- Haberler
- YAĞMURLA İLGİLİ BİRKAÇ ANEKDOT!
YAĞMURLA İLGİLİ BİRKAÇ ANEKDOT!
Mevsim yağışları kendilerini iyiden iyiye hissettirmeğe başladı.Önümüz kış.
Mevsim yağışları kendilerini iyiden iyiye hissettirmeğe başladı. Önümüz kış. Bundan sonra yağışlı havalara kendimizi alıştırmalı, şemsiyelerimizi her an için hazır etmeliyiz. Mevsim yağışları başlarken, yağmurla ilgili birkaç anekdotu anımsatıp, geçim sıkıntısı çeken okuyucularımızı bir nebze olsun gülümsetelim istedik. İşte o anekdotlar:
***
Geçmiş yıllarda, şiddetli bir bahar yağmuruna tutulan Siirtli, yağmurdan fazla etkilenmemek için adımlarını hızlandırmışken, önünden geçtiği iş yerinin dostu olan sahibi koşmuş, eline bir şemsiye tutuşturmuş. Tabii, yağmurdan ıslanmamak için kendisine uzatılan şemsiyeyi teşekkür ederek alan yağmurzede, gideceği yere gitmiş ve bilahare şemsiyeyi götürerek yine teşekkürle sahibine iade etmiş.
Ancak, asıl ŞEMSİYE MUHABBETİ ondan sonra başlamış. Şemsiye sahibi, gördüğü her yerde ve müteaddit defalar:
-O gün sana şemsiyeyi yetiştirmeseydim, sucuk gibi ıslanacaktın, ha!diyormuş. Şemsiye sahibinin, bir, iki değil belki on, yirmi defa ŞEMSİYEYİ verdiğini anımsatması, artık, adamcağızın canına tak etmiş. Bir gün, bir parkta oturmuş, arkadaşlarıyla sohbet ederken, ŞEMSİYEYİ veren dostu gelmiş, yanlarına oturmuş. Sözü döndürmüş, dolaştırmış, yine şemsiyeye getirerek belki otuzuncu defa:
-O gün sana şemsiyeyi vermeseydim, sucuk gibi ıslanacaktın ha!demiş.
Kafasının tası atan şahıs, elbiseleriyle parkın havuzuna atlamış ve sırılsıklam bir şekilde havuzdan çıktıktan sonra, ŞEMSİYE SAHİBİNE söylemiş:
-Allah aşkına, yeter artık bu ŞEMSİYE MUHABBETİ! O gün, ne kadar ıslansam bu kadar ıslanır mıydım!
Siz, siz olun da, yaptığınız büyük, küçük hiçbir iyiliği başa kakmayın. Aksi takdirde ŞEMSİYEYİ ALAN ŞAHIS GİBİ muhatabınızın canına tak eder, cevabınızı da alırsınız!
***
Yağmurlu bir günde, yolda karşılaştığı Bektaşi meşrep Siirtliye bir dostu adet yerini bulsun diye sormuş:
-Nasılsın, iyi misin, ne var ne yok!
Bizim ki Cevap vermiş:
-Nasıl olacağım. Ayakkabım su çekiyor, evin damı akıyor, Pencerenin camı kırık, odunlar yaş, sobayı yaksam duman tütüyor! Cepte ekmek alacak param yok! Daha ne olsun!
***
Şiddetli bir yağmur yağarken, Nasrettin Hoca Merhum evinin penceresinden gelip geçenleri, ıslanmasınlar diye koşuşanları seyrediyormuş. O sırada dostu olan biri de ıslanmamak için koşar adımlarla evine doğru gidiyormuş. Hoca, muziplik olsun diye pencereyi açarak seslenmiş:
-Neden böyle koşuyorsun? Yağmur, rahmettir. İnsan Allah’ın rahmetinden kaçar mı?
Hocanın muzipliğini ciddiye alan dostu biraz da utanarak, hızını kesmiş, yağmurun altında yavaş-yavaş yol almağa başlamış. Tabii, eve varıncaya kadar da sırılsıklam olmuş.
Bir gün aynı dostu, yağmurlu bir günde kendisi pencerenin önünde oturup gelip geçenleri seyrederken, bir de ne görsün, Hoca hızlı adamlarla değil, koşarak eve doğru gitmiyor mu. Hemen pencereyi açarak Hoca’ya seslenmiş:
-Hoca, Hoca! Allah’ın rahmetinden kaçmağa utanmıyor musun?
Nasrettin Hoca gülerek cevap vermiş:
-Ben, Allah’ın rahmetinden kaçmıyorum. Bilakis, Allah’ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum!
***
Nasrettin Hoca bir gün yakın köylerde oturan kızlarını ziyarete gitmiş. Hocanın hal hatır sorduğu kızlarından kocası çiftçi olanı:
-Sorma Baba, tarlaya buğdayları ektik. Daha rahmet düşmedi. Yağmur yağmazsa, bu gidişle Anam ağlayacak! demiş.
Nasrettin Hoca, diğer kızının evine gitmiş. Gittiği ikinci kızının kocası ise toprak testiler üretiyormuş. Hoca, ona da halini hatırını sormuş. Kızı:
-Baba, kocam yüzlerce testi yapıp kurusunlar diye güneşe koymuş. Allah korusun yağmur yağarsa, testilerin hepsi gidecek. Anam ağlayacak! diyerek durumlarını anlatmış.
Akşam saatlerinde eve dönen Hoca’ya Hanımı sormuş
-Hoca, kızların durumları nasıldı?
Hoca cevap vermiş:
-Sen ağlamaya başla. Çünkü yağmur yağsa da, yağmasa da ağlayacaksın!
***
Bol ve bereketli yağışlar dileyerek yazımızı noktalıyoruz…
Bakmadan Geçme





