MÜSLÜMAN OLANLAR VE OLMAYANLAR!
Siirt Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dekanı Hemşerimiz Prof.Dr.
Siirt Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dekanı Hemşerimiz Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma “Hazreti Peygamberi Nasıl Anlamalıyız” konulu konferansında “Dünyada 2 milyar Müslüman birbirini öldürüyor. Ya dinleri, ya kendileri yanlış” buyurmuş. Gayetle doğru bir tespit. Biz de bu tespitten yola çıkarak, aklımıza gelen istifhamları yazdık. İşte, o istifhamların bazıları:
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 99’unun Müslüman olduğu söylenir. Evet, elhamdülillah Müslüman’ız. Dünya genelinde de 2 milyar dolayında adı Müslüman olan insanlar olduğu söylenir. Dünya nüfusunun 8 milyara ulaştığı, bunların 2 milyarının da Müslüman olduğu söylenir. Yani, her 4 kişiden biri Müslüman.
Ancak, Müslümanlara bakalım ve gerçeği görelim. Bu Müslümanlar kendi aralarında önce iki temel görüşte ayrılırlar. Sunniler ve Şiiler. Ve bu iki ana dal da birbirlerini Müslüman olarak görmezler. Her fırka, gerçek Müslümanların kendileri olduğunu öne sürerler. Hatta fırkaların kendi içlerinde bile, kendi yandaşlarını Müslüman olarak görmeyenler var. Bundan olacak ki, birileri
(ALLAH-U EKBER)
diyerek, yine adları Müslüman olan birilerini boğazlayabiliyorlar!
Hangi taraf gerçek Müslüman bilemeyiz amma, bu durumda gerçek Müslümanların sayıları 1 milyarın altına düşmekte! 1 Milyar kişiyi gerçek Müslüman kabul etsek bile, bunların içinde günahsız 100 milyon insan var mıdır, bunun da kararını siz veriniz!
Yani, 8 milyar nüfuslu dünyada gerçek anlamda günahsız, 100 milyon Müslüman var! Tabii, o kadar da varsa!
Şimdi, sözün özüne gelelim. Gayri Müslümler ve Müslümanların günahkârları çıkarıldıktan sonra, cehennemde yanacak insanların sayısı 7 milyarın üstünde. Cennete girecekler ise, 100 milyon insan! Doğrusunu isterseniz, kafamız karışıyor. Sormadan edemeyeceğiz.
Rahman ve Rahim
sıfatlarının sahibi olduğuna inandığımız
YÜCE RABBİMİZ,
insanları cehennemde yakmak için mi yarattı. Yoksa bu işte bizim bilmediğimiz ve aklımızın ermediği bir durumlar mı var!
“ARTIK O BİZİM ELİMİZİ ÖPECEK”
Siirtli iki kafadar genç arkadaş, gönül eğelendirmek için Adana’ya gitmişler, barlara, pavyonlara takılmışlar. Gittikleri pavyonun birinde ne görsünler. Yöremizin tanınmış şeyhlerinden birinin oğlu pavyonda oturuyor, sağında bir yosma, solunda bir yosma, önlerinde içki şişeleri…
Gözlerine inanamayarak
“acaba, gördüğümüz doğru mu!”
diye bakmışlar. Birbirlerine sorup, teyit etmişler. Sonunda, gördükleri kişinin, babasının ünlü bir şeyh olması sebebiyle zaman-zaman kendilerinin de elini öptükleri kişi olduğuna kesin kanaat getirmişler.
Bunun üzerine, gençlerden biri hemen koşmuş, etrafında olup bitenlerden ve görüldüğünden habersiz gönül eğlendiren şeyhin oğlunun bulunduğu masaya gitmiş. Bir şey yapmasına fırsat vermeden tutup elini öpmüş, başına koymuş ve yanındaki yosmaların da duyacakları kadar yüksek bir sesle:
-Şeyhim, nasılsın!
demiş.
Kötü bir pozisyonda yakalanmanın mahcubiyeti içine düşen genç şeyh, ne diyecek ki!
Yüzü kıpkırmızı kesilen şeyhin masasından, kendi masasına dönen gence, arkadaşı çatmış:
-Ulan, görüyorsun ki, o da bizim gibi gönül eğlendirmeğe gelmiş. Ne demeye gider, elini öpersin?
diyecek olmuş. Muzip genç kıs-kıs gülmüş:
-Merak etme, bundan sonra biz onun değil, o bizim elimizi öpmek zorunda kalacaktır. Gayem, kendisini gördüğümüzü bilmesiydi.
diye cevap vermiş. Bu işin, böyle olacağı, hemen belli olmuş. Genç kafadarların pavyon hesaplarını da
şeyh efendi(!) ödemiş!
Bakmadan Geçme





