacı Hüseyin Ağa, Fakirullah vakfiyeleri gibi daha nice vakfiyeler bulunmaktadır.

Yine öyle anlatılır ki maaşa bağlanan din görevlileri ilk yıllarda devlet bütçesinden kendilerine ödenen maaşın caiz olup olmadığını tartışmış, kimileri haram, kimileri mekruh, kimileri ise helâl olduğu konusunda fetvalar vermişlerdir. Haram olduğunu öne sürenlere göre içki gibi maddelerden alınan vergilerin yanı sıra, şeri hükümlere uygun olmayan vergilerden, faizlerden, hatta genelev kadınlarından bile yapılan tahsilatlardan sağlanan gelirler sebebiyle, devletin bütçesi İslami açıdan helâl sayılamazdı. Bu bakımdan, din adamlarının içinde bunca kirli paranın bulunduğu devlet bütçesinden maaş almaları caiz değildi. Mekruh olduğunu savunanlara göre, din adamları için başka bir alternatif kalmamıştı. Bunun için devletin verdiği maaşı almak caizdi. Maaşın helâl olduğunu söyleyenler ise Devletin

(ULULEMR)

olduğunu, ululemre itaat etmenin gerekliliğini savunanlardı. Devlet bütçesini

KULLATEYNE (BÜYÜK SU

HAVUZU)

benzeten din adamları da, böyle devasa bir havuz içine iki-üç ibrik mesabesinde kirli suyun dökülmesinin pek bir itibarı olmaz ve suyu kirletmeye sebep teşkil etmezdi.

Gerçekten de devlet bütçesini oluşturan kalemler içinde içkiden tutunuz da, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından haram olduğu öne sürülen sigaradan, genelev patroniçelerinden (bir zamanlar Manukyan adlı genelev patroniçesi Türkiye vergi şampiyonu olmuştu) alınan vergiler bulunmaktadır.  Fakir oldukları halde vergi ödemek durumunda bırakılan asgari ücretlilerden vesairelerden alınan vergiler de cabası…

Bu arada hatırlatmakta bir beis yok. Türkiye’de yaşayan ve vergi ödeyen 82 milyonun tümü Müslüman değildir. Müslümanlar arasında camilere hiç gitmeyenler olduğu gibi, cem evlerine giden aleviler, Kiliselere giden Hıristiyanlar, havralara giden Yahudiler, manastırlara gidenler de bulunmakta. Bütün bunlar için Diyanet İşleri Bütçesinden yapılan bir ödeme yok. Bir de adlarına

ATEİST

denilen bir güruh vardır ki bunların hiçbir dine inançları yoktur.

Bütün bu gerçekler ortadayken, 2020 yılı Diyanet Başkanlığının bütçesi geçen yıla göre yüzde 30 oranında arttırılmış bulunuyor. Bu artış, Türkiye’nin zenginleşmesi sebebiyle yapılmış olsa

(OH NE ALA)

diyeceğiz ama durum öyle değil. Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe arttırılırken, örnek olması açısından belirtelim.

Bilim Sanayi ve Teknoloji ile Ulaştırma Bakanlıkları bütçelerinde yüzde 56 azalma var. İşte, asıl sorun da burada!

Evet, Türkiye’de bir şeyler ters gidiyor. Bilim ve teknolojiyle aramıza mesafe koyarken, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesini arttırıyoruz. Bu konuda dini bir kuralı hatırlatmakta yarar var.

Peygamber Efendimiz Hazret-i MUHAMMED (O’na al ve ashabına salat ve selam olsun) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar. (Önce beden ilmi, sonra din ilmi.) Hadis-i şerifteki (BEDEN İLMİ) tabiri bütün müspet ilimleri

içerir. Biz ise bunun tersini yapıyor kendi zannımızca din ilmini, beden ilminin önüne çekiyoruz. Müslümanların bugün bu hale düşmelerinin sebebi bu olsa gerek…

ANEKDOT

Siirt’in zengin vakfiyeleri bazen anekdot tadında olayların yaşanmasına sebep olmuyor değil. Bir dostumuz anlattı. Bir yerde, arazi konusunda ihtilaf hasıl olunca iş mahkemeye düşmüş. Bilirkişi olarak çağrılan yaşlı zata Hâkim sormuş:

-Elini vicdanına koy ve öyle söyle. Bu arazi kimin?

Bilirkişi gerçeği söylemiş:

-Benim bildiğim kadarıyla Şeyh Musa’nındır!

Hâkim, ciddi bir ses tonuyla konuşmuş:

-Öyleyse, Şeyh Musa’yı çağırın!

Hâkimin bu talebi üzerine, bilirkişi yanlışını, daha doğrusu eksiğini anlayarak cevap vermiş:

-Efendim, benim adını verdiğim ŞEYH MUSA HAZRETLERİ, Siirt’in meşhur evliyalarından bir zattır. Adına kurulmuş VAKFİYESİ vardır. Yine adını alan bir mezarlıkta türbesi bulunmaktadır. Arazi de onun vakfiyesine aittir.

Deyince, Hâkim durumu anlamış!

Evet, durum bu! Arazi tespitleri yapılırken,

(Şeyh Musa’nındır)

diyen insaflı bilirkişi gibi, bütün bilirkişiler insaflı olsalar, durumdan haberdar olmayan hâkimler,

(Şeyh Halef gelsin), (Şeyh Hasan gelsin) ve benzeri deyimleri çok kullanacaklar.

TAŞLAMALAR

USAME BİN LADEN’DEN

SONRA EL BAĞDADİ DE

CANINI VERDİ CANİ

ABD’NİN ELİNDE

BAĞDADİ Mİ, TRUMP MI

DAHA BÜYÜK TERÖRİST

HÜMANİST OLAN VAR MI

PAPA MIDIR HÜMANİST

EL KAİDE, EL NUSRA,

IŞİD DE VAR ELBETTE

HİLAFETİ İSTEYEN

GÖR-BAK BUNLARDIR İŞTE

BU ÖRGÜTLERİ KURAN

ABD’NİN KENDİSİ

MİATLARI DOLUNCA

ÇEKMEKTE İPLERİNİ

Bakmadan Geçme