- Haberler
- Genel
- Prof.Dr.Ümit Yazıcıoğlu'nun Kaleminden: Erdoğan'ın NATO Zirvesindeki Stratejik Duruşu: Gazze, Ukrayna ve PYD-YPG Konularında Türkiye'nin Tutumu
Prof.Dr.Ümit Yazıcıoğlu'nun Kaleminden: Erdoğan'ın NATO Zirvesindeki Stratejik Duruşu: Gazze, Ukrayna ve PYD-YPG Konularında Türkiye'nin Tutumu
1.Giriş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesine katılmadan önce belirlediği üç kritik konuyu gündeme getireceğini açıklamıştı: Gazze'deki durum, Ukrayna krizi ve Suriye'nin kuzeyindeki PYD-YPG güçleriyle ilgili NATO müttefiklerinin tutumu.
1. Giriş
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesine katılmadan önce belirlediği üç kritik konuyu gündeme getireceğini açıklamıştı: Gazze'deki durum, Ukrayna krizi ve Suriye'nin kuzeyindeki PYD-YPG güçleriyle ilgili NATO müttefiklerinin tutumu. Bu meseleler, hem Türkiye'nin ulusal güvenlik çıkarlarını hem de bölgesel ve küresel politikalardaki pozisyonunu yakından ilgilendirmektedir.
Erdoğan'ın Gazze'deki insani kriz konusunda sergilediği sert tutum, İsrail'in NATO ile ilişkilerini sorgulamasına ve Filistin'deki barışın sağlanmasına yönelik taleplerini içermektedir. Ukrayna krizi bağlamında ise Erdoğan, NATO'nun çatışmanın tarafı olmaması gerektiği ve diplomatik çözüm yollarının önemini vurgulamıştır. Son olarak, Suriye'deki PYD-YPG güçlerine yönelik eleştirileri, terörizmle mücadelede müttefiklerinden daha fazla dayanışma beklentisi taşımaktadır.
Bu makale, Erdoğan'ın NATO zirvesindeki bu üç temel konudaki tutumunu, ikili görüşmelerini ve Türkiye'nin NATO içindeki stratejik pozisyonunu derinlemesine inceleyecektir. Bu bağlamda, Türkiye'nin uluslararası arenadaki etkisini ve bölgesel politikalarını şekillendirme çabaları ele alınacaktır.
Ayrıca NATO Zirvesi'nin ardından yayımlanan "Ukrayna Deklarasyonu", İttifak içinde önemli bir bölünmeyi ortaya koymuştur. Deklarasyona imza atmayan ülkelerin varlığı, NATO'nun Ukrayna kriziyle ilgili ortak bir yaklaşım geliştirmekte zorlandığını ve İttifak'ın iç bütünlüğünün meydan okunduğunu göstermektedir. Bu durum, NATO'nun geleceği ve etkinliği üzerinde ciddi soruları gündeme getirmektedir.
2. Gazze'deki Durum ve İsrail'e Yönelik Eleştiriler
2.1. Erdoğan'ın Açıklamaları ve Tepkileri
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesinin ikinci gününde düzenlenen Devlet ve Hükümet Başkanları toplantısında, Gazze'deki durum üzerinde hassasiyetle durdu. Basın toplantısında yaptığı açıklamalarda, İsrail'in Gazze'de soykırım işlediğini iddia etti ve Netanyahu hükümetinin bölgesel güvenliği tehlikeye attığını belirtti. Erdoğan, "İttifakımızın temel değerlerini ayaklar altına alan İsrail yönetiminin, NATO ile ortaklık ilişkisini sürdürmesi mümkün değildir" şeklinde konuştu ve İsrail'e askeri desteğin mevcut şartlar altında kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Erdoğan, İsrail'in sadece kendi vatandaşlarının değil, aynı zamanda tüm bölgenin güvenliğini de tehlikeye attığını savundu. Bu bağlamda, NATO'nun Gazze'deki duruma kayıtsız kalamayacağını ve Filistin topraklarında kapsamlı ve sürdürülebilir barış tesis edilene kadar İsrail ile işbirliğinin onaylanmayacağını belirtti. Erdoğan, toplantılarda İsrail-Filistin meselesine kalıcı çözüm getirmeden küresel barış ve istikrardan bahsetmenin mümkün olmadığını da ifade etti.
