- Haberler
- (KOL KIRILIR, YEN İÇİNDE!)
(KOL KIRILIR, YEN İÇİNDE!)
17/25 Aralık 2013 günleri arasında neler olmuştu bir anımsayalım.Kutular içinde dolarlar, üzerleri çikolata, altlarında dolarların istiflendiği tepsiler, 750 bin dolarlık saatler, sıfırlanan paralarla ilgili haberler, düzenlenen baskınlar ve daha neler, n
17/25 Aralık 2013 günleri arasında neler olmuştu bir anımsayalım. Kutular içinde dolarlar, üzerleri çikolata, altlarında dolarların istiflendiği tepsiler, 750 bin dolarlık saatler, sıfırlanan paralarla ilgili haberler, düzenlenen baskınlar ve daha neler, neler!
17/25 Aralık 2013 tarihleri arasında yaşananların gerçekte hükümete karşı bir darbe olduğu ortaya çıktı. Ancak, ortalıkta dönen rüşvet paralarının da yalan olmadığı ortada. FETÖ, 15 Temmuz öncesinde mevcut hükümeti yolsuzluk üzerinden vurarak devirmeyi denemişti. Hükümeti, yolsuzluk üzerinden devirebilseydi, 15 Temmuz darbesine gerek kalmayacaktı. Ama, yargı yoluyla hükümeti düşürme plânı tutmadı. Yolsuzluk iddiaları üzerinden iktidarla hesaplaşmak başa gitmedi. FETÖ’NÜN savcıları, hâkimleri, polisleri darbeyi gerçekleştiremedi.
17/25 Aralık’taki operasyonlar gerçekte yolsuzluklarla mücadele için değil, Erdoğan’ı devirmek, devlette daha fazla etkin olmak için kullanmak istemişlerdi. Bu amaçla aylarca bilgi, belge toplarken de, bir yargı mensubu gibi değil bir örgütün militanları gibi hareket etmişlerdi. Tabii, kanıtlanmamış olsa da ortada yolsuzluk iddiaları vardı. Adları yolsuzluklara karışanların sorgulanmaları ve suçları yoksa, tarafsız mahkemelerce beraat ettirilmeleri gerekirdi. Hükümet buna fırsat vermeyerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi bir kararla aklama yolunu seçti. Ses kayıtları, kutulardaki paralar görmezden gelindi, adil yargı önünde aklanmanın yoluna gidilmedi.
Ancak, bu işin bir de uluslar arası boyutu vardı. Nitekim ABD, İran’a uygulanan yaptırımları ihlal, ABD bankacılık sistemine karşı dolandırıcılık, para aklama gibi suçlamalarla önce kara para aklamak için rüşvet dağıttığı iddia edilen İran asıllı Türk vatandaşı Rıza Sarraf’ı tutuklattı. Ardından, yine ABD’ye giden Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, Türkiye’ye döneceği sırada hava alanında tutuklandı.
ABD yargısı daha da ileriye giderek olaylarda adı 750 bin dolarlık saatle özdeşleşen Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan ile Halk Bankasının o dönemlerdeki Genel Müdürü Süleyman Aslan için tutuklama kararı çıkarttı. Bu iki isim, ABD’ye giderlerse derhal tutuklanacaklar. Hatta, yurt dışına çıkmaları durumunda interpol tarafından tutuklanarak ABD’ye teslim edilmeleri olasılık dahilinde.
Rıza Sarraf davasına bağlantılı olarak, Türkiye’deki daha birçok ünlü isim hakkında tutuklama kararı verilebileceği belirtiliyor. Nitekim New York Güney Bölgesi Başsavcılığı tarafından dava dosyasına konan ek iddianamede Çağlayan ve Aslan’ın yanı sıra bankanın uluslar arası operasyonlardan sorumlu genel müdür yardımcısı Levent Balkan ile Sarraf’ın çalışanı Abdullah Happani’nin de tutuklanması istenmiş bulunulmakta. ABD’nin İran’a karşı uyguladığı ambargoyu delmek için kurulan şebekenin elemanları olmakla suçlanan bu isimler, bundan böyle yurt dışına çıkmak riskini de göze alamazlar.
Mahkeme tarafından isnat edilen suçlar arasında İran ambargosunu delmek için ABD yönetimi yetkililerine yalan söyleme, milyonlarca dolarlık yasadışı işlemlerle bağlantılı fonları aklama, bu işlemlerin asıl niteliğini gizleyerek çeşitli finansal kurumları aldatma gibi suçlamalar da yer alıyor. ABD’nin, adı geçenlerin görüldükleri yerde yakalanmaları için İnterpol aracılığıyla kırmızı bülten çıkaracağı da söyleniyor.
Tabii ki, bütün bu olanların siyasi ayağı vardır. Amaç, Türk yetkilileri ABD’nin güdümüne sokmaktır. ABD mahkemelerinin, Rıza Sarraf olayını kullanarak, birilerine gözdağı vermek istedikleri ortadadır. Millet olarak yolsuzluklara ve rüşvete karşı olsak bile, yine de (KOL KIRILIR, YEN İÇİNDE KALIR) mantığıyla hareket etmemiz ve ABD’nin bu PİS KOKULU tezgâhına karşı durmamız gerekeceğini belirtmekte yarar vardır!
CEHENNEMİ İSTEMESİNİN SEBEBİ!
Geçmiş yıllarda, gerçekte iyi yürekli olmakla birlikte içki içmeye, kadınlara, kızlara düşkün olan
EHLİ KEYF bir hemşerimize arkadaşları takılarak sormuşlar:
-Nedir senin bu halin? Cennete mi, cehenneme mi gitmek istiyorsun?
Cevap vermiş:
-Cehenneme…
-Peki, neden? dediklerinde cevabı şu olmuş:
-Cennete gidip de sakallıların, sarıklıların, cübbelilerin yanlarında olacağıma, cehenneme
gidip de (o zamanın bir sürü aktrisinin adlarını saymış) onlarla birlikte olsam daha iyi değil mi!
Bakmadan Geçme





