HAKKI, DEĞİRMENDE ARAMAK!

(Hakkı değirmende aramak) deyimi günümüz Türkiye'sinde adeta (CUK) diye oturmuştur.Hak, sadece mahkemelerde aranan bir kavram da değildir.

(Hakkı değirmende aramak)

deyimi günümüz Türkiye’sinde adeta

(CUK)

diye oturmuştur. Hak, sadece mahkemelerde aranan bir kavram da değildir. Çok yönlüdür. En basitinden resmi bir kuruma gittiğinizde sıra sizinken, başkasının önünüze alınarak işinin görünmesi de bir hak ihlalidir. Girdiğiniz sınavda puanınız daha yüksekken, sizden düşük puanı olan birinin memuriyete atanması da hak ihlalinin bir başka örneğidir. Hastanede, muayene olmak için sıra beklerken, daha sonra gelen bir başkasının önünüze geçirilerek muayene edilmesi de basit gibi görünen hak ihlallerindendir.

Özel bir iş yerinde işçi olarak çalıştırılıyorsunuz, yasal olarak sigortalı olmanız gerekirken, sigortanız yoksa işin içinde yine bir hak ihlali var demektir. Devletin herhangi bir kurumuna iş yapmışsınız, ödemeniz kasıtlı olarak geciktiriliyorsa bu da bir hak ihlalidir. Fırıncının ekmekten, marketçinin standart olması gereken paketten çaldığı her gram hak ihlali cümlesindendir.

Yeşil alanı ranta çevirmek, benzine, mazota, süte su katmak, doğal kaynak suyu diye dere suyu satmak tümüyle hak ihlalidir. Fason malları, marka gibi yutturmak, koyun-kuzu eti diyerek at-eşek eti satmak, talaşı, kırmızıya boyayıp pul biber diye pazarlamak ve benzeri daha neler-neler!

Bütün bunlar günlük yaşantımızın parçaları haline gelmiş durumda. Gerçekte, nefes alıp verirken bile hak ihlali yaşadığımız bir gerçektir. Hava kirliliği bunun en açık ispatı. Sigarasız, dumansız, kokusuz bir ortam mı var!

Başka ülkelerde (özellikle Avrupa’da) böyle durumlar yaşanıyor mu, pek zannetmiyoruz. Hak ve hukuk, demokrasiyle doğrudan bağlantılı kavramlar olduğu için, demokrasinin olmadığı veya hak talebinin yasaklandığı ortamlarda

(HAKKI DEĞİRMENDE

ARAMAK)

deyimi pek mübalağa gibi gelmiyor.

Bir Alman

(Berlin’de hâkimler var)

diyebilir ama biz

(Ankara’da hâkimler var)

diyemiyoruz! Hakkını arayabilen, alabilen sadece güçlü olanlardır. Adama göre muamele, demokrasimizin  kokuşmuşluğunun ifadesidir. Zaman-zaman yapılan anketler, adalete duyulan güvenin dibe vurduğunu göstermektedir.

Vatandaş, bir devlet dairesine girdiğinde işinin aksatılmadan, zamanında çözüleceği inancını taşımıyor. (Bugün git, yarın gel!) zihniyetinin devam ettiğine inanıyor.

Bütün bunları ve benzeri daha nice hak ihlallerini alt alta koyunca

(HAKKINI DEĞİRMENDE ARAMAK)

deyiminin ne kadar gerçek olduğu kanıtlanmış olmuyor mu!!!

ANEKDOT

Geçmiş yıllarda, Şehrimizde, rüşvet almasıyla ünlenmiş bir Tapu Müdürü varmış. Rüşvet almadan hiçbir işlem yapmayan bu müdüre, bir gün uyanık bir Siirtlinin işi düşmüş. Siirtli, birkaç defa gelmiş, gitmiş ama rüşvetçi müdür tarafından hep

“bugün git, yarın gel”

denilerek atlatılıyormuş. Müdürün niyetini çakan uyanık Siirtli, makamında yalnız başına olduğu bir sırada müdürün kapısını çalarak içeriye girmiş.

-Müdür Bey, bizim bu işi bir an önce yap. Cumartesi, Pazar günü boş bir zamanında tapumuzu çıkar. Yapacağın mesainin karşılığını fazlasıyla verelim!

demiş.

Kendisine yapılan teklifin rüşvet verileceği anlamında olduğunu değerlendiren Tapu Müdürü:

-Öyleyse, hele pazartesi günü bir gel bakalım. Bu Cumartesi veya Pazar günü daireye gelir, senin için arşivlere bakar, tapunu çıkarırım

diyerek, para karşılığında işini yapacağı imasında bulunmuş.

Uyanık Siirtli, pazartesi günü sabahı banknot büyüklüğünde kâğıt parçaları keserek bir zarfın içine koymuş ve ağzını kapatmış. Tapu Müdürünün makamına da, özellikle o an zarfı açıp bakamasın diye birkaç vatandaş varken girmiş. Güya, oturanlardan gizli bir şekilde, içinde kâğıt parçaları bulunan şişkin zarfı sümenin altına koymuş.

Olanları gören Tapu Müdürü, sümenin altına konulan zarfın içinde para olduğunu zannederek odada oturanlara:

-Dün Pazar olmasına rağmen, yine de “vatandaşın işini halledelim” diye geldim, arşivleri karıştırarak tapusunu çıkardım!

demiş ve uyanık Siirtliye tapusunu vermiş. Tapusunu alan Siirtli, içinden kıs-kıs gülerek teşekkür etmiş ve odadan çıkmış.

Siirt, küçük bir yer olduğu için, Tapu Müdürü ile uyanık Siirtli sık-sık yolda birbirleriyle karşı karşıya geliyorlarmış. Müdür, uyanık Siirtliye sadece ters, ters bakmakla yetiniyor ama bir şey de söyleyemiyormuş.

Öyle ya

“Para yerine, zarfın içine kâğıt doldurmuştun”

diyecek hali yoktu ya…

TAŞLAMALAR

HAKLARI DEĞİRMENDE

ARAMAK NE ANLAMA

GELİR DÜŞÜN GEREKTİR

BOŞA SÖYLENMİŞ SANMA

BİRBİRİNE PARALEL

DEMOKRASİ VE HUKUK

DEMOKRASİ OLMAZSA

HUKUK DA OLUR GUGUK

ALDIĞIMIZ NEFESTE

BİLE VAR HAK İHLALİ

BUDUR HALİ ÜLKENİN

KİMDE BUNUN VEBALİ

DEMOKRASİ OLMAZSA

ELBET HUKUK DA OLMAZ

PENCEREYİ AÇIN DA

NEFES ALALIM BİRAZ

Bakmadan Geçme