• Haberler
  • (EVLET VAYVE) VEYA VAYVE'NİN ÇOCUKLARI!

(EVLET VAYVE) VEYA VAYVE'NİN ÇOCUKLARI!

Şehrimizin ileri yaşlardaki kadim yerlileri anımsayacaklardır.(EVLET VAYVE) deyimi sık-sık kullanılırdı.

Şehrimizin ileri yaşlardaki kadim yerlileri anımsayacaklardır.

(EVLET VAYVE)

deyimi sık-sık kullanılırdı.

(VAYVE’NİN

ÇOCUKLARI)

anlamına gelen bu deyimin manasını yine çok eski yıllarda belki 50-60 yıl önce merak ederek benden yaşça çok büyük Şehrimizin kadim yerlisi bir Siirtliye sormuş, bu deyimin kullanılmasının sebebini öğrenmek istemiştim.

Allah rahmet etsin o Siirtli hemşerim bana şu cevabı vermişti:

-Yıllar, yıllar önce Siirt’te yaşayan şirret mi, şirret bir kadın varmış. Bu kadının sayıları 10-15’i bulan kendisi gibi şirret çocukları bulunuyormuş. Çocukları sokaklarından geçenlerin YOLLARINI KESER, DÖVER, SÖVER HARAÇ alırlarmış. İşte, bu yüzden şirret insanlara o zamandan bu zamana (EVLET VAYVE = VAYVE’NİN ÇOCUKLARI) tanımlaması yapılır.

Bu çok eski ve belki de unutulmuş Siirt’çe deyim nereden aklıma geldi derseniz, açıklayayım. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan birkaç gün önce yaptığı konuşmasında

“Nikahlanın, evlenin, çoğalın. Müslüman’ın çoğalması şart. Türkiye'deki terör örgütü bu konuda çok hassas. En az 10, 15 çocukları

var”

diye konuşunca gayri ihtiyari bu artık unutulmuş Siirt’çe deyim zihnimde çağrışım yaptı.

Şunu anti parantez belirteyim ki, çoğalmayı tavsiye

Dinimizin Büyük Önderi Peygamber Efendimiz Hazret-i MUHAMMED’İN (O’na, al ve ashabına salat ve selam olsun) ümmetine tavsiyesidir. Bir hâdis-i şerifte:

"Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim"

buyrulmaktadır.

Evet, çoğalmak iyi de, 10-15 çocuk sahibi olup, bunları (VEYVE’NİN ÇOCUKLARI) GİBİ SOKAKLARA SALACAKSAK HİÇ OLMASALAR DAHA İYİ DEĞİL Mİ…

EŞEĞİNİ VERMEYİŞİNİN SEBEBİ

Geçmiş yıllarda, Şehrimizde bağcılık konusuna büyük önem verilirmiş. Hemşerilerimizin yüzde 80-90’ı özellikle Ağustos, Eylül, Ekim aylarını bağlarda geçirirlermiş. Kimi bağ sahiplerinin atları, kimilerinin eşekleri varmış. Eşekleri, atları olmayanlar da bağlara gideceklerinde komşularından veya o zamanlar, Şehrimizde bulunan hanlardan at veya eşek tedarik ederlermiş. Sabahleyin aldıkları hayvanları, akşamleyin sahiplerine geri getirirlermiş…

Bir gün, komşusu olan biri, Hacı Haydar adlı Hemşerimizden, bağına götürmek için eşeğini vermesini rica etmiş. Daha önce de eşeğini isteyen ve bağa götürerek dönüşte çok ağır şekilde yüklendiğini, ayrıca sopayla vurularak dövüldüğünü bildiği için artık vermeye niyetli olmayan eşeğin muzip ve şakacı sahibi:

-Hele bir HIRÇO’YA (eşeğinin adı Hırço’ymuş) danışayım, acaba, o seninle bağa gelmeğe razı olacak mı?

demiş. Hacı Haydar’ın şakacı ve muzip biri olduğunu bilen komşusu, bu cevabın altından ne çıkacak diye beklemiş. Sözde, eşekle konuşmak için ahıra giren ve biraz sonra çıkan Hacı Haydar:

-Kusura bakma komşu. HIRÇO seninle gelmek istemiyor. “Bana hem fazla yük yüklüyor, hem sopayla dövüyor üstelik de ‘Allah sahibinin canını alsın’ diyerek sana da bedduada bulunuyor!

diyerek, eşeğini veremeyeceğini anlatmak istemiş. Bunun üzerine komşusu:

-Ammo Haydar, Allah razı olsun, hiç eşek konuşur mu? Doğrudan doğruya “Eşeği vermiyorum!” desene!

diyecek olmuş. Hacı Haydar taşı gediğine koymuş:

-Konuşur, hem lisan-ı hâl ile öyle bir konuşur ki, bir çok iki ayaklı eşeklerden derdini daha iyi anlatır!

Bakmadan Geçme