- Haberler
- (YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!)
(YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!)
Zaman, namaz ehlinin, şeyhlerin, mollaların, hacı-hoca ve dini bütün geçinenlerin zamanı! Gerçekten böyle olanlara ve ALLAH RIZASI için eskiden beri böyle yaşayanlara elbette ki hürmetimiz, muhabbetimiz vardır.Amma, sonradan yetmelere ve mevcut ortamdan k
Zaman, namaz ehlinin, şeyhlerin, mollaların, hacı-hoca ve dini bütün geçinenlerin zamanı! Gerçekten böyle olanlara ve
ALLAH RIZASI
için eskiden beri böyle yaşayanlara elbette ki hürmetimiz, muhabbetimiz vardır. Amma, sonradan yetmelere ve mevcut ortamdan kendilerine pay çıkarmak isteyenlere karşıyız. Hazret-i Mevlana’nın
“Ya olduğun gibi
görün, ya göründüğün gibi ol”
özdeyişini rehber etmek lazım. Maalesef,
“Zaman bunu gerektiriyor!”
denilerek oldukları gibi görünmeyenler var.
Toplumlar ne çekmişlerse hep
“olduğu gibi görünmeyen ve göründüğü gibi
olmayanlardan”
çekmiştir. Bu konuyla ilgili bir anekdotla yazımızı noktalayacağız:
Peygamber olmak yanında Dünya hayatında da sultanlıkla sınanan ve bütün varlıkların dillerini bilmek gibi bir hünerle tezyin edilmiş olan Hazret-i Süleyman
(Peygamberimize, O’na ve cümle peygamberlere salat ve selâm olsun)
döneminde bir
LEYLEK
huzuruna girerek meclisinde bulunan bir sofuyu işaret etmiş ve bu sakallı kişi tarafından bacağının kırdığını şikâyet ederek adalet istediğini söylemiş!
Bunun üzerine Hazret-i Süleyman:
-Şikâyetinin gerçek olduğu tahakkuk ederse, kısas olarak ayağını kıran kişinin ayağını kırarız
buyurmuş. Leylek itiraz etmiş ve yaşadıklarını özetleyerek:
-Çayırlıkta geziniyordum. Bu sofu geldi. Elindeki bastonu sallıyordu. “Bana bir şey yapmaz. Neticede Sakalı Sofu adam” dedim, kaçmadım. Ama bir baktım ki, bastonunu fırlattı. Ayağımı kırdı. Şimdi, ayağını kırmak yerine sakalını kestirin ve bir daha da sakal bırakmasını yasaklayın ki Ben sakalına kandım, başkaları kanmasın!
Evet, kıssada olduğu gibi, her gördüğümüz sakallıya kanmayalım…
ANEKDOT
Hac görevlerini ifa edip, Şehre dönenleri ziyaret etmek Şehrimizin geleneklerindendir. Yine, hemşerilerimizin kutsal görevlerini ifa edip, döndükleri geçmiş bir yılda, Şehrimizin ileri gelenlerinden biri de, defalarca ifa ettiği Hac görevini bir kere daha ifa edip dönmüş.
O yıllarda, küçük olan ve hemen hemen herkesin birbirini tanıdığı Şehrimizde Hacı sayısı da oldukça azmış. Bu bakımdan, Şehrin eşraf takımı, hacıları ziyaret ederek tebrik eder, getirdikleri Zemzem sularından içer ve
RAVDAYI TUTTUKLARI
ellerinin içini öperek dualarını isterlermiş.
Hac görevini ifâ ederek dönen tüm hacıları teker-teker ziyaret edenler arasında yine o yıllarda tasavvuf ilmiyle meşgul ve meşhur bir zat varmış. Ziyaretlerinden birini de Hac görevini defalarca ifa etmiş olan zatın da evine yapmış.
Hacca yedinci defa gidip gelmiş olmaktan dolayı gayet mağrur bir görüntü sergileyen hacı, kendi oğlundan, ziyaretine gelmiş olan mutasavvıf için Zemzem suyu getirmesini istemiş. Ama isterken gururlu bir ifadeyle:
-
Eski bardaklarda getirme! Bu yedinci gidişimde getirdiğim Zemzem suyu bardaklarıyla getir. Şeyh Efendiye, yeni bardaklarımızla ikram yapalım!
demiş.
Adamın, asıl amacının Hacca yedinci defa gittiğini vurgulamak ve bununla gururlanmak olduğunu hisseden mutasavvıf, ziyaret dönüşü beraberindekilere:
-
Yazık! Bir tek cümle ile yedi haccının sevabını da kaybetti. Keşke, bir tek defa Hacca gitseydi de, böyle gururlanmasaydı!
demiş…
Bakmadan Geçme





