- Haberler
- KUZUYU, KURDA EMANET ETMEK!
KUZUYU, KURDA EMANET ETMEK!
Bazen öyle durumlar yaşanır ki, (Kuzuyu, kurda emanet etmek) deyimi adeta (CUK) deyip oturmaktadır! Görevi, halkın namusunu korumak olan bir kişi, bir de duyuyorsunuz ki, korumakla mükellef olduğu kimilerinin namuslarına musallat olmuştur.İşi adalet dağıt
Bazen öyle durumlar yaşanır ki,
(Kuzuyu,
kurda emanet etmek)
deyimi adeta
(CUK)
deyip oturmaktadır! Görevi, halkın namusunu korumak olan bir kişi, bir de duyuyorsunuz ki, korumakla mükellef olduğu kimilerinin namuslarına musallat olmuştur.
İşi adalet dağıtmak olan bir başkası ise adaleti katletmek için elinden geleni yapmaktadır.
(YED-İ EMİN)
olarak görevlendirilmiş biri, emanete hıyanette sınır tanımıyor. İşi asayişi sağlamak ama kendisi yasaları çiğniyor.
Görevi bağ bekçiliği ancak korumakla mükellef olduğu başkalarına ait fıstık ağaçlarını gecenin bir vaktinde silkeleyip yürütüyor.
Sözde öğretmendir, eğitmendir. Kendisine teslim edilen çocuklara bile cinsel istismarda bulunuyor.
Din, iman, namus, ahlak denilince mangalda kül bırakmıyor ancak fırsatını buldu mu bütün bu değerleri ucuz fiyata satıyor.
Unvanı
(ŞEHR’UL EMİN)dir
lâkin kendisine emanet edilen şehri talan ediyor.
Hani bir çoban anekdotu vardır. Köylünün biri çobanın birine baksın diye 100 koyun emanet etmiştir. Hesap günü geldiğinde, koyunların sahibine:
-Ah ne oldu, ne oldu. Sürüye kurtlar daldı, 50 koyunu murdar etti. 30 koyunu sel suları aldı götürdü. 20 koyun hastalıktan telef oldu. Koyunlardan kala-kala bir bakraç yoğurt kaldı. Dokunmadan onu da sana getirdim diyerek yoğurt bakracını koyunların sahibine verince, oyuna getirildiğini anlayan adamcağız, bakraçtaki yoğurdu, başına boca eder, utanmaz çoban:
-Allah’a şükür, hesabımı yüzümün akıyla verdim! diyerek, başından yüzüne akan yoğurdu parmağıyla yalamağa başlar!
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak, arif olan bu gün neden böyle bir yazıyı kaleme almak ihtiyacını hissettiğimizi anlamıştır…
ĞEYR ĞAMMUM!
Buzdolaplarının bulunmadığı, bulunup da yaygınlaşmadığı yıllarda, Siirtli hemşerilerimiz et ve sair kokuşabilecek gıdaları, kuyulara sarkıtarak, bir süre için tazeliklerini muhafaza etmeye özen gösterirlermiş.
İşte o yıllarda, zengin bir aile, ev ihtiyacı için aldıkları eti kuyuya sarkıtmış ve aradan birkaç gün geçtikten sonra çıkarmışlar. Bu durum, Yaz mevsiminin en sıcak günlerinin yaşandığı bir ortamda gerçekleştiği için, etin hafifçe koktuğu anlaşılmış.
Evin sahibi Hacı Ahmet, Hanımına:
-Et hafif kokmuş, en iyisi bunu kedilerin önüne koy, yesinler, demiş.
Hanımı ise:
-Bence, komşularımız olan Ammo Mahmut’lara verelim. Onlar fakir, zaten, ette çok hafif bir koku var. fark etmezler bile. Onlara gönderelim. Muhakkak pişirir, yerler!
diyerek fakir komşularına vermeyi teklif etmiş.
Kocası:
-Ayıp olmasın, sonra bize kokmuş et gönderdiler! Diye bizi rezil etmesinler!
demişse de, kadın bildiği gibi yapmış ve hafif kokmuş olan eti, kapı komşuları olan Ammo Mahmut’lara götürmüş.
Ertesi gün, Ammo Mahmut’la, zengin komşusu Hacı Ahmet yolda karşılaşmışlar. Ammo Mahmut, Hacı Ahmet’e Arapça (Siirt’çe) olarak söylenmiş:
-Ems, kekilbeeften arroh ımmatken, ĞAYR ĞAMMUM! (Dün ölülerinizin ruhuna kokuşmuş bir hayır göndermiştiniz!”
Haliyle, Hacı Ahmet de cevap verecek söz bulamamış ve başını önüne eğmiş…
Bakmadan Geçme