2.2. İsrail'in NATO Nezdindeki İşbirliğinin Reddedilmesi
Başkan Erdoğan'ın açıklamaları, İsrail'in NATO ile olan işbirliği ilişkilerini sorgulayan bir tutumu yansıtıyordu. Erdoğan, Gazze'deki insani kriz ve İsrail'in bu kriz üzerindeki rolü konusunda net bir tavır sergileyerek, İsrail'in NATO nezdindeki işbirliğini onaylamayacaklarını açıkladı. Bu tutum, Türkiye'nin NATO içindeki pozisyonunu ve bölgesel politikalarını güçlendirme amacını taşırken, aynı zamanda NATO'nun temel değerleri ve insani sorumlulukları çerçevesinde hareket etmesi gerektiğine vurgu yapıyordu.
Erdoğan'ın bu konudaki kararlı duruşu, Türkiye'nin Gazze'deki insani krize yönelik duyarlılığını ve Filistin halkının yanında durma konusundaki kararlılığını bir kez daha gözler önüne serdi. İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarına karşı çıkmak ve Filistin topraklarında barışın sağlanmasını talep etmek, Türkiye'nin bölgesel liderlik rolünü pekiştiren bir strateji olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, Erdoğan'ın açıklamaları ve NATO zirvesindeki tutumu, Türkiye'nin uluslararası arenada izlediği insan hakları ve barış yanlısı politikaların bir yansımasıdır.
3. Ukrayna Krizi ve NATO'nun Tutumu
NATO-Ukrayna Konseyi Toplantısında Erdoğan'ın Görüşleri
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesinin Ukrayna konseyine ilişkin oturumunda, NATO'nun Ukrayna'daki çatışmanın tarafı olmaması gerektiğini vurguladı. Erdoğan, Ukrayna kriziyle ilgili olarak, Türkiye'nin dengeli, soğukkanlı ve hakkaniyetli bir tutum sergilediğini ve bu tavrı sürdüreceklerini belirtti. İki komşu ülke arasındaki çatışmalarda tarafsız kalmanın önemini ifade eden Erdoğan, NATO'nun bu çatışmada taraf olmaması gerektiğini savundu. Bu görüş, Türkiye'nin bölgede barışçıl çözümler bulma arayışında olduğunu ve diplomatik yollarla sorunların çözülmesi gerektiğine olan inancını yansıtıyordu.
3.1. Nihai Bildirgede Ukrayna’ya Verilen Destek ve Rusya’ya Yönelik Mesajlar
NATO zirvesinin nihai bildirgesinde, Ukrayna'ya verilen destek açıkça ifade edildi. Bildirgede, Ukrayna'ya silah, hava savunma sistemleri, F-16 uçakları ve milyarlarca dolarlık mali katkı dahil olmak üzere birçok yardım paketi açıklanmıştır. NATO, bu yardımların dağıtımı için Avrupa’da özel bir komutanlık kurulacağını duyurmuş ve Almanya'ya 2026 yılından itibaren uzun menzilli füzelerin yeniden yerleştirileceğini belirtmiştir. Bu adımlar, NATO'nun Ukrayna'ya güçlü bir destek verdiğini ve Rusya'ya karşı net bir duruş sergilediğini göstermektedir.
Erdoğan, bu sert mesajlara rağmen, Ukrayna krizinin diplomasi yoluyla çözülmesi gerektiğini savundu. Türkiye'nin bu konudaki tutumu, bölgede barış ve istikrarı sağlama amacını taşımaktadır. Erdoğan'ın bu konudaki ısrarı, Türkiye'nin barışçıl çözüm arayışlarına olan bağlılığını ve diplomatik girişimlerin önemini vurgulamaktadır.
3.2. Diplomasi ve Karadeniz Tahıl Girişimi
Erdoğan, NATO zirvesinde Karadeniz Tahıl Girişimi'nin yeniden canlandırılması konusuna da değinmiştir. Bu girişim, Ukrayna'daki tahıl ihracatının Karadeniz üzerinden güvenli bir şekilde yapılmasını sağlamayı amaçlayan bir projedir. Erdoğan, bu girişimin takipçisi olacaklarını ve Ukrayna ile Rusya arasındaki diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi için çaba sarf edeceklerini belirtmiştir.
