• Haberler
  • Dünya
  • Prof. Dr. Süleyman Çelik: Baas Rejimi Çöktü mü?

Prof. Dr. Süleyman Çelik: Baas Rejimi Çöktü mü?

Suriye'nin düşmesi ve Beşar Esad'ın ülkeden kaçması, medyada ' 66 yıllık Baas rejimi çöktü' manşetleriyle duyuruldu.Fakat Baas ne demek , Baas rejimi nasıl bir şey? Bunlardan söz eden yok! Bakalım, bu nasıl bir şeymiş!.

Suriye’nin düşmesi ve Beşar Esad’ın ülkeden kaçması, medyada “

66 yıllık Baas rejimi çöktü”

manşetleriyle duyuruldu. Fakat

Baas ne demek

, Baas rejimi nasıl bir şey? Bunlardan söz eden yok! Bakalım, bu nasıl bir şeymiş!.

Araplar

ı kışkırtarak isyan ettirip

Osmanlı

’dan ayıran

İngiltere

, onları sömürmek/ petrol kaynaklarına el koymak için, emperyalizmin ünlü “

böl ve yönet

” politikasını uyguladı. Bu amaçla

cetvelle sınırlar

çizerek

birçok

küçük

devlet

, petrolün çok yoğun olduğu yerlerde de küçücük

emirlik

ler oluşturdu.

Ulusal Kurtuluş Savaşımız

ın zaferle sonuçlanmasıyla sömürgecilerin yenilebileceğinin görülmesi, Asya ve Afrika’nın sömürülen (

mazlum

)

uluslar

ında büyük

heyecan

yaratarak bağımsızlık duygularını uyandırdı ve

Atatürk bu halkların da kahramanı

oldu (bkz.

Paul Gentizon, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu. Bilal Şimşir, Doğunun Kahramanı Atatürk.)

Daha dün

Osmanlı’ya isyan

edip, sömürgecilerin yanında yer alarak Türk askerini arkadan vurmuş

Araplar

bile bundan

etkilendi

ler. Öyle ki Atatürk ve arkadaşları hakkında idam fetvası vermiş olan

Şeyhülislam Mustafa Sabri

, Zafer’den sonra

Mısır

’a kaçmıştı. Fakat Atatürk’ü seven Mısır halkı tarafından sürekli aşağılanınca oradan ayrılıp

Hicaz

’a giderek Şerif Hüseyin’e sığınmak zorunda kaldı. Bu arada

Suriyeli

bazı

aydınlar

Atatürk’e başvurarak “

bizi de kurtar

” dediler. Atatürk onlara, “

siz mücadele ederek bağımsızlığınızı kazanın. Sonra bir konfederasyon oluştururuz”

derken el altından bazı girişimlerde de bulundu (bkz.

Murat Güztoklusu, Özdemir Bey’in Filistin-Suriye Kuvva-i Milliyesi ve Elcezire Konfederasyonu).

50 milyon insanın öldüğü

İkinci Dünya Savaş

ı’ndan, yenilen Almanya’nın yanında, yenen

ülkeler

de milyonlarca insanları ölmüş, tüm kentleri ve sanayi tesisleri

bombalanmış

, yakılıp yıkılmış ve

ekonomileri çökmüş

bir durumda çıkmışlardı. Bağımsızlık duygusu uyanmış olan

mazlum uluslar

, bundan yararlanarak eyleme geçtiler ve 1960’lara geldiğimizde çoğu

bağımsızlığını kazandı

. Bu uyanış

Araplar

arasında da başladı. Aydınlar arasında

ulusalcı

ve

antiemperyalist düşünceler

yaygınlaştı. ‘

Cetvelle çizilmiş sınırları yıkarak, cumhuriyet çatısı altında birleşmiş, petrol ve diğer doğal kaynaklarına sahip çıkan, özgür, tam bağımsız, laik demokratik, üniter bir Arap ulus devleti kurmak’

düşüncesi yayılmaya başladı. İşte, Arapçada "

rönesans

" veya "

diriliş"

anlamına gelen

Baas

düşüncesi ya da

Baasçılık

böyle doğdu. Bu düşüncenin bir anlamda ideologları olan, biri Hıristiyan, diğeri Sünni Müslüman iki Arap,

Mişel Eflak

ile

Selahaddin el- Bitar

tarafından, Suriye’de

Baas Partisi

kurularak düşünce siyasal harekete dönüştü…

Hareket Arap dünyasında büyük heyecan yarattı. Bu arada bir askeri darbe ile monarşiyi devirerek

Mısır

’da iktidarı ele geçiren

Cemal Abdülnasır

, ulusalcı ve Arap birliği taraftarı olarak Baasçılara yakın düşüncedeydi. Nasır’ın

Süveyş Kanalı

’nı

millileştirme

si ve ardından çıkan

Süveyş Krizi

’nden siyasal zaferle çıkması Araplar arasında ününü ve karizmasını arttırdı. Bundan yararlanarak

Mısır ve Suriye

, 1958’de

Birleşik Arap Cumhuriyeti

(

BAC

) adı altında birleştiler. Böylece Baasçıların rüyası gerçekleşme aşamasına girer gibi oldu. Aynı yıl, bir askeri darbe ile

Irak

’ta da monarşi yıkıldı ve orada da (sözde) Baasçılar iktidar oldu!..

