22 Ağustos 2019'da Hacire Akar isimli bir kadın, oğlu Mehmet Akar'ın HDP'nin aracılığıyla PKK'ya katıldığını söyleyerek, HDP Diyarbakır İl Binası önünde oturma eylemi yapmıştı. Akar'ın oğlu iki gün sonra geri dönünce bir grup anne,
3 Eylül
'de HDP önüne gelerek oturmaya başladılar. O günden bu güne