HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ!
Kanun devleti olmak başka, hukuk devleti olmak başka şeydir.Asıl olan, hukuk devleti olmaktır.
Kanun devleti olmak başka, hukuk devleti olmak başka şeydir. Asıl olan, hukuk devleti olmaktır. Türkiye, süratle hukuk devleti olmaktan çıkarılmakta ve kanun devleti olmaya yönlendirilmektedir. Oysa kanunlar hukuka aykırı olabilir. Anayasayı bile değiştirecek sayısal güce sahip iktidarlar, nalıncının keseri gibi, kanunları kendilerinden yana yontabilir, ülkelerini, hukuk devleti olmaktan çıkartarak, kanun devleti olmak yolunda yönlendirebilirler.
Parmak sayısına dayalı olarak (Kabul edenler), (kabul etmeyenler), (Kabul edilmiştir) denilerek, hukuka aykırı yasalar çıkarılabilir mi, elbette çıkarılabilir. Hele iktidarlar bir şekilde Yargıtay’ı, Sayıştay’ı, Danıştay’ı, hatta Anayasa Mahkemesini de kendilerine bağlı hale getirmişlerse, kanun adı altında birçok hukuksuzlukların gerçekleşmesi kaçınılmaz olur. İşin içinde kanunlara aykırılık yok, amma, hukuka aykırılık çok!
Rejimler de böyledir. Yönetim şekilleri
(CUMHURİYET)
olan birçok ülkelerde,
CUMHURA DAYALI CUMHURİYET,
LAFTAN İBARET OLABİLİR.
Sözde demokrasi vardır amma, demokrasinin (D)si bile yoktur.
Günümüzde benzeri bulunmazsa da tarihin derinliklerinde NUŞ-İ REVAN, HAZRET-İ ÖMER misali emirler zamanında, hukukun zirve yaptığı dönemler olmuştur. Rejimlerin adı Krallık veya Hilafetti amma, hukuk zirvedeydi. (Dicle’nin kenarında otlayan bir kuzuyu, bir kurt kaparsa İlahi adalet hesabını bizden sorar) anlayışı hâkimdi. Şimdi bırakın bir kurdun, bir kuzuyu kapmasını, kurt gibi insanlar, kendi hemcinslerini boğazlamakla meşguller.
Evet, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak kanunlarla değil, hukukla yöneltilmek istiyoruz. İstiyoruz ki Türkiye cumhuriyeti
KANUN DEVLETİ DEĞİL,
HUKUK DEVLETİ OLSUN!
Kanunları kendilerinden yana yontanlar da unutmasınlar ki, hukuk bir gün onlara da lâzım olacak!
“TAZİYESİNE GİTMEK LÂZIM!”
Merhum Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu yıllarda tüpgaz, şeker, margarin yağları, benzin, gaz velhasıl akla gelebilecek her türlü zaruri ihtiyaç maddesi piyasadan çekilmişti…
Çünkü, gerçekten bir halk adamı olan, iç ve dış güçlerle mücadele veren Ecevit’i milletin gözünden düşürmek için o dönemin iş adamları ellerinden geleni yapıyorlardı…
Bu yokluklar ve sıkıntılar yüzünden vatandaşlar sabahın erken saatlerinde şeker, yağ, tüpgaz gibi zaruri maddelerin dağıtılacağı yerlerde uzun kuyruklar oluşturur, çoğu kere, kuyruktakilerin yarısından fazlası, dağıtılan emtialar bittiğinden evlerine elleri boş gitmek zorunda kalırlardı…
Merhum Kemal Sunal’ın bir filminde işlenildiği gibi, para karşılığında kuyruğa girip sıra alan kuyrukçuların bile türediği anlatılır. Yani, o dönemlerde
“KUYRUKÇULUK”
bir nevi iş olmuştu…
İşte, o dönemde kendisi de aynı ızdırabı yaşayan mukallitliğiyle tanınmış bir hemşerimizin şöyle bir cümle kullandığı söylenir:
-Bir vatandaşın küçük tüpü bitmişse “geçmiş olsun” demeğe, büyük tüpü bitmişse “Başsağlığı dilemeğe” hele şekeriyle, yağı da bitmişse o zaman “taziyesine gitmek!” lâzım…
Hemşerimizin bu ifâdesi o yıllarda kuyruklarda çekilen sıkıntının ve ızdırabın büyüklüğünü vurgulamak açısından önemlidir.
Bakmadan Geçme