Arap dünyasında bunlar yaşanır ve tartışılırken, elbette onları sömüren

emperyalistler

boş durmuyordu! İngiltere, 200 yıldır aralarına soktuğu ajanları aracılığı ile Arapların

ruhunu ezberlemiş

;

İhvan-ı Müslimin

gibi örgütler ve sayısız

tarikat/ cemaat

kurdurmuş, hatta Arabistan’da yeni bir

mezhep

(

Vahabilik

) bile yaratmış, böylece birçok “

bölücü odak”

oluşturmuştu. Çünkü Arapların içinde bulunduğu Ortaçağ karanlığındaki

feodal düzen

, buna çok uygun bir ortam yaratıyordu. Bu koşullarda onların birleşip tek bir

ulus devlet kurma

ları bir yana, cetvelle sınırlarını çizdiği devletçiklerin içinde bile

mezhep, tarikat/ cemaat ve kabile kavgaları

çıkarıp, sürekli birbirleri ile didişmelerini sağlıyordu…

Devrim yapmak

, yeni bir

devlet kurmak

ancak

dâhilerin başarabileceği

bir iştir. Tarihçiler bu konuda görüş birliğindedir. Bundan on yıl kadar önce, Amerikan müdahalesinden sonra ülkede ortaya çıkan kaostan nasıl çıkılacağını soran bir gazeteciye, Irak Başbakanı umutsuz bir yüz ifadesiyle “

ancak bir Atatürk gelirse

” yanıtını vermişti (bu röportajın videosu hala sosyal medyada dolaşmakta). Lübnan asıllı büyük yazar

Amin Maalouf, “Çivisi Çıkmış Dünya”

adlı eserinde

Atatürk

’ü anlatınken, “

İslam aleminde bir eşine daha rastlanmamış bir örnek”

der…

Arap dünyasında bugüne dek böyle bir

devlet adamı

ortaya çıkmamış, fakat, emperyalistlerce kullanılmaya uygun çok sayıda, eskilerin “

kifayetsiz muhteris

” dedikleri, ihtirasları (tutkuları) akıllarının önünde olan

yeteneksiz politikacılar

çıkmıştır. Böyle küçük adamların

ego

larını şişirerek kullanmak emperyalistler için çok kolaydır. Dolayısıyla

Baasçılığın yaşama geçmesi

olası değildi. Büyük ümitlerle kurulan

BAC

, ancak

3 yıl

yaşayabildi. Arap ulusunun çıkarını değil, kendi çıkarlarını düşünen ve emperyalistler tarafından kolayca kullanılabilen kifayetsiz muhterisler, “

küçük olsun, benim olsun

” diyerek gerçekleştirdikleri bir darbe ile Suriye’yi BAC’den ayırdılar. Ardından Suriye’de

Hafız Esad

, Irak’ta

Saddam Hüseyin

darbe yapıp Baas Partisini ve iktidarı ele geçirdiler. İkisi de

sözde Baasçı

idi. Fakat sürekli çatışma halindeydiler. Çünkü ikisinin de egoları şişirilerek

megaloman

yapılmışlardı!..

Saddam

’ın emperyalistler tarafından kullanılarak

İran

ve

Küveyt

’e saldırmış olduğunu 40’lı yaşlardakiler bile anımsar.

İran- Irak Savaşı

sırasında İngiltere’de idim.

BBC

’de her gün

Saddam güzellemesi

yapılıyor, ‘

halk kahramanı’

olarak tanıtılıyordu. Sonra ne hale getirdiklerini gördük…

Lübnan

, Arap dünyası içinde bir “

huzur vahası

” idi.

Beyrut

için “

Ortadoğu’nun Paris’i

” denir ve tüm Arap ülkelerinin varsılları, hafta sonlarını geçirmek için oraya gelirlerdi. Saddam’ın Küveyt’te saldırması gibi,

Hafız Esad

da Lübnan’a

saldırdı

ve Lübnan’ın bugünkü hale gelmesine neden oldu. Bu durumun en çok

İsrail

’e yaradığını düşünürsek, Esad’ı kimin kışkırttığı anlaşılır!..

Aynı

Hafız Esad

, aynı silahın bir gün kendi ülkesini de vurabileceğini düşünmeden, emperyalistler tarafından kurulan

PKK

’yı yıllarca beslemedi mi?

Sonuç olarak Arap dünyası için

antiemperyalist

ve

ilerici bir ideoloji

olan

Baasçılık ölü doğdu

ve hiçbir zaman, hiçbir ülkede

iktidar olmadı

. Gerek

Saddam

, gerekse

Esad

rejimleri, diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi, klasik

diktatörlük

tü. Kendileri için karabasan olan Baas ideolojisini iyice karalayarak, bir daha sözü edilmemek üzere tarihin mezarlığına gömmek isteyen emperyalistler, bunlara Baasçı yakıştırması yaptı. Medya emperyalistlerin kontrolünde olduğu için, şimdi herkes

“66 yıllık Baas rejimi çöktü”

demekte!..

Bu kapsamda

halk yoksul

luk içinde sürünürken, bunların yaşadıkları

saray

ların

şatafatı

gösterilip, dışarı kaçırmış oldukları,

dudak uçuklatan servetler

i açıklanarak başa geçirdikleri yeni kuklalarına meşruiyet kazandırmaya çalışmaktalar.

İslam ülkelerindeki diktatörlerin hangisi böyle değil ki?

Saray şatafatı

doğulu görgüsüzlüğüdür ama onlara

devleti

ve

milleti soy

up,

ülkeyi yağmala

tarak dudak uçuklatan servetler edinmelerini ve bunların

dışarı kaçır

ılmasını öğreten/ teşvik edenler de emperyalistlerdir. Çünkü bu paralar, onların ülkelerine gitmekte, onların bankalarına yatmaktadır. Yani bu da sömürünün bir parçasıdır!...

Kurtulduğunu sanan

zavallı halk

bayram yapmakta. Oysa

Afganistan, Irak, Libya

örneklerinde görüldüğü gibi onları

daha kötü günler

beklemekte

Bakmadan Geçme