HASTALIK, NÜKS MÜ ETTİ!
Avrupa Ülkeleri, son dönemlerinde Osmanlı İmparatorluğunun adını 'HASTA ADAM'a çıkarmışlardı.Gerçekten de hasta olduğu, 1.
Avrupa Ülkeleri, son dönemlerinde Osmanlı İmparatorluğunun adını “HASTA ADAM”a çıkarmışlardı. Gerçekten de hasta olduğu, 1. Dünya Savaşında müttefiki Almanya ile birlikte yenilerek işgal edilmesiyle ortaya çıktı. Osmanlı İmparatorluğu, hasta adamdı ve hakkın rahmetine kavuştu. Ancak, ölmeden önce Türkiye Cumhuriyetini doğurdu.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren yükselme trendi göstererek, bütün hastalıkları atlattı. Mustafa Kemal ATATÜRK döneminde Dünyanın saygın ülkeleri arasında yer almayı ve bir Ortadoğu ülkesi kimliğinden çıkarak, Avrupa ülkesi olmayı başardı.
Ancak, şimdilerde hastalığının nüksettiği korkusu var. Bize Osmanlı’dan miras kalan bir hastalık var mı, yok mu!
Allah korusun, Devlet Hasta ise İnşallah iyileşir ve Osmanlı Devletinin akıbetine uğramaz. Artık, hastaysa da, nekahat dönemini atlatması ve bir an evvel iyileşmesi gerekir.
Türkiye, yani bu hasta devlet için, bir an önce gerekli ilâçların bulunması ve iyileştirilmesi gerekir. Her zehrin, bir panzehiri vardır. Her hastalığın da bir tedavisi. “KULLİ DEİN, DEVEİN=HER HASTALIĞIN BİR İLÂCI VARDIR” Bunu unutmamak ve ilâcı arayıp, bulmak lâzım. Baksanıza, devletin siyasi partileri birbirlerinin aleyhlerine deliller topluyorlar. Dış düşmanlarla, içerideki teröristlerle uğraşacaklarına, birbirleriyle uğraşıyorlar. Hastalık, gerçekten çok ağır. Amma, samimi olarak çare aranırsa, elbette bulunacaktır. Bunun için, öncelikle Devletin kurum ve kuruluşlarının birbirleriyle barışık olmaları gerekir. Birbirlerinin altlarını oymamaları, birbirlerine yardımcı olmaları icap eder.
Allah korusun, hasta bir de acemi doktorların ellerine düşerse, o zaman çekeceği var demektir. Hem, bütün kurum ve kuruluşlar, hepimizin aynı gemi içinde bulunduğumuzu ve geminin su almağa başlaması durumunda, hepimizin birlikte batacağımızı bilmeleri gerek. ALLAH, BU HASTA DEVLETİ ACEMİ DOKTORLARDAN VE BATMAKTAN KORUSUN…
MELLE EMS! MILLE EMS!
Sabahın erken saatlerinde, bir âma hâfızın sokaklarından geçtiğini gören dul kadın, sokağın da boş olduğunu görünce:
-Nasıl olsa gözleri görmüyor. Onu eve götürürüm, mercimeği fırına verir tekrar sokağa salarım! Elinden
tutuğumu gören olursa, “zavallı yolunu şaşırmıştı, elinden tuttum yolunu gösteriyorum!” derim!
Diyerek şeytanca düşüncesini tatbik etmiş. Tabii, bu iş âma Hâfızın da hoşuna gitmiş. Kadın, mercimeği fırına verdikten sonra, âma hâfızı tekrar sokağa salmış amma, evini bilmesin diye de, hayli uzaklaştırmış!
Bu işten hoşlanan âma hâfız ertesi gün yine sabahın erken saatlerinde büyük bir ümitle aynı sokaktan geçmiş. Kimse gelmeyince ve bir önceki gün girdiği evin, hangi ev olduğunu bilmediğinden parola vermek için yüksek sesle SİİRTÇE bağırmağa başlamış:
-MELLE EMS! MİLLE EMS!
(DÜNÜN MOLLASI, DÜN GİBİ OLASI!”
Bakmadan Geçme





