GERÇEK MÜSLÜMAN, ZÜLCENAHEYN OLMALI!
Gerçek Müslüman ZÜLCENAHEYN olmalıdır.Bu kelimenin lügat anlamı, hem dünyaya, hem ahrete ait ilimlerle donanımlı olmak demektir.
Gerçek Müslüman
ZÜLCENAHEYN
olmalıdır. Bu kelimenin lügat anlamı, hem dünyaya, hem ahrete ait ilimlerle donanımlı olmak demektir. Maalesef bir şairimizin dediği gibi:
“Dindarımız cahil, aydınımız dinsiz,
Böyle bir cemiyet yaşar mı nifaksız kinsiz”
Durumunda bir topluma dönüşmüşüz. Din adamı geçinenlerin bazı konuşmalarına bakıyoruz, açık bir şekilde saçmaladıklarını fark ediyoruz. Müslümanlar olarak fezayla ilgili hiçbir çalışmamız yokken, bir de bakıyoruz ki, aklı evvelin biri ABD’nin uzaya fırlattığı mekiği tarikatlarının hatim adını verdikleri bir nevi ayinleri sırasında vidalarını gevşeterek düşürdüklerini söylüyorlar. (Böyle bir iddiaya kargalar bile güler) diyeceğiz amma, maalesef inananlar var. İtiraz edecek olursanız,
(Sen Allah’ın kudretine inanmıyor
musun)
diyerek, seni kâfir olmakla dahi suçlarlar.
Kur’an-ı Kerim’i ölüler kitabı haline getirdiğimiz bir gerçektir. Sık-sık duyuyoruz ki, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından okutulan binlerce hatim ölülerin ruhlarına hibe edilmiş. Kardeşim, ölülerle uğraşmayı bıraksanız da, biraz dirilere yönelseniz olmaz mı!
Bugün, böyle bir yazı yazmak nereden aklıma geldi derseniz, açıklayayım. Bilindiği gibi 21 Mart ve 23 Eylül gece ve gündüzün eşit olduğu günlerdir. Müslüman bir mütefekkir olan ve Tillo ilçemizde medfun bulunan İbrahim Hakkı Hazretleri (1703-1771) gece ve gündüzün eşit olmasından yola çıkarak yılın ilk güneşinin Üstadı Fakirullah Hazretlerinin başucuna düşmesini sağlayan bir mekanizma kurmuştu. Bu mekanizma, 1960’lı yıllarda türbenin restorasyonu sırasında bozulmuş ve uzun yıllar bozuk kaldıktan sonra ancak 2011 yılında bir bilim heyeti tarafından yeniden işler hale getirilebilmişti.
Bunu şunun için yazdım ki, İbrahim Hakkı Hazretleri de sonuç itibarıyla bir din adamıydı. Ama
ZÜLCENAHEYN
olarak tarif edilecek sınıftandı. Çünkü sadece dini bilgilerle değil fizikle, astronomiyle ve daha birçok bilim dallarıyla uğraşmaktaydı. İslam âleminin, günün ilim dallarından neden bu kadar geri kaldığını incelenirse, asıl sebebin, cahil din adamlarının telkinlerinin etkisinden olduğu anlaşılacaktır. Müslümanlara
(BİR
HIRKA, BİR LOKMA)
felsefesini yutturan bu gibilerin, gerçekte servet-saman sahibi olduklarını anımsatalım. Müritlerine
(BİR
HIRKA, BİR LOKMA)YI
öğütlerken, kendileri servet saman içinde yüzenlere aldanmayalım. Müslüman’ların en iyilerinin hem madden, hem manen zengin olanlar olduklarını asla unutmayalım.
(Allah’ım, bize hem dünyada, hem ahrette güzellikler ver)
duasının ne anlama geldiğini unutmayalım. Hem dünyamızın, hem ahretimizin mamur olması için çalışalım. Gerçek Müslüman’ın
ZÜLCENAHEYN
olması gerektiğinin bilincinde olalım.
ANEKDOT
Bektaşi meşrep Siirtliyi, sofu bir arkadaşı tövbe ettirmek amacıyla zorlayarak bir tarikatın zikir meclisine götürmüş. Sık-sık da
-Hatim sırasında sakın gözlerini açma, yoksa kör olursun!
d
iye tembihlemiş.
Arkadaşını kırmak istemeyen Bektaşi meşrep Siirtli önce tövbe ettirilerek, abdest almış ve hatimeye girmiş. Ancak, dostunun
(sakın gözlerini açma, kör
olursun)
demesinin etkisi altında kalarak ve kendi kendisine
(Varsın bir gözüm kör olsun)
diyerek önce gözlerinden birini açmış. Bir süre bekledikten sonra, açtığı gözün kör olmadığını anlayınca, diğer gözünü de açarak, hatim halindeki müritleri seyretmeğe başlamış. Bu arada, baş müritlerden birinin elinde bir fıs-fıs şişesi ile misk kokusu serpiştirdiğini görmüş. Gözlerini açtığı anlaşılmasın diye tekrar gözlerini kapatmış ve sözde hatim duasına devam etmiş.
Hatim duası bittikten sonra birlikte ayrılırlarken sofu olanı, Bektaşi meşrep dostuna söylenmiş:
-Gördün mü, hatim esnasında ne güzel bir koku yayıldı.
Bektaşi meşrep Siirtli cevap vermiş:
-Ben sıktıkları parfümden daha iyi bir marka biliyorum. Gelecek hatim duasında kullansınlar diye getireyim de onu sıksınlar!
Bakmadan Geçme