Karadeniz Tahıl Girişimi, bölgedeki gıda güvenliği açısından kritik bir öneme sahiptir ve Erdoğan'ın bu konudaki vurgusu, Türkiye'nin bölgesel işbirliği ve istikrarı sağlama çabalarının bir parçasıdır. Bu girişim, aynı zamanda Türkiye'nin, Ukrayna krizi sırasında bile insani ve ekonomik konulara duyarlılığını koruduğunu göstermektedir.
Sonuç
Erdoğan'ın NATO zirvesindeki tutumu, Türkiye'nin bölgesel ve küresel politikalarda dengeleyici ve barışçıl bir rol oynamaya devam ettiğini göstermektedir. Ukrayna krizi bağlamında, NATO'nun tarafsız kalması gerektiğini savunarak diplomasiye vurgu yapması, Türkiye'nin uluslararası arenada barışçıl çözümler arayışındaki kararlılığını yansıtmaktadır. Aynı zamanda, Karadeniz Tahıl Girişimi gibi insani projelere olan desteği, Türkiye'nin bölgesel liderlik ve işbirliği konusundaki rolünü pekiştirmektedir.
4. NATO Zirvesinde Ukrayna Deklarasyonu: İttifak İçinde Derin Ayrılıklar
NATO zirvesinin ardından yayımlanan "Ukrayna Deklarasyonu"na verilen oylar, İttifak içinde ciddi bir bölünme olduğunu gözler önüne serdi. NATO'nun 32 üyesinden 10'u, yani yaklaşık üçte biri, bu belgeyi imzalamayı reddetti. Bu durum, İttifak içindeki çatlakların giderek daha belirgin hale geldiğini gösteriyor.
Deklarasyon, NATO ülkelerinin Ukrayna'yı "kazanana kadar" destekleyeceği ve Kiev'e sürekli yardım sağlamayı taahhüt ettiği belirtiliyor. Ayrıca, Ukrayna'nın gelecekteki saldırılara karşı korunması ve ekonomik destek sağlanması da vurgulanıyor. Ancak, imza atmayan ülkeler, bu taahhütlerin arkasında durmaktan çekiniyor.
İmzalamayan ülkeler arasında Arnavutluk, Bulgaristan, Macaristan, Yunanistan, Kuzey Makedonya, Romanya, Slovakya, Türkiye, Hırvatistan ve Karadağ yer alıyor. Bu ülkeler, farklı gerekçelerle deklarasyonu reddettiler. Özellikle Macaristan, Slovakya ve Türkiye'nin barışa meyilli olduğu ve çatışmanın bir an önce sona ermesini istediği belirtiliyor. Bu ülkeler, Rusya ile uzun süreli bir savaş fikrinden rahatsız ve barışçıl çözümler arayışında.
Bunun yanı sıra, Bulgaristan, Yunanistan ve Kuzey Makedonya gibi ülkeler, Rusya ile geleneksel olarak dostane ilişkilere sahip ve liderliklerinin agresif politikaları, halklarının desteğini kaybetmelerine yol açabilir. Bu ülkeler, halklarının Rusya'ya karşı olumsuz bir tutum sergilememesi için dikkatli davranıyor.
Diğer yandan, Türkiye ve Arnavutluk gibi Müslüman ülkeler, NATO'nun Gazze Şeridi'ne yönelik tutumuna karşı çıkıyor ve bu nedenle ittifak içindeki tutumlarını bu şekilde ortaya koyuyorlar. Romanya ise, NATO'nun Moldova'nın ele geçirilmesi konusunda destek vermesini istiyor ancak bu taleplerine yanıt alamadıkları için deklarasyonu imzalamaktan kaçındılar.
NATO içinde Rusya'ya karşı daha sert bir tutum benimsemek isteyen ülkeler ile daha barışçıl ve diplomatik yollar arayan ülkeler arasındaki bu ayrışma, İttifak'ın geleceği hakkında önemli soruları gündeme getiriyor. NATO'nun, ortak bir düşmana karşı birleşmesi beklenirken, bu tür iç bölünmelerin uzun vadede nasıl sonuçlar doğuracağı merak konusu.
Rus uzmanlar, bu durumu NATO içinde Ukrayna'daki çatışmanın sona erdirilmesi gerektiği konusunda artan bir fikir birliği olarak değerlendiriyor. Ancak, bu fikir birliği, NATO'nun etkinliği ve dayanışması üzerinde nasıl bir etki yaratacak, bu sorunun cevabı belirsizliğini koruyor. İttifak, iç bölünmelerini aşarak ortak bir strateji geliştirebilecek mi, yoksa bu çatlaklar derinleşerek NATO'nun gücünü zayıflatacak mı, zaman gösterecek.
Sonuç olarak, "Ukrayna Deklarasyonu"na verilen tepkiler, NATO'nun içinde bulunduğu zorlukları ve bölünmeleri açıkça ortaya koyuyor. İttifakın geleceği, bu tür bölünmelerin nasıl yönetileceğine bağlı olacak. NATO'nun, üyeleri arasındaki bu farklılıkları nasıl aşacağı ve ortak bir strateji geliştirip geliştiremeyeceği, önümüzdeki dönemde dikkatle izlenecek bir konu olacak.
5. PYD-YPG ve NATO Müttefikliği
5.1. ABD'nin PYD-YPG ile İşbirliği ve Türkiye'nin Eleştirileri
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesinde PYD-YPG güçleriyle ilgili olarak ABD'nin tutumunu ve işbirliğini eleştirmiştir. Erdoğan, ABD'nin Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren PYD-YPG ile IŞİD'e karşı yürüttüğü işbirliğinin, NATO müttefikliği ruhuna aykırı olduğunu belirtmiştir. Türkiye, PYD-YPG'yi PKK'nın Suriye'deki uzantısı olarak görmekte ve bu örgütü terörist bir yapı olarak nitelendirmektedir. Dolayısıyla, ABD'nin bu gruplarla olan işbirliği, Türkiye'nin ulusal güvenlik çıkarlarına doğrudan bir tehdit olarak algılanmaktadır.
Erdoğan, NATO zirvesindeki açıklamalarında, "NATO'nun tespit ettiği iki temel tehditten biri olan terörizmle mücadelede müttefiklerimizden dayanışma bekliyoruz. Müttefiklik hukuku da zaten bunu gerektirir" diyerek, NATO'nun terörizmle mücadelede birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Türkiye'nin bu konudaki rahatsızlığı, müttefikler arasında güvenlik işbirliğinin zayıflamasına neden olabilecek bir faktör olarak öne çıkmaktadır.
5.2. NATO'nun Terörizmle Mücadelede Dayanışma Beklentisi
Başkan Erdoğan'ın NATO zirvesinde dile getirdiği bir diğer önemli konu, terörizmle mücadelede NATO müttefiklerinin dayanışma içinde hareket etmesi gerekliliğidir. Erdoğan, PYD-YPG ile kurulan ilişkinin ittifakın birliğine ve bütünlüğüne zarar verdiğini belirtmiş ve bu hatalı politikalardan vazgeçilmesi çağrısında bulunmuştur. NATO'nun terörizmle mücadelede kararlılıkla hareket etmesi, ittifakın temel değerleri ve güvenlik politikaları açısından büyük önem taşımaktadır.
Türkiye, terörizmle mücadelede NATO'nun daha etkin bir rol oynamasını ve müttefiklerin, terör örgütleriyle işbirliği yapmaktan kaçınmasını talep etmektedir. Erdoğan, bu konudaki görüşlerini açıkça ifade ederek, Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden unsurlar karşısında NATO'dan güçlü bir dayanışma beklediğini belirtmiştir. Bu tutum, Türkiye'nin terörizmle mücadelede kararlılığını ve müttefiklerinden beklentilerini yansıtmaktadır.
5.3. Sonuç
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO zirvesindeki PYD-YPG ve terörizmle mücadele konularındaki açıklamaları, Türkiye'nin ulusal güvenlik endişelerini ve NATO müttefiklerinden beklentilerini açıkça ortaya koymaktadır. ABD'nin PYD-YPG ile olan işbirliğine yönelik eleştiriler, Türkiye'nin bu konudaki hassasiyetini ve terörizmle mücadelede birlik ve beraberlik içinde hareket etme gerekliliğini vurgulamaktadır. NATO'nun terörizmle mücadelede daha etkin ve kararlı bir tutum sergilemesi, ittifakın bütünlüğü ve güvenliği açısından kritik öneme sahiptir. Türkiye'nin bu konudaki beklentileri, NATO'nun gelecekteki stratejik politikalarını şekillendirmede önemli bir rol oynayacaktır.
6. İkili Görüşmeler ve Türkiye'nin AB Üyelik Süreci
6.1. Macron ve Scholz ile Görüşmeler
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesi sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile ikili görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerde, Erdoğan'ın gündeminde Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi ve Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin canlandırılması konuları ön plandaydı. Erdoğan, Macron ve Scholz'a, Gazze'deki çatışmaların durdurulması ve İsrail'e baskı yapılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca, Türkiye'nin AB üyelik sürecinin yeniden hızlandırılması konusunda destek talep etti.
Türkiye'nin AB üyelik süreci, uzun yıllardır çeşitli zorluklar ve engellerle karşı karşıya kalmış durumda. Erdoğan'ın bu iki önemli AB lideriyle yaptığı görüşmeler, Türkiye'nin AB üyeliği konusundaki kararlılığını ve bu sürecin canlandırılması için uluslararası destek arayışını yansıtıyor. Macron ve Scholz ile yapılan bu temaslar, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini yeniden güçlendirme çabalarının bir parçası olarak değerlendirilebilir.
6.2. Diğer Liderlerle İkili Temaslar
Erdoğan, NATO zirvesi boyunca birçok liderle ikili görüşmelerde bulundu. Bu görüşmeler arasında Macaristan, Yunanistan, İtalya ve Ukrayna liderleriyle yapılan ikili temaslar öne çıktı. Erdoğan, ayrıca İngiltere'nin yeni başbakanı Keir Starmer ile de bir araya gelerek, Starmer'ı yeni görevinden dolayı tebrik etti. Bu görüşmeler, Türkiye'nin NATO içindeki pozisyonunu güçlendirme ve uluslararası işbirliğini artırma amacı taşıyordu.
Erdoğan, zirve sırasında ABD Başkanı Joe Biden ile de iki kez konuşma fırsatı buldu. Bu görüşmelerde, Türkiye'nin ABD'den F-16 tedarik süreci ve diğer ikili ilişkiler ele alındı. Erdoğan, Biden'dan bu sürecin yakın zamanda çözüleceğine dair söz aldığını belirtti. Bu temaslar, Türkiye'nin savunma alanındaki ihtiyaçlarını karşılama ve ABD ile stratejik ortaklığını güçlendirme amacını taşıyor.
Erdoğan'ın NATO zirvesi kapsamında gerçekleştirdiği ikili görüşmeler, Türkiye'nin uluslararası arenada etkin bir diplomasi yürütme çabasının bir parçasıdır. Bu görüşmeler, hem bölgesel sorunların çözümünde işbirliğini artırma hem de Türkiye'nin stratejik çıkarlarını koruma amacını gütmektedir. NATO zirvesi, Türkiye'nin dış politikada izlediği dengeli ve çok yönlü stratejiyi ortaya koyması açısından önemli bir platform sunmuştur.
6.3. Sonuç
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO zirvesindeki ikili görüşmeleri, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde aktif ve çok yönlü bir diplomasi yürüttüğünü göstermektedir. Macron ve Scholz ile yapılan görüşmelerde Gazze'deki durum ve AB üyelik süreci ele alınmış, diğer liderlerle yapılan temaslarda ise bölgesel işbirliği ve savunma konuları üzerinde durulmuştur. Bu görüşmeler, Türkiye'nin NATO içindeki rolünü ve uluslararası arenadaki stratejik konumunu pekiştirme çabasının bir parçasıdır. Erdoğan'ın bu temasları, Türkiye'nin dış politikada izlediği dengeleyici ve proaktif yaklaşımın bir yansımasıdır.
7. F-16 Tedarik Süreci ve Biden ile Görüşme
7.1. F-16 Tedarik Sürecinin Durumu
Türkiye'nin ABD'den F-16 savaş uçaklarının tedarik süreci, uzun süredir devam eden bir mesele olarak gündemde yer almaktadır. Bu süreç, Türkiye'nin savunma ihtiyaçlarını karşılamak adına stratejik önem taşımaktadır. Son gelişmeler, tedarik sürecinin rayına oturduğunu ve ilerleyiş sağlandığını göstermektedir.
Geçen yıl, Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine onay vermesinin ardından, ABD Kongresi tarafından uzun süredir bloke edilen F-16 ve modernizasyon kitleri satış projesine yeşil ışık yakılmıştı. Haziran ayında ise ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'nin F-16 savaş uçaklarını satın almak için teklif ve kabul mektubunu imzaladığını duyurdu. Bu adım, tedarik sürecinin ilerlediğine dair önemli bir işaret olarak kabul edilmektedir.
7.2. Biden’ın Sorunun Çözümüne Yönelik Sözü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO zirvesi sırasında ABD Başkanı Joe Biden ile gerçekleştirdiği görüşmelerde F-16 tedarik sürecini de ele almıştır. Erdoğan, Biden'dan bu konudaki sorunların yakın zamanda çözüleceğine dair güvenceler aldığını açıklamıştır.
Biden, Türkiye'nin F-16 tedarik süreciyle ilgili olarak "3-4 hafta içinde bu problemi çözeceğim" şeklinde bir taahhütte bulunmuştur. Bu sözler, Türkiye'nin savunma ihtiyaçlarının karşılanması için ABD ile yapılan görüşmelerin olumlu sonuçlandığını göstermektedir.
Erdoğan'ın bu görüşmeleri, Türkiye'nin stratejik ortaklarıyla savunma alanında işbirliğini güçlendirme ve tedarik süreçlerinin ilerlemesini sağlama çabalarının bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Türkiye'nin F-16 tedarik sürecinin rayına oturması, hem ülkenin savunma kapasitesinin artırılması hem de uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi açısından önemli bir adımdır.
8. 2026 NATO Zirvesi İstanbul'da
8.1. İstanbul’un Zirveye Ev Sahipliği Yapma Potansiyeli
2026 yılında düzenlenecek olan NATO Zirvesi'nin İstanbul'da yapılması önerisi, hem stratejik hem de sembolik açıdan önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. İstanbul, tarih boyunca önemli bir kültürel ve stratejik merkez olmuş, Avrupa ile Asya arasında köprü görevi görmüş bir şehirdir. Bu nedenle, şehrin zirveye ev sahipliği yapma potansiyeli oldukça yüksektir.
8.2. Stratejik Konum
İstanbul'un coğrafi konumu, hem Avrupa hem de Asya kıtalarına kolay erişim sağlayan bir avantaj sunmaktadır. Bu özellik, uluslararası liderlerin kolayca şehre ulaşabilmesini ve zirve süresince güvenlik, lojistik ve iletişim açısından etkin bir ortamın sağlanabilmesini mümkün kılar.
8.3. Altyapı ve Otel Kapasitesi
İstanbul, modern altyapısı ve geniş otel kapasitesi ile büyük uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapma yeteneğine sahiptir. Uluslararası zirveler için gerekli olan teknik altyapı, konferans merkezleri ve otel olanakları mevcuttur.
8.4. Tarihî ve Kültürel Zenginlik
İstanbul'un tarihî ve kültürel zenginlikleri, uluslararası liderlerin ve delegelerin şehri ziyaret etmelerini daha da cazip hale getirir. Zirve katılımcıları, şehrin tarihî mekânlarını ve kültürel mirasını keşfetme fırsatı bulabilirler.
8.5. Ekonomik ve Turistik Katkı
NATO Zirvesi'nin İstanbul'da yapılması, şehrin ekonomik ve turistik açıdan önemli bir katkı sağlamasını beklenmektedir. Zirve süresince artacak olan turizm hareketliliği, yerel ekonomiye canlılık getirecek ve şehrin uluslararası alanda tanınırlığını artıracaktır.
8.6. Sonuç
İstanbul'un stratejik konumu, geniş altyapısı, zengin tarihî ve kültürel mirası ile 2026 NATO Zirvesi'ne ev sahipliği yapma potansiyeli oldukça yüksektir. Şehir, uluslararası toplumun dikkatini çeken bir merkez olmasıyla birlikte, zirve sürecinde gerekli tüm gereksinimleri karşılayabilecek kapasiteye sahiptir. Bu durum, hem NATO ülkeleri arasındaki işbirliğini güçlendirecek hem de Türkiye'nin uluslararası arenadaki rolünü daha da güçlendirecektir.
9. Türkiye'nin Şangay Beşlisi Üyeliği Hedefi
9.1. Türkiye'nin Şangay İşbirliği Örgütü'ne Daimi Üyelik Hedefi
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son dönemdeki dış politika hedeflerinden biri, Şangay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) daimi üye olma arzusudur. Bu hedef, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerdeki rolünü genişletme ve bölgesel işbirliklerini güçlendirme çabasının bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. ŞİÖ, özellikle Orta Asya ve Çin ile ilişkilerde derinleşmeyi amaçlayan bir platform olarak önem kazanmaktadır.
9.2. Putin ve Xi Jinping ile Görüşmeler
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ŞİÖ üyeliği hedefi doğrultusunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile yaptığı görüşmeler, Türkiye'nin bu yöndeki adımlarını destekleme amacını taşımaktadır. Görüşmelerde, Türkiye'nin ŞİÖ'ye katılım süreci ve bölgesel istikrarın sağlanması üzerine ortak çıkarlar ele alınmıştır. Türkiye'nin bu platformda daimi üye olma süreci, hem ekonomik hem de stratejik işbirlikleri açısından önemli fırsatlar sunabileceği düşünülmektedir.
10. Sonuç
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın NATO Zirvesi'ndeki duruşu, Türkiye'nin bölgesel ve küresel meselelerdeki kararlılığını sergileyen önemli bir dönemeci oluşturmaktadır. Erdoğan'ın Gazze'deki durumla ilgili sert eleştirileri ve İsrail'e yönelik NATO işbirliğinin reddedilmesi yönündeki net tavrı, Türkiye'nin dış politikadaki belirleyici rolünü vurgulamaktadır. Ayrıca, Ukrayna krizi ve NATO'nun tutumu konusundaki görüşleri, Türkiye'nin bölgedeki istikrarı ve barışı destekleme çabalarının altını çizmektedir.
Erdoğan'ın ikili görüşmelerde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi için İsrail'e baskı yapılması çağrısında bulunması, Türkiye'nin insan hakları ve uluslararası hukuk ilkelerine bağlılığını gösteren bir adım olmuştur. Ayrıca, Erdoğan'ın F-16 tedarik süreci konusundaki görüşmelerde ABD Başkanı Joe Biden ile çözüm odaklı görüşmeler yapması, Türkiye-ABD ilişkilerindeki olası gelişmelere işaret etmektedir.
Türkiye'nin Şangay İşbirliği Örgütü'ne daimi üyelik hedefi ise, Türkiye'nin bölgesel işbirliklerini genişletme ve çok yönlü dış politika stratejilerini güçlendirme çabasının bir yansıması olarak öne çıkmaktadır. Bu hedef, Türkiye'nin uluslararası alanda etkinliğini artırma ve Asya-Pasifik bölgesindeki ekonomik işbirliklerini güçlendirme amacını taşımaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye'nin NATO Zirvesi'ndeki duruşu, ülkenin dış politikadaki aktif ve belirleyici rolünü vurgulayarak, bölgesel ve küresel barış ve güvenliğe katkı sağlama kararlılığını ortaya koymuştur. Bu çerçevede, Türkiye'nin gelecekteki dış politika adımları ve uluslararası işbirlikleri, hem bölgesel istikrar hem de küresel güvenlik açısından önemli bir referans noktası olacaktır.
NATO Zirvesi'nde tartışılan ve yayımlanan "Ukrayna Deklarasyonu", İttifak üyeleri arasında derin ayrılıkların varlığını açıkça ortaya koymuştur. İmza atmayan ülkelerin varlığı, NATO'nun Rusya'ya karşı tutumunda ortak bir yaklaşım geliştirmekte zorlanmasına ve İttifak'ın toplu gücünü zayıflatmasına potansiyel olarak katkı sağlayabilir. Bu durum, NATO'nun karar alma süreçlerinin ve üyeler arası dayanışmanın geleceği açısından önemli soruları gündeme getirmektedir.
İttifak, iç bölünmelerini aşarak ortak bir strateji geliştirebilme yeteneğine sahip olacak mı, yoksa bu çatlaklar İttifak'ın etkinliğini ve güvenlik politikalarının uygulanabilirliğini nasıl etkileyecek, gelecekteki süreçlerin nasıl şekilleneceği dikkatle izlenecek bir konudur. NATO'nun, üyeleri arasındaki farklılıkları nasıl yöneteceği ve ortak bir çerçeve içinde nasıl hareket edeceği, önümüzdeki dönemde stratejik bir öncelik olacaktır.
13 Temmuz 2024, Washington, D.C
Bakmadan Geçme





