• Haberler
  • YARGI REFORMU VEYA GÖĞE ÇEKİLEN ADALET!

YARGI REFORMU VEYA GÖĞE ÇEKİLEN ADALET!

Yargı reformuyla ilgili açıklamalar, yüreklere su serpse de asıl olan elbette yasaların işleyişidir.İnsanlar medenileşti, yeryüzüne adalet geldi deniliyor amma, Dünyada adalet namına gelen bir şey yok.

Yargı reformuyla ilgili açıklamalar, yüreklere su serpse de asıl olan elbette yasaların işleyişidir. İnsanlar medenileşti, yeryüzüne adalet geldi deniliyor amma, Dünyada adalet namına gelen bir şey yok. Ne Birleşmiş milletlerin varlığı, ne Lahey Adalet Divanı ne başka kuruluşlar, adaleti tesise kâfi gelmedi ve gelemez! Dünya kurulalı beri kuvvetliler, zayıfları ezmekte; zenginler, fakirleri sömürmekte! Bu durum kişi bazında olduğu gibi, ülkeler bazında da böyledir. Hele asrımızda sözün tam anlamıyla ADALET GÖĞE ÇEKİLMİŞ GİBİ…

21. asrın dünyasında ABD adı verilen bir süpür güç var. Bu süper güç, dünyaya adaleti yayacağı ve demokrasiyi kurumsallaştıracağı iddiasıyla ortalığı yıkıp, yakmakla meşgul. Doyumsuz ihtirasları yüzünden özellikle Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiş bulunuyor.

Dünyada zaman – zaman adaleti tesis etmek isteyenler olmuştur. Geçmişte adaletle şöhret bulan Halifeler, Padişahlar, Krallar bulunmuştur. Ancak, bu istisna durumlar dışında, adaleti katleden zalimlerin egemenliği her zaman için kendisini hissettirmiştir. Firavunlar, Nemrutlar, Hamanlar, Karunlar ve diğer zalimler maalesef günümüzde değişik adlar altında varlıklarını sürdürmektedirler.

Söz yargı reformundan açılmışken içimden geldi, tarihi bir anekdotu anımsatarak okuyucularımla paylaşmak istedim. İkisi de adaletleriyle ün bulmuş tarihi iki şahsiyet. Biri Kisra Kralı Nuşirevan, diğeri Müslümanların ikinci Halifesi Hazret-i Ömer. Adaletleriyle nam kazanmış bu iki tarihi şahsiyet arasında, bir bağ mevcuttur. İşte, bu bağı kanıtlayan anekdotu sunarak, adaletin önemine vurgu yapacağız. Hazret-i Ömer Halife ve Muaviye Şem Valisiyken yaşanan anekdotu nakledelim. Kararı siz veriniz:

Muaviye Şam’da yapılacak bir camii için, camiin bitişiğinde bir Yahudi’ye ait arsayı istimlâk etmek ister. Yahudi, arsasını parasıyla da olsa camiye vermek istemez. Ancak, Muaviye, arsanın değerinin üzerinde de bir ödeme yaparak bugünkü kamulaştırma yasası gibi, Yahudi’nin arsasını cami için satın alır.

Yahudi, adaletiyle nam bulmuş olan Halife Hazret-i Ömer’e durumu şikâyet etmek için Medine’ye gider. Hazret-i Ömer’i sorar. O saatlerde, Hazret-i Ömer’in mutadı veçhiyle Medine’nin varoşlarındaki bir ağacın altında uyumakta olabileceği belirtilir. Yahudi, tarif edilen yeri bulur. Hazret-i Ömer gerçekten bir ağacın altında uyuyor gibi görünmektedir. Ağacın altındaki şahsa bakan Yahudi, yamalı elbiseli, çok sade bir görünüşü olan Hazret-i Ömer’i, içinden Şam’da debdebeli bir saltanat sürmekte olan  Muaviye ile kıyaslar ve kendi kendine:

-Ağacın altına uzanmış, bu elbiseleri yamalı, kişi, Muaviye’ye ne yapabilir!

Düşüncesine kapılarak uzaklaşmak ister. Ancak, baş gözü kapalı, gönül gözü açık Hazret-i Ömer o anda uzandığı yerden doğrulur ve gitmek üzere olan Yahudi’ye seslenir:

-Söyle bakalım ey yabancı, dileğin nedir?

Yahudi, gerçeği saklamak istese bile, Hazret-i Ömer:

-Doğruyu söylediğine beni ikna etmezsen, seni cezalandırırım!

diyerek gelişinin gerçek sebebini ve şikâyetini söyletir. Yahudi’nin meramını öğrenen Hazret-i Ömer, bunun üzerine bir kemik parçasına:

“Ene adilun min

Nuşirevan!”

cümlesini yazar ve Muaviye’ye götürmesini söyler. Bu mesajı Muaviye’ye götürmemesi durumunda, kendisini cezalandıracağını özellikle ve özerine basa, basa tekrarlar.

Yahudi, çar naçar aldığı mesajı Şam Valisi Muaviye’ye götürür. Muaviye, Yahudi’nin elinden Hazret-i Ömer’den geldiği belirtilen mesajı içeren kemiği alıp okuyunca sapsarı kesilir ve titremeğe başlar. Yahudi’ye:

-Yeter ki şikâyetini geri aldığını giderek Hazret-i Ömer’e arzet. Arsanı istimlâkten vazgeçtim!

der.

O ihtişam sahibi Muaviye’nin kemik üzerine yazılmış bir cümleden nasıl olur da böyle korktuğunu merak eden Yahudi,  Muaviye’ye:

-Eğer, bu korkunun sebebini ve aldığın mesajın mahiyetini anlatırsan, arsamı kendi dileğimle ve bedelsiz olarak cami inşaatı için bağışlayacağım

deyince, Muaviye anlatmağa başlar:

-Devr-i cahiliyede ben ve Ömer, birlikte ticaret yapardık. Bir gün yine bir ticaret kervanıyla birlikte Kisra’ya gitmiştik. Ömer’in çok güzel bir atı vardı. Kisra’nın veziri, aynı zamanda Kayınbiraderi olan bir şahıs, Ömer’in atını satın almak istedi. Ömer satmak istemeyince, zorla aldı amma, değerinin üzerinde bir ödeme de yaptı. Ancak, şikâyet etmek için bir yolunu bulup Ömer’le birlikte adaletini duyduğumuz Kisra Kralı Nuşirevan’ın huzuruna çıktık. Biz Arapça konuşuyorduk. Nuşirevan ise Arapça bilmiyordu. Bunun için yine kendi adamlarından birini tercümanlık etmek üzere huzuruna çağırttırdı. Biz, şikâyetimizi söylüyorduk, tercüman da güya Kral’a sözlerimizi tercüme ediyordu.

Konuşmalarımızın sonunda Nuşirevan her birimize birer kese altın verdi. Tercüman da bize

“haydi parayı alıp da gidin!”

dedi. Biz, keseleri almadık ve atımızı istediğimizi tekrarladık. Nuşirevan bir şeylerin döndüğünü hissetmiş olacak ki, başka bir tercüman çağırttı. Yeni Tercümana derdimizi anlattık. O da Nuşirevan’a gerçeği olduğu gibi anlattı. Meğer ilk tercüman, Kisra’nın kayınbiraderi de olan vezirini korumak için yanlış tercümede bulunmuş, yardım istemek için huzuruna çıktığımızı söylemiş.

Durumu anlayan Kisra bunun üzerine derhal alınan atın getirilerek iade edilmesi emrini verdi. Ancak, tercümanı aracılığıyla bize bir ricada bulunarak:

-Biliyorsunuz Şehrin iki kapısı var. Kisra’dan ayrılırken, her biriniz bir kapıdan çıkın, Şehrin dışında istediğiniz yerde birleşip yolunuza devam ediniz!

dedi.

O an için sebebini pek anlayamamıştık. Ama verilen emri yerine getirmemiz gerekiyordu. Birimiz doğu kapısından, birimiz de batı kapısından Şehri terk ederek, buluşma yerine geldik. İkimizde de büyük bir heyecan vardı. Birbirimize:

-Ne gördün, ne gördün!

diyerek hayretimizi dile getirdik. Terk ettiğimiz kapıların birinin üzerinde Nuşirevan’ın veziri ve kayınbiraderinin, diğerinde ise tercümeyi saptıran kişinin idam edilmiş cesetleri asılıydı.

Yahudi’ye, bu anekdotu anlatan Muaviye, sözlerine devamla şöyle konuştu:

-Hazret-i Ömer’in bana gönderdiği mesaj gayet açık. “Zorla aldığın arsayı geri ver, yoksa seni astırırım!” demek istiyor…

İşte, demokrasi kelimesinin bilinmediği yargı reformu denilen bir olgunun olmadığı çağlara ait örnek adalet anlayışı…

Bakmadan Geçme