- Haberler
- Siirt Haber
- Hacı Bektaş-ı Veli'yi Anma Haftası ve Siirt'teki Seyyitler!
Hacı Bektaş-ı Veli'yi Anma Haftası ve Siirt'teki Seyyitler!
CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir gazeteye verdiği röportajda (SEYYİT) olduğunu yani Hazret-i MUHAMMED'İN (O'na, al ve ashabına salat ve selam olsun) soyundan geldiğini, ancak bunu siyasette kullanmadıklarını söylemişti.Bu durumda Kılıçdaroğlu
CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir gazeteye verdiği röportajda (SEYYİT) olduğunu yani Hazret-i MUHAMMED’İN (O’na, al ve ashabına salat ve selam olsun) soyundan geldiğini, ancak bunu siyasette kullanmadıklarını söylemişti. Bu durumda Kılıçdaroğlu aynı zamanda Hacı Bektaş-ı Veli’nin de soyundandır.
Kılıçdaroğlu bu konuda: “Mensubu olduğumuz aile seyittir. Ancak biz bunu siyasette kullanmıyoruz. 'Seyyid' soyuyuz yani. Bu konuda yazılmış çok sayıda makale de var. Özellikle Gazi Üniversitesi Hacı Bektaşi Veli Enstitüsü'nün yayınlandığı ve mensubu olduğumuz ailenin aşireti, Kureyşan aşiretinin köklerine ilişkin. Ailemizin bir soy kütüğü var. Osmanlı döneminde verilmiş, ailenin büyüğü tarafından saklanır. O kütük kılıfından çıkarılıp okunduğu zaman kurbanlar kesilir, böyle bir geleneği var. Herkes birbirini bilir zaten. Şu anda o soyağacı Tunceli'de Düzgün ailesinde. Onun ben yıllar önce fotolarını çektim. Daha sonra bu konuda araştırmalar yapan akademisyenlere verdim. Uzun ferman gibi, üst tarafında bir tuğra var. Nakibü'l-Eşrâflık adında bir kurum var Osmanlı'da; Peygamber soyundan gelenlerin kayıtlarını tutan bir kurum. Herkes böyle bir iddiada bulunmasın diye. 2 örnek düzenleniyor, biri aileye veriliyor, diğeri de Osmanlı'nın arşivine konuluyor. Bu arşiv belgeleri şu anda İstanbul Müftülüğünde. Her yıl bu belgeyi elinde tutanlar götürüp kadılara bunu onaylatıyor, ‘Peygamber soyundan geliyorlar’ diye. Cumhuriyet'le birlikte son veriliyor bu uygulamaya tabii. Ama bu zaten Tunceli'de herkes tarafından bilinir.”
Osmanlı döneminde, Seyitlerin şecerelerinin tutulduğu bir gerçektir. Çünkü seyit olanlar vergiden ve askerlikten muaf tutuldukları gibi, beytülmalden (devlet hazinesi) belli ölçüde yararlandırılırlardı. Bunun için de devletin yetkili kurumları tarafından kendilerine ferman verilir, yeni doğan seyitlerin de adları soy şeceresine işlenerek, yine yetkililer tarafından tasdik edilirdi.
İlimizde de, (Seyit) olarak tanımlanan çok sayıda ailelerin bulunmasına karşılık Siirt’in son Nakip-ül Eşrafı, Veyselkarani Türbesinin Kapısının önünde metfun bulunun SEYYİT ABDULKERİM’DİR. Zaten, soyadı kanunuyla bu aile (NAKİPOĞLU) soyadını almıştır.
İlimizde, bir de (SEYYİD-İ BECIRMAN) namıyla bilinen bir başka aile vardır. Bu deyim (VERGİDEN MUAF SEYYİT) anlamına gelmektedir. Zaten, yetkili makamlar tarafından onaylı ferman sahibi ailelerin tümü vergiden ve askerlik görevinden muaf tutulurlardı.
Seyitlere verilen önem açısından yapılan bu uygulamanın ve özellikle askerlikten muaf tutulmalarının İslam dininin ruhuna ne derece uygun olduğu tartışılabilir. İslamiyet’in kuruluş yıllarına baktığımızda, meydanlarda savaşanların başlarında bizzat Peygamber Efendimizin geldiğini görürüz. Peygamber Efendimizin öz Amcası Hazret-i Hamza’nın (Allah ondan razı olsun), İslam dininin ilk şehitlerinden olduğunu unutmayalım. Peygamber Efendimizin Amcasının oğlu ve Damadı Hazret-i Ali’nin (Kerremallahu vechehü) ömrü savaşlarda geçmiştir. Şehit olarak fani dünyadan göç etmiştir. Hazret-i Hüseyin Kerbelâ’da evlatlarıyla birlikte şehit düşmüştür. Hazret-i Hasan zehirlenerek şehit olmuştur. Görüldüğü gibi, ehli beyt, hep savaşların içinde yer almışlardır. Bu açıdan bakıldığında, askerlikten muaf tutulmaları, gerçekte yanlış bir uygulama olmuştur.
Evet, SEYYİTLİK yüce bir payedir. Ancak, bunun hakkını vermek gerekir. Peygamber Efendimizin öz kızı Fatma Anamıza (Allah ondan razı olsun) buyurdukları gibi, insanı kurtaracak kendi amelidir. Soy, sop ikinci planda kalır. Bu bakımdan, bütün insanlar gibi, seyitlerin de amellerine göre mükafatlandırılıp, cezalandırılacaklarını unutmamalı.
Gelelim asıl konumuza. Günümüz Türkiye’sinde Alevilerin terör eylemleri içinde gösterilmesine çalışıldığı bir gerçektir. Aleviler içinde bulunan terör örgütleri sempatizanlarının, diğer mezheplerden sayıca çok daha yüksek olduğu da inkâr edilemez.
İki dilli, iki eğitimli federatif sistem talepleri olanlar arasında Alevilerin çoğunlukta olduğu yine bilinen gerçeklerdendir. Oysa bu talebin gerçekleşmesi Bölgemizi daha da geri bırakacaktır. Bundan hiç kimselerin şüphesi olmasın. Şimdi, kendimizi batı bölgelerindeki iş adamlarının yerine koyalım ve düşünelim. Bu söylemlerden sonra çok kazanacağımızı kabul etsek bile Güneydoğu’ya gelip yatırım yapar mıydık. Bu sorunun cevabının “
HAYIR
” olacağını herkes de bilir ve kabul eder.
İşadamları, neden yarın ne olacağı belli olmayan riskli bölgelerde yatırım yapsınlar ki. Bu söylemlerden sonra, Bölgemize yabancı iş adamlarının gelmelerini ve yatırım yapmalarını beklemek safdilliktir. Bırakın yabancı iş adamlarını asılları bu bölgeden olan zengin iş adamları dahi artık buralara
ZIRNIK
yatırım yapmazlar.
Bölgemiz halkından olup, Batı bölgelerinde yaşayan insanlarımızın durumları da zorlaşacak. Belki de, bu bölge insanlarına iş verilmeyecek, tecrit edilecekler. İş hayatından soyutlanacaklar. Onlara, ayrı bir gözle bakılacak.
Özel sektörden ümidin kesildiği bu noktada, Devlet yatırımlarının da hız kesmesi ihtimâl dahilinde. Sebebini söylememize gerek yok. Arif olanlar anlar!
Bölücü ve ayırıcı söylemlerin en çok bölgemiz halkını etkileyeceği ve zaten geri kalmış bölgemizi daha da geri bırakacağı ortadayken, böyle konuşanların, Bölge halkının yararını düşündüklerini zannetmiyoruz.
Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma haftasını idrak etmek üzereyken çok güzel bir buyruğunu nakledelim. Büyük Mutasavvıf,
“BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM”
der. Bizim yaptığımız ise tam bunun tersidir. Türkiye’den ayrılmayı istemek birliği bırakmak, ufaklığı tercih etmek ve diriliği kaybetmektir. Kendimize yazık ediyoruz. İnançlarımıza ters hareketler bunlar. Büyük Mutasavvıfı anma haftası içinde Hacı Bektaş-ı Veli sevdalılarına duyurulur.
Bakmadan Geçme





