(HAYIR, HASENAT) İŞLERİYLE VURGUNLARI ÖRTMEK!
Daha önce de bu konuyu bir yorumumda işlemiş ve (BİN ÇAL, BİR VER, KAHRAMAN OL!) diye yazmıştım.Birçok müteahhitler, iş adamları da bu taktiği uyguluyorlar.
Daha önce de bu konuyu bir yorumumda işlemiş ve
(BİN ÇAL, BİR VER,
KAHRAMAN OL!)
diye yazmıştım. Birçok müteahhitler, iş adamları da bu taktiği uyguluyorlar. Vurdukları vurgunları, yaptıkları talanları örtbas etmek için vakıflar kuruyor, özellikle imam hatip okulları ve hatta camiiler yaparak pis işlerinin üzerini örtüyorlar.
Neden (HAYIR HASENAT!) işlerinde dini kurum ve kuruluşları tercih ediyorlar, derseniz, bu sorunun cevabı gayet basit. Kendileriyle ilgili dedikodular olduğu zaman, yardakçıları tarafından daha kolay ve ikna edici bir şekilde korunsunlar, diye!
Bu gibi zevatlardan biri aleyhinde konuşacak oldunuz mu, yardakçılarının cevapları hazır:
-Yahu, adamcağız imam hatip okulu yapıyor, camii yapıyor, Kur’an kursu inşa ettiriyor. Böylelerinin hakkında konuşmak sözün tam anlamıyla, din düşmanlığıdır. Adam hem hayır, hasenat işleri yapıyor hem de bu gibi haksız ithamlara hedef oluyor, pes doğrusu!
Meşhur bir misal vardır. Evliya olarak
(ALLAH DOSTU)
bilinen bir zata, bir müridi:
-Falanca zat, filan yerde camii yaptırıyor, ne dersiniz!diye sorunca, keramet sahibi zat cevap vermiş:
-Eğer ıjbune Ğuda’ye!
Kürtçe deyimin anlamı şu:
-Eğer ALLAH rızası içinse!
Evet ve maalesef, insanlarımızı kandırmanın en geçerli yolu, dindar geçinmekten ve dini müesseselere yardım yapmaktan geçmektedir. Yolsuzluk yapanların neden dini kullandıkları açık-seçik değil mi…
“YİNE G.TÜ BOKLU BİR TAVUK OLSUN!”
Soyadı
“UYANIK”
olan ve soyadı gibi uyanık biri olduğu belirtilen Siirtli Müteahhit, bir menfez yapımı ihalesini almıştı. Menfez inşaatına başlarken, yakın köyden işçiler tutmuştu. Köyün Muhtarını da işçilerin başında çavuş yapmıştı ki işçileri çalıştırabilsin…
O zamanlar, doğru dürüst yol olmadığı için (şimdi de yok ya) Siirt’e gelip gitmek sorundu. Muhtar, Müteahhit için evinde bir oda tahsis etmişti. Yemesi, içmesi, yatması da Muhtarın evinde. Netice itibarıyla, Muhtar da biliyordu ki, Müteahhit bu yapılanların altında kalmayacak, istihkakını aldığı zaman yeme, içme, konaklama ve çavuşluk ücretlerini fazlasıyla ödeyecek.
Muhtarın evinde, hemen her akşam bir tavuk kesilerek müteahhidin önüne konulmaktaymış. Uyanık müteahhit, bu durumdan gayet memnunmuş.
Bir gün Müteahhitle birlikte akşam yemeği sırasında yine yemek yerlerken Muhtar Hanımına seslenerek söylenmiş:
-Hanım, arık tavuk yemekten bıktık. Bu kıymetli misafirimize her gün tavuk yedirmemiz doğru olmaz. Yarın akşam için bir KUNDIRE MERA kır da pişir, değişiklik olsun!
demiş
.
“KUNDIRE MERA”
Siirt yöresindeki köylerde
BAL KABAĞININ
adıdır. Kelime anlamı ise
“EMİRLERİN YEMEĞİ”
demektir. Uyanık müteahhit, ertesi gün için
KABAK YEMEĞİ
pişirilmek istendiğini anlayınca,
KUNDIRA MERA’NIN
ne olduğunu bilmiyor gibi yaparak söylenmiş:
-Yok! Yok! BANA ÖYLE EMİRLERİN YEMEĞİ GEREKMEZ! Ben kendi halinde, mütevazi bir müteahhidim. Zahmet edip sakın ola ki EMİRLERİN YEMEĞİ yapmayın. Yine GÖ.Ü BOKLU BİR TAVUK PİŞİRİN, yeter!
Bakmadan Geçme





