• Haberler
  • 'GİDEN AĞAM, GELEN PAŞAM!'

'GİDEN AĞAM, GELEN PAŞAM!'

(Giden ağam, gelen paşam) şeklinde söylenmiş bir deyim vardır.Bu deyim, gerçekte dalkavukluğun, yalakalığın ifadesi bir deyimdir.

(Giden ağam, gelen paşam)

şeklinde söylenmiş bir deyim vardır. Bu deyim, gerçekte dalkavukluğun, yalakalığın ifadesi bir deyimdir. Yalakalık, riyakÂrlık kokan bir ifadedir. Yöneticileri, ne olduklarından yüksek, göstereceksiniz, ne de varsa hizmetlerini, emeklerini görmezden geleceksiniz! Olması gereken budur!

60 yıllık gazetecilik hayatımda prensip olarak ne gidene ağam dedim, ne de gelene paşam! Valiler geldi gitti, paşalar geldi gitti. Kurum müdürleri, amirleri değişti. Onları değerlendirirken, sadece hizmetlerine baktım. Kendime göre ve kendi çapımda çalışanları, hizmet üretenleri takdir ettim, çalışmayanları, laf üretenleri tenkit etmekten çekinmedim.

Hem bilmeliyiz ki, hizmet üretmeyenleri, emek vermeyenleri, sadece laf üretenleri, hizmet üretmiş gibi göstermek, aslında onlar için de zararlıdır. Gerçekten çalışkan olduklarını vehmederek, hizmet üretmeyi askıya alırlar. Ancak, hizmet üretenler varsa, onları da takdir etmek gerekir. Yine konuyla ilgili söylenmiş bir deyimi hatırlatmakta yarar var.

(Marifet, iltifata tâbidir!)

denilir. Çalışkan, namuslu, dürüst yöneticileri zaman-zaman takdir edici haberler yapmak, yazılar yazmak, hizmet azimlerini kamçılamak açısından önemlidir. Üretilen hizmetler, ortaya konulan eserler varsa, görmezden gelmek olmaz! Tabii, üretilen hizmetler ve yapılan çalışmalar sırasında aksayan yönler varsa, onları da ortaya koymak şartıyla!

Diyeceğim şu ki yalakalık, tabasbus-u kelbiye bizim fıtratımıza uygun değildir. Doğruya, doğru; eğriye, eğri demek gibi bir huyumuz var!

(Doğruyu söylemek, yazmak

sana mı kaldı!)

sözlerine muhatap olduğumuz zamanlar çok oldu. Amma biz hep doğru bildiklerimizi yazdık! Belki, bizim doğru bildiklerimizde de yanlışlar vardır. İkaz ve ikna edilsek, elbette ki yanlışımızı düzeltiriz. Kişinin yanlışını, kusurunu, eksiğini kabullenmesi de iyi bir meziyettir. Ancak, hiçbir zaman için

(Giden ağam, gelen

paşam)cı

olmadık. Zaten, bu yaştan sonra olmamız hiç mi, hiç düşünülemez!

“YİNE G.TÜ BOKLU BİR TAVUK OLSUN!”

Soyadı

“UYANIK”

olan ve soyadı gibi uyanık biri olduğu belirtilen Siirtli Müteahhit, bir menfez yapımı ihalesini almıştı. Menfez inşaatına başlarken, yakın köyden işçiler tutmuştu. Köyün Muhtarını da işçilerin başında çavuş yapmıştı ki işçileri çalıştırabilsin…

O zamanlar, doğru dürüst yol olmadığı için

(şimdi de yok ya)

Siirt’e gelip gitmek sorundu. Muhtar, Müteahhit için evinde bir oda tahsis etmişti. Yemesi, içmesi, yatması da Muhtarın evinde. Netice itibarıyla, Muhtar da biliyordu ki, Müteahhit bu yapılanların altında kalmayacak, istihkakını aldığı zaman yeme, içme, konaklama ve çavuşluk ücretlerini fazlasıyla ödeyecek.

Muhtarın evinde, hemen her akşam bir tavuk kesilerek müteahhidin önüne konulmaktaymış. Uyanık müteahhit, bu durumdan gayet memnunmuş.

Bir gün Müteahhitle birlikte akşam yemeği sırasında yine yemek yerlerken Muhtar Hanımına seslenerek söylenmiş:

-Hanım, arık tavuk yemekten bıktık. Bu kıymetli misafirimize her gün tavuk yedirmemiz doğru olmaz. Yarın akşam için bir KUNDIRE MERA kır da pişir, değişiklik olsun!

demiş

.

“KUNDIRE MERA”

Siirt yöresindeki köylerde

BAL KABAĞININ

adıdır. Kelime anlamı ise

“EMİRLERİN YEMEĞİ”

demektir. Uyanık müteahhit, ertesi gün için

KABAK YEMEĞİ

pişirilmek istendiğini anlayınca,

KUNDIRA MERA’NIN

ne olduğunu bilmiyor gibi yaparak söylenmiş:

-Yok! Yok! BANA ÖYLE EMİRLERİN YEMEĞİ GEREKMEZ! Ben kendi halinde, mütevazi bir müteahhidim. Zahmet edip sakın ola ki EMİRLERİN YEMEĞİ yapmayın. Yine GÖ.Ü BOKLU BİR TAVUK PİŞİRİN, yeter!

Bakmadan Geçme