• Haberler
  • UNUTULDUYA GELEN GÜNLERİMİZ!

UNUTULDUYA GELEN GÜNLERİMİZ!

21-23 Eylül tarihleri arasında Tillo İlçemizde (Güneş Hadisesi Bilim ve Kültür Günleri) adı altında etkinlikler düzenleniyordu.Anlaşılan bu yıl unutulduya geldi.

21-23 Eylül tarihleri arasında Tillo İlçemizde (Güneş Hadisesi Bilim ve Kültür Günleri) adı altında etkinlikler düzenleniyordu. Anlaşılan bu yıl unutulduya geldi. 14 Eylül (Siirt’in Şeref Günü) de unutulduya gelmişti. Son gün (5 dakikada Beşiktaş) esprisini anımsatan bir kutlama ile geçiştiriliverdi. Oysa Siirt’in Şeref günü ilk yıllarda öylesine anlı-şanlı kutlanıyordu ki, 10-15 gün öncesinden hazırlıklara başlanır, Türkiye geneli için davetler yapılırdı. Amaç,  Siirt’i tanıtmaya katkı sağlamaktı.

(Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür)  deyimi boşuna söylenmemiştir. Bu bakımdan, bu gibi önemli tarihlerin kayıt altına alınmaları gerekir. Bunun için de bir kurumun bu gibi işleri kayıt altına alması zorunludur. Ki bu işlerle uğraşması gereken kurum da bellidir.

21-23 Eylül 2016’da düzenlenen (Tillo Bilim Günleri etkinlikleri)ni anımsayalım. Etkinlikler 21 Eylül günü Demokrasi Meydanında (Botan Efsanesi) Gösterisiyle start almış, geceye büyük bir katılım olmuştu. 22/23 Eylül günlerinde ise başta Marifetname adlı eserin müellifi İbrahim Hakkı Hazretleri olmak üzere Tillolu büyük zatların tanıtımı için etkinlikler düzenlenmişti.

Bilindiği gibi, Tillo’daki Güneş Hadisesi (yılın ilk güneşinin Hazret-i Fakirullah’ın başucuna düşmesi için kurulan mekanizma) Türbenin restorasyonu sırasında bozulmuş ve yapılan çalışmalara rağmen uzun yıllar yeniden kurulamamıştı. Eski Valilerimizden Sayın Musa Çolak’ın himmetleriyle bozulan mekanizma Prof. Dr. Cengiz Işık ve Ekibine yeniden yaptırılmış, böylece yılın ilk ışıklarının 21 Mart ve 23 Eylül günlerinde yeniden Hazret-i Fakirullah’ın türbesinin başucuna yansıması sağlanmıştı.

Yine Eski Valilerimizden Sayın Necati Şentürk’ün çabalarıyla Tillolu büyük zatlardan Sultan Memduh Hazretlerine ait

MAHZEN-ÜL ESRAR

adlı kitap, tercüme ettirilerek basımına başlanmıştı. Ancak, eserin bir kısmı (4 cilt) tercüme edilmişken, geri kalan kısmının akıbeti meçhul. Tillo Bilim ve Kültür Günleri denilince aklımıza ilk gelen haliyle bu eserin neden hala tamamlanmadığı, tamamlanıp, tamamlanmayacağı olmaktadır.  Daha o yıllarda etkinlikler çerçevesinde

MAHZEN-ÜL

ESRAR’IN

galasının da yapılacağı belirtilmişti.

Tillo’da, Tercüme ettirilerek bilim dünyasına kazandırılması gereken o kadar çok eser var ki. İşte, bu eserlerden sadece İbrahim Hakkı Hazretlerine ait olanlar:

“Tuhfet-ul Kiram”, “Nuhbet_ul Kelam”, “Meşarikul_Yuh”, “Sefine-i Nuh”, “Kenzu’l-Futuh”, “Definetu’r-Ruh”, “Ruhu’ş-Şuruh”, “Ülfetü’l Enam”, “Urvetu’l-İslâm”, “Hey’etü’l-İslâm”, “Ruz-Nâme”, “Seyr-u Süluk”, “Süluk-u Tarik i’l Fenâ”, “Lubb-ul Kulüb”.

Biz bu yıl (Tillo Bilim ve Kültür Günleri) etkinlikleri düzenlemeyi unuttuk ama öyle anlaşılıyor ki unutmayanlar var. Bugün İstanbul’dan gelen iş adamlarının 22/23 Eylül’de Siirt’te olmaları pek tesadüfi bir etkinliğe benzemiyor. Heyeti getiren Tillolu bir hemşerimiz (Sait Kılıç) olunca bu işte bir iş var demektir.

Bu yıl etkinlikler unutulduya gelmiş olsa bile bizim konuyla ilgili yine de bir önerimiz olacak. Bilindiği gibi TİLLO ismiyle müsemma bir yerdir. Tillo kelimesinin (

YÜKSEK RUHLAR)

anlamına geldiği söylenir ki, bu gerçekten öyledir. Tillo’nun tarihi çok eskilere dayanır. İslâm dininin ilk yüzyılından itibaren, bu bölge insanlarının hak dinine girdikleri bilinir. Bugün Türbesi Tillo’da bulunan

ŞEYH HAMZA EL KEBİR’LE

birlikte, İslâmiyet bu yerleşim alanına girmiş ve bugüne kadar varlığını idame ettirmektedir. İnşallah, kıyamet kopuncaya kadar da bunun böyle devam edeceği inancındayız.

Belki bir İbrahim Hakkı Hazretleri olmasaydı, bilim dünyasının Tillo’yu bilmek şansı olmayabilirdi. Ancak, İbrahim Hakkı Hazretlerinin özellikle “

MARİFETNAME

” adlı eseriyle Tillo’nun sanı dünyanın dört bir yanına yayılmıştır. Tillo’da, maneviyatta İbrahim Hakkı Hazretlerinden çok daha ileri derecede zatların yaşamış oldukları söylenebilir. Bu ilçenin kadim sakinlerinde öyle çok yazma eserler var ki, her biri birer eser-i atika hükmündedir. Ancak ilim dünyası bu büyük eserlerle yeni-yeni tanışmaktadır.  Tillo’da, elden ele dolaşan ve her an için kaybolma riski altında bulunan daha nice yazma eserler bulunmaktadır.

Biz inanıyoruz ki, bu eserlerin ortaya çıkarılabilmesi Siirt Üniversitesine bağlı  kurulacak bir araştırma merkezinin bir an önce kurulmasına ve faaliyete geçirilmesine bağlıdır. Bunun için de her ilçeye bir fakülte veya yüksek okul sloganıyla hareket eden Siirt Üniversitesi yetkililerini, Aydınlar (Tillo) İlçemizde biran önce bir

“Tillo Yazılı eserleri Araştırma Merkezi”

kurmaya davet ediyoruz. Şayet, böyle bir araştırma merkezi ve enstitüsü kurulursa, hiç şüpheniz olmasın, Tillo çok yakın bir süreç içinde, sadece Siirt’in ve Bölgemizin değil, Türkiye’nin parlayan yıldızı olacaktır. İşte o zaman,

İNANÇ TURİZMİNİN MERKEZİ DE SİİRT (TİLLO) olacaktır.

Şunu da vurgulayalım ki İbrahim Hakkı Hazretlerinin Üstadı İsmail Fakirullah Hazretlerinin türbesi için kurduğu ışık düzeneğinin restorasyon sırasında bozulması başlangıçta şer görülse bile aslında hikmetlere vesile bir olaydır.

İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından takribi 250 yıl önce

“Yeni yılda doğan ilk güneş, hocamın başucunu aydınlatmazsa, ben

o güneşi neyleyim.”

düşüncesiyle kurulan ışık sisteminin bozulmasında ne gibi hikmetler olduğunu kendimize göre anlatmağa çalışalım.

İsmail Fakirullah Hazretleri vefat ettiği zaman, talebesi İbrahim Hakkı tarafından yapılan türbede kurulan ışık düzeneği hele o yılların teknik imkanları düşünüldüğünde  geıçekten büyük bir olaydır. Ancak, büyük bir ihtimalle o yıllarda bu sistemin çalışma şekli konusunda kafa yoran olmamıştır. Hatta basit bir düzenek gibi algılanmıştır.

İbrahim Hakkı Hazretleri, Işık sistemini kurmak için Tillo’nun 3-4 Km. doğusundaki bir tepe üzerine kendi elleriyle bir duvar inşa etmiştir.  Ki bugün biz bu duvara ‘Kalet-ül Üstad’ diyoruz. Bu duvarda açılan 40x50 Cm boyundaki pencereden her yıl; gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart ve 23 Eylül günleri yeni doğan güneşin ilk ışınları, türbenin tümü kale duvarının etkisiyle gölgede kalırken, pencere boşluğundan geçip, türbe kulesinin (Kulet-ül Üstat) penceresine vurarak kırılmak suretiyle İsmail Fakirullah’a ait sandukanın baş tarafını aydınlatır, böylece yılın ilk güneşinin ışınları önce Üstadının başucunu aydınlıktan takribi 5 dakika sonra Tillo’ya düşerdi.

Aslında, 1960’lı yıllarda türbenin restoresi sırasında ışık sisteminin bozulması yine İbrahim Hakkı’nın Tevfizname’sinin başlangıcında söylediği:

HAK ŞERLERİ HAYR EYLER, ZANNETME Kİ GAYR EYLER, ARİF ONU SEYR EYLER, MEVLA GÖRELİM NEYLER , NEYLERSE GÜZEL EYLER

deyişindeki gibi hayırlara vesile olmuştur. Yani, şer gibi görünen bir işten hayırlar doğmuştur.

Türbe restore edildiği zaman ışık sistemi bozulmasaydı, böyle bir sistemin varlığından haberdar olanların sayıları gayet kısıtlı olacaktı. Ne zaman ki türbe restore edilmek üzere yıktırıldı ve ışık sistemi tutturulamadı, ışık sisteminin bir hendese harikası olduğu ortaya çıktı, önemi anlaşıldı. 1960’lı yıllardan, 2010’lu yıllara kadar, restorasyon sırasında bozulan ışık sisteminin yeniden kurulmasına çalışılmış,  hesaplar bir türlü tutturulamamıştı. Ta ki Prof. Cengiz Işık ve ekibi işi omuzlanıncaya kadar.

Restorasyon sırasında bozulduğunun anlaşılmasından sonra, mevcut teknik imkânlara rağmen ancak 50 yıl sonra ışık sistemine işlerlik kazandırılabilmesi, 250 yıl öncesinin imkânlarıyla böyle bir sistemin kurulmuş olmasının önemi daha iyi ortaya koymuştur.

50 yıllık süre zarfında Işık sistemine yeniden işlerlik kazandırılması için yapılan çalışmalar, sık-sık gündeme gelmiş, ilk yıllarda gazeteler, radyolar konuyu işleyerek kamuoyunu bilgilendirmişler, televizyonların da hayatımıza girmesiyle ışık sistemi daha da yaygın bir şekilde kamuoyunun malumu olmuştur.

Restorasyon sırasında ışık sistemi bozulmasaydı, bu derece dal-budak salmaz  dolayısıyla böylesine geniş bir şekilde kamuoyuna da malolmazdı. Yeniden işlerlik kazandığına göre, şimdi ben şahsen: (İyi ki restorasyon sırasında bozulmuştu da, bu sayede kamuoyunun geniş bir kesimi tarafından böyle bir sistemin varlığı öğrenildi) demeğe başladım.

Evet, restorasyon sırasında ışık sisteminin bozulması ŞER gibi görünen bir durumdu. Amma İbrahim Hakkı Hazretlerinin buyurduğu gibi ŞER gibi görülen bir durumun, hayırlı bir sonucu olduğu ortada. Tillo’daki ışık sistemi bugün hemen her kesim tarafından duyulmuşsa, bunda bozulmasından, sonra yeniden kurulması için yapılan çalışmaların sık-sık kamuoyuna yansıtılmasının büyük etkisi olmuştur.

Ve yarın 23 Eylül. 23 Eylül’ün bir özelliği, gece ve gündüzün eşit olduğu gün olmasıdır. Yarın, asıl konuşulması gereken konulardan biri de gecenin ve gündüzün eşit olduğu günlerin (21 Mart- 23 Eylül) İbrahim Hakkı Hazretleri’nin 3 asır önce kurduğu mekanizmayı anımsamak olmalıdır.

İbrahim Hakkı Hazretleri bilindiği gibi aslen Erzurumludur ve 1701 yılında Dünyaya gelmiştir. Tillo’nun kanaat önderlerinden Kadiri Şeyhi İsmail Fakirullah Hazretlerinin şakirtlerinden Osman Efendi’nin oğludur.

9 yaşlarında geldiği Tillo’da Hazret-i Fakirullah’ın dergahında kalmış feyz ve terbiye almıştır. Birçok önemli merkezleri gezen İbrahim Hakkı Hazretleri, Padişah Mahmut döneminde davet edildiği İstanbul’da saray kütüphanesindeki eserlerden yararlanarak

(MARİFETNAME)

adındaki ansiklopedik değeri haiz eserini yazmıştır.

70’e yakın eseri bulunan İbrahim Hakkı Hazretleri bu eserlerinde jeolojiden astronomiye, fizyolojiden psikolojiye kadar pek çok konuları işlemiş, böylece,  Müslüman ilim adamlarının, asrın bütün ilimleriyle ilgilenmeleri gerektiğini bizzat tatbik ederek ortaya koymuştur.

Bu olaydan asıl çıkarılması gereken ders, Müslümanların ilimle uğraşmaları gereğidir. Yoksa 21 Mart-23 Eylül tarihlerinde doğan güneşin ilk ışınları İsmail Fakirullah Hazretlerinin türbedeki sandukasının başucuna vurmuş vurmamış, bunun maddi, hatta manevi açıdan hiçbir önemi yoktur. Bu olaydan alınması gereken asıl mesaj, Müslümanların ilme vermeleri gereken değerdir. İlmin her dalıyla uğraşmaları gerektiğidir.

Sonuç itibarıyla 1735’li yıllarda İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından kurulan bir mekanizmanın, 1960 yılında yapılan restorasyon sırasında bozulması ve defalarca denenmesine rağmen, ancak 2011 yılında yeniden kurulabilmesi elbette ki düşündürücüdür. Bundan alınacak ders, gerçek bilim adamlarının, pozitif ilim dallarını ihmal etmeyen bilginler olduklarıdır.

Bir başka deyişle

(ÂLİM)

denilince aklımıza sadece

DİN ADAMI

gelmesin. Bana sorarsanız, yarın (ÂLİM) olarak nitelendirilecek bir isim söyle denilirse, cevap olarak NOBEL ÖDÜLLÜ AZİZ SANCAR’DIR derim.

Önemli günleri unutmamak ve geçiştirmemek temennilerimizle…

Bakmadan Geçme