İLİM NEDİR, ÂLİM KİMDİR!!!

Softa takımı, (İLİM) denilince sadece DİN İLMİNİ, (ÂLİM) denilince de sadece dini konularda ehil olanların kastedildiğini zannederler! Oysa gerçek hiç de bu değildir.Din İlmi, yüzlerce ilim kolundan sadece biridir.

Softa takımı,

(İLİM)

denilince sadece

DİN İLMİNİ, (ÂLİM)

denilince de sadece dini konularda ehil olanların kastedildiğini zannederler! Oysa gerçek hiç de bu değildir. Din İlmi, yüzlerce ilim kolundan sadece biridir. Din adamı da, yüzlerce bilim dallarından biriyle iştigal eden kimsedir.

Kimyager de, fizikçi de, matematikçi de, tıpçı da, astronot da ve diğer bilimlerle  uğraşanların hepsi de, kendi dallarında (âlim) olarak yorumlanırlar. İslam dini, diğer ilimlerle uğraşmayı, din ilminin önüne almıştır.

Özellikle İlimizde ve Bölgemizde

BİLİM ADAMI (ÂLİM)

denildiği zaman nedense sadece dini bilgelerle mücehhez Hocalar kastedilir.

(Büyük âlim – allame)

diye sadece din adamlarının kastedilmeleri, elbette büyük bir yanlışlıktır. Sadece dini konularla uğraşan değil, ilmin her dalıyla uğraşan ve bilgiyle mücehhez bulunanlar da bilim adamlarıdır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ HAZRET-İ MUHAMMED (O’na Al Ve Ashabına Salat Ve Selam Olsun) bir hâdis-i şeriflerinde “ÖNCE BEDEN İLMİ, SONRA DİN İLMİ” buyurmuşlardır.

Yani, tıp tahsili yapmayı, dini ilim tahsil etmenin önüne geçirmişlerdir. Bu sadece bir misaldir. Tıp ilmi gibi, diğer ilim dallarının da elbet büyük önemleri vardır. İnsanlığa hizmet etmeyi amaçlayan ilimlerle uğraşanların hepsi birer bilim adamıdırlar. İslami tabirle

ÂLİMDİRLER!

Elektriği bulan, kansere ilaç arayan, kalp, böbrek vesair organların nakillerini gerçekleştiren, verem hastalığını yok eden, atomu parçalayan, uçağı, füzeyi yapan, yüz katlı binaların statik hesaplarını gerçekleştiren, denizaltı gemilerini yüzdüren, geliştiren hep gerçek ilim adamlarıdır. İslam âlemini, muasır devletlerin gerisinde bırakan en etkili unsur, yanlış bir algılama olarak sadece dini bilgilerin referans alınarak kişilerin

ÂLİM

olduklarının varsayılmasıdır. Rönesans öncesi dönemde Hıristiyanlık âleminde de, kiliseler, birçok icatlara karşı çıkarlardı. Dünyanın düz ve sabit olduğunu söyler, aksini iddia edenleri zindanlarda çürütürlerdi. Ne zaman ki, Hıristiyan âlemi, kiliselerin taassuplarından kendisini kurtarabildi, icatlar peş-peşe gelmeğe başladı.

Dini taassup yüzünden matbaanın bile uzun yıllar sonra Osmanlılara geldiğini düşünürsek, medeni âlemden bu kadar geri kalışımızın sebebi daha iyi anlaşılacaktır. Dini bilgilerle mücehhez zevatlara hürmetimiz var amma,

“Önce beden ilmi, sonra din ilmi”

buyruğundan yola çıkarak diyoruz ki, müspet ilimlere ne kadar yönelirsek, hem dinimizi, hem dünyamızı mamur etmiş oluruz. Özellikle

(ÂLİM)

denildiği zaman, sadece dini ilimleri tahsil etmiş kişileri anımsamaktan vazgeçmemiz lâzım…

ANEKDOT

Âlim geçinen ve bununla da gururlanan Hoca müsveddesine Bektaşi’nin biri sormuş:

-Hocam, merak ediyorum! Acaba Yüce Allah’ın ilmi ile insan ilmini kıyaslamak mümkün mü! Buna bir örnek verebilir misiniz!

Âlim müsveddesi, yine gururla ve eline bir dosya kağıdı alarak, kağıdın ortasına kalemiyle bir nokta (.) işareti koyup cevap vermiş:

-Teşbihte hata olmasın! Diyelim ki, Yüce Allah’ın ilmi bu dosya kâğıdı kadar olsun. Gelmiş, geçmiş; gelecek, geçecek tüm insanların ilimlerinin toplamı da Allah’ın ilmi karşısında ancak bu nokta kadar olur.

Bektaşi, cevabı çok tatmin edici bulduğunu belirterek taşı gediğine koymuş:

-Hocam, şimdi bu nokta içinde sana düşen payı gösterir misin!

-……

Bakmadan Geçme