• Haberler
  • Dünya
  • Prof.Dr.Ümit Yazıcıoğlu'nun Kaleminden: Kürt Sorununun Tarihsel Kökenleri ve Bölgesel Dinamikler, Rojava, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, İran'daki Durum ve Öcalan'ın Çözüm Önerileri

Prof.Dr.Ümit Yazıcıoğlu'nun Kaleminden: Kürt Sorununun Tarihsel Kökenleri ve Bölgesel Dinamikler, Rojava, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, İran'daki Durum ve Öcalan'ın Çözüm Önerileri

Kürt Sorununun Tarihsel Kökenleri Bu makale, 20 Ağustos 2024 tarihinde yayımlanan makalemin devamı niteliğindedir ve Kürt sorununun tarihsel kökenlerini ve bölgesel dinamiklerini derinlemesine incelemeye devam etmektedir.Özellikle Rojava, Kürdistan Bölges

Kürt Sorununun Tarihsel Kökenleri

Bu makale, 20 Ağustos 2024 tarihinde yayımlanan makalemin devamı niteliğindedir ve Kürt sorununun tarihsel kökenlerini ve bölgesel dinamiklerini derinlemesine incelemeye devam etmektedir. Özellikle Rojava, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, İran’daki durum ve Abdullah Öcalan’ın çözüm önerileri gibi kritik konular ele alınacaktır. Bu bağlamda, Kürt meselesinin bölgesel etkileri ve çözüm yolları üzerine kapsamlı bir analiz sunulacaktır.

5.1. Ulus-Devlet Modeli ve Milliyetçilik

Kürt meselesinin kökenlerini anlamak için Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve bu felsefenin dayandığı ulus-devlet modeli ile milliyetçilik anlayışına odaklanmak gerekir. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok etnikli yapısından farklı olarak, homojen bir ulus-devlet inşa etmeyi hedeflemiştir. Bu hedef, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşanan parçalanma ve dış müdahalelere karşı bir tepki olarak şekillenmiştir.

Cumhuriyet’in kurucu kadroları, yeni devletin temelini “Türk ulusu” kimliği üzerine inşa etme kararı almış ve bu kimliği devletin merkezine yerleştirmiştir. Ancak, bu süreçte Türk kimliğinin tanımı, yalnızca etnik Türklere değil, aynı zamanda Türkiye sınırları içinde yaşayan tüm halklara dayatılmıştır. Bu milliyetçilik anlayışı, etnik kimliklerin çeşitliliğini yok sayarak, tek tip bir ulusal kimlik oluşturma çabasına girmiştir. Kürtler gibi farklı etnik grupların bu kimlik altında asimile edilmesi amaçlanmış ve bu doğrultuda çeşitli baskıcı politikalar uygulanmıştır.

Bu milliyetçi yaklaşım, ulus-devlet modelinin doğal bir uzantısı olarak, devletin etnik ve kültürel çeşitlilik yerine homojen bir ulusal yapı oluşturma çabasıyla şekillenmiştir. Kürtler, bu modelde bir “tehdit” olarak algılanmış ve Kürt kimliği resmi olarak tanınmamıştır. Kürtçe, kamusal alanda yasaklanmış, Kürtlerin kültürel hakları göz ardı edilmiştir. Bu asimilasyoncu politikalar, Kürtlerin devlete olan bağlılıklarını zayıflatmış ve Kürtler arasında kimlik bilincinin güçlenmesine yol açmıştır.

Ulus-devletin bu tür homojenleştirici politikaları, Kürtlerin kendilerini devletin resmi kimliği ile özdeşleştirmelerini zorlaştırmış ve etnik farklılıkların bir sorun olarak algılanmasına neden olmuştur. Bu durum, Kürt meselesinin temelinde yatan en önemli faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin, Kürt kimliğini tanımamak ve yok saymak üzerine kurulu milliyetçi politikaları, Kürt meselesinin kök salmasına ve kronikleşmesine yol açmıştır.

5.2. Laiklik Politikaları ve Etnik Kimlikler

Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin bir diğer önemli ayağı olan laiklik politikaları da Kürt meselesinin kökenlerinde önemli bir rol oynamıştır. Cumhuriyet’in kurucu kadroları, dini kurumların ve dinin toplumsal yaşam üzerindeki etkisini sınırlamayı amaçlamış ve bu doğrultuda laiklik ilkesini benimsemiştir. Bu politikalar, devletin din ile ilişkisini yeniden tanımlamış ve dini etkilerin kamusal alanın dışına çıkarılmasını hedeflemiştir.

Ancak, laiklik politikaları uygulanırken, Kürtlerin dinsel ve etnik kimlikleri göz ardı edilmiş ve bu durum Kürtler üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Osmanlı döneminde din, Kürtler ile devlet arasındaki en önemli bağlardan biri olarak işlev görmüş, Türkler ve Kürtler arasındaki ortak İslam inancı, bu iki halkın birlikte hareket etmesine zemin hazırlamıştır. Cumhuriyet’in laiklik politikaları ise, bu ortak dini kimliği geri plana itmiş ve Kürtler arasındaki dini kimliğin yerini etnik kimlik almaya başlamıştır.

Laiklik politikalarının uygulanış şekli, Kürtler üzerinde daha da derin bir etki yaratmıştır. Devletin, dini semboller ve kurumları kamusal alandan uzaklaştırma çabası, özellikle muhafazakar Kürtler arasında ciddi bir hoşnutsuzluğa neden olmuştur. Kürtler, laiklik politikalarının bir parçası olarak anadillerinde ibadet etmelerinin engellenmesi ve dini liderlerinin etkisizleştirilmesi gibi uygulamalara maruz kalmışlardır. Bu durum, Kürtlerin laiklik politikalarına karşı bir direnç geliştirmesine ve bu direncin zamanla etnik temelli bir kimlik mücadelesine dönüşmesine yol açmıştır.

Laiklik politikaları, Kürtlerin dini ve etnik kimliklerini daha belirgin bir şekilde ifade etmelerine neden olmuş, bu da devlet ile Kürtler arasındaki gerilimi artırmıştır. Devletin laiklik uygulamaları, Kürtlerin yalnızca etnik kimliklerini değil, aynı zamanda dini kimliklerini de tehdit altında hissetmelerine yol açmıştır. Bu durum, Kürtler arasında etnik kimlik bilincinin artmasına ve bu bilinç üzerinden şekillenen bir muhalefetin doğmasına neden olmuştur.

5.3. Cumhuriyet Döneminde Kimlik Politikaları

Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren uygulanan kimlik politikaları, Kürt meselesinin temelini oluşturan unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyet, Türk ulusunu inşa etme sürecinde, farklı etnik kimlikleri dışlayan ve bu kimlikleri asimile etmeye yönelik politikalar benimsemiştir. Bu süreçte, Kürtler gibi etnik gruplar, Türk ulusunun homojen yapısı içinde eritilmeye çalışılmıştır.

1920’lerin sonlarından itibaren, Kürt kimliği üzerindeki baskılar daha da artmış, Kürtlerin kültürel hakları ve kimliklerini ifade etme özgürlükleri ciddi şekilde kısıtlanmıştır. Bu dönemde devlet, Kürtlerin kültürel varlıklarını ve kimliklerini ortadan kaldırmaya yönelik politikalar izlemiş, Kürtçe yer isimleri değiştirilmiş, Kürtçe yayınlar ve eğitim yasaklanmıştır. Bu politikalar, Kürtlerin kimliklerini kamusal alanda ifade etmelerini neredeyse imkansız hale getirmiştir.

Kimlik politikaları, yalnızca Kürtlerin kültürel haklarını ihlal etmekle kalmamış, aynı zamanda Kürtlerin siyasi temsiliyetlerini de kısıtlamıştır. Kürtlerin siyasal süreçlere katılımı engellenmiş ve Kürt kimliğini savunan siyasi partiler kapatılmıştır. Bu durum, Kürtlerin kendi kimliklerini koruma ve savunma yolundaki mücadelesini daha da güçlendirmiştir.

Cumhuriyet dönemi kimlik politikaları, Kürtler arasında bir direniş ve kimlik bilinci oluşturmuş, bu da Kürt meselesinin daha da derinleşmesine neden olmuştur. Kürtler, devletin asimilasyon politikalarına karşı kimliklerini koruma mücadelesine girmiş ve bu mücadele, zamanla bir etnik kimlik mücadelesine dönüşmüştür. Devletin bu baskıcı ve asimilasyoncu politikaları, Kürt meselesinin kronikleşmesine ve Türkiye’nin en büyük toplumsal sorunlarından biri haline gelmesine yol açmıştır.

Kürt meselesinin kökenlerini anlamak için, Cumhuriyet döneminde uygulanan milliyetçilik, laiklik ve kimlik politikalarını derinlemesine incelemek gerekmektedir. Bu politikalar, Kürt meselesinin yalnızca etnik bir sorun değil, aynı zamanda bir kimlik ve hak mücadelesi olduğunu göstermektedir. Sorunun çözümü için, bu politikaların doğurduğu sonuçları dikkate alan ve Kürt kimliğini tanıyan yeni bir yaklaşım geliştirilmelidir.

Bölgesel Dinamikler ve Kürt Meselesi: Rojava, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, İran’daki Durum ve Öcalan’ın Çözüm Önerileri

6.1. Rojava ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Üzerindeki Gelişmeler

Ortadoğu’daki gelişmeler, özellikle Rojava (Suriye’nin kuzeydoğusu) ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) üzerinde yaşanan değişimler, Türkiye’deki Kürt meselesini doğrudan etkileyen önemli bölgesel dinamiklerdir. Rojava’daki Kürtlerin 2012 yılından itibaren fiili bir özerklik kazanmaları, Kürt kimliğinin ve siyasi varlığının Ortadoğu’da daha görünür hale gelmesine yol açtı. Bu durum, Türkiye’deki Kürtler arasında benzer taleplerin dile getirilmesine zemin hazırlarken, aynı zamanda Türkiye’nin güvenlik endişelerini de artırdı.

Rojava’daki Kürtler, Suriye iç savaşı sırasında kendilerini savunmak ve bölgede kontrolü ele geçirmek amacıyla PYD (Demokratik Birlik Partisi) ve onun askeri kanadı YPG (Halk Savunma Birlikleri) aracılığıyla önemli kazanımlar elde ettiler. Bu bölgedeki özyönetim modeli, demokratik konfederalizm ilkelerine dayanıyor ve kadınların eşit temsiliyeti, yerel meclislerin güçlendirilmesi gibi demokratik uygulamalarla dikkat çekiyor. Rojava’daki bu gelişmeler, Türkiye’deki Kürt hareketi üzerinde de etkili oldu ve Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme haklarına yönelik taleplerini güçlendirdi.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ise, Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin 2003’te devrilmesinden sonra giderek artan bir özerklik kazandı. 2005’teki Irak Anayasası ile resmen tanınan bu özerk yapı, bölgesel ve uluslararası alanda tanınan bir siyasi aktör haline geldi. KBY’nin ekonomik ve siyasi başarısı, özellikle Türkiye’deki Kürtler için önemli bir model oluşturdu. Ancak, 2017’deki bağımsızlık referandumu, uluslararası destek eksikliği ve Irak hükümetinin sert tepkisi nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Bu gelişme, Kürtlerin uluslararası alanda bağımsızlık taleplerinin karşısındaki engelleri de gözler önüne serdi.

Türkiye, hem Rojava hem de KBY’deki gelişmeleri kendi ulusal güvenliği açısından tehdit olarak algıladı ve bu bölgelerdeki Kürt siyasi hareketlerine karşı sert politikalar izledi. Ancak, bu bölgelerdeki Kürtlerin kazanımları, Türkiye’deki Kürt meselesine dair tartışmaları derinleştirdi ve Kürtlerin kendi bölgelerinde daha fazla özerklik talep etmelerine yönelik eğilimleri güçlendirdi.

6.2. İran’daki Kürt Durumu

İran’da yaşayan Kürtler, Ortadoğu’daki diğer Kürt topluluklarına benzer şekilde uzun yıllardır kültürel, siyasi ve ekonomik hak talepleriyle mücadele ediyor. İran’ın otoriter yönetimi altında, Kürtler ağır baskılara maruz kalmakta ve etnik kimliklerini ifade etme konusunda ciddi kısıtlamalarla karşılaşmaktadır. İran Kürtleri, merkezi hükümetin baskıları nedeniyle silahlı direniş hareketlerine yönelmiş, özellikle PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) bu mücadelede öne çıkmıştır.

İran’da Kürtler, sadece kültürel haklar ve kimliklerini koruma mücadelesi vermekle kalmıyor, aynı zamanda ekonomik eşitsizliklerle de mücadele ediyorlar. Kürtlerin yaşadığı bölgeler, ülkenin geri kalanına kıyasla daha az gelişmiş durumda ve bu durum, İran Kürtlerinin merkezi hükümete karşı daha güçlü bir muhalefet geliştirmesine neden oluyor. İran, Kürtlerin bu direnişini sert askeri ve güvenlik önlemleriyle bastırmaya çalışsa da, Kürtler arasında kimlik bilinci giderek güçleniyor ve bu durum, Ortadoğu’daki Kürt meselesinin uluslararası boyut kazanmasına yol açıyor.

6.3. Abdullah Öcalan’ın Çözüm Önerileri

Kürt meselesinin çözümü için en çok tartışılan isimlerden biri de PKK lideri Abdullah Öcalan’dır. Öcalan, uzun yıllar boyunca Kürtlerin bağımsızlık mücadelesini yöneten bir figür olarak tanındı, ancak son yıllarda çözüm süreci için daha esnek ve kapsayıcı öneriler geliştirdi. Öcalan’ın geliştirdiği “demokratik konfederalizm” modeli, ulus-devlet yapısını aşan, yerel özerkliklerin ve doğrudan demokrasinin güçlendirildiği bir sistem öneriyor.

Öcalan’a göre, Kürt meselesinin çözümü, Kürtlerin sadece Türkiye’de değil, tüm Ortadoğu’da kendi kimliklerini özgürce ifade edebilecekleri bir siyasi düzenin kurulmasından geçiyor. Demokratik konfederalizm, merkeziyetçi olmayan, yerel yönetimlerin güçlendirildiği, çok kültürlü ve çok kimlikli bir sistem öngörüyor. Öcalan, bu modelin, sadece Kürtler için değil, Ortadoğu’daki tüm halklar için barış ve istikrarı sağlayabileceğini savunuyor.

Öcalan’ın önerileri, Türkiye’deki Kürtler arasında geniş bir destek bulurken, Türkiye devleti tarafından çoğunlukla tehdit olarak algılandı. Ancak, 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm sürecinde, Öcalan’ın bu önerileri tartışmaya açıldı ve belirli bir düzeyde destek buldu. Çözüm süreci sırasında, Öcalan’ın barış mesajları ve silahların bırakılması yönündeki çağrıları, Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözümüne yönelik umutları artırdı.

Ancak, 2015 yılında çözüm sürecinin sona ermesiyle birlikte, bu öneriler bir kez daha geri plana itildi ve Kürt meselesi yeniden şiddet sarmalına girdi. Buna rağmen, Öcalan’ın demokratik konfederalizm modeli, Kürt meselesinin çözümü için önemli bir fikir olarak gündemde kalmaya devam ediyor ve Kürtler arasında, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürtlerin haklarının tanınması için bir yol haritası olarak görülüyor.

6.4. Bölgesel Dinamiklerin Kürt Meselesine Etkisi

Ortadoğu’daki bölgesel dinamikler, Türkiye’deki Kürt meselesinin çözümünü doğrudan etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Rojava ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki gelişmeler, Kürtlerin Ortadoğu’daki siyasi varlıklarını güçlendirirken, İran’daki durum, Kürtlerin yaşadığı baskıları ve mücadelelerini daha da belirgin hale getirmektedir. Abdullah Öcalan’ın çözüm önerileri ise, Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözülmesi için bir zemin oluşturmaktadır.

Bu bölgesel dinamikler, Türkiye’nin Kürt meselesine daha kapsamlı ve uzun vadeli bir çözüm arayışını zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin, bölgesel aktörlerle işbirliği içinde, Kürtlerin taleplerini dikkate alan, özgürlükçü ve demokratik bir yaklaşım benimsemesi, Kürt meselesinin çözümünde kritik bir rol oynayacaktır. Türkiye’nin geleceği, Kürt meselesinin bölgesel ve küresel dinamiklerle uyumlu bir şekilde ele alınmasına ve bu doğrultuda yapıcı politikalar geliştirilmesine bağlıdır.

Gelecek hafta bu yazımın yedici bölümünü okuyacaksınız.

22 Ağustos 2024, Trier

Bakmadan Geçme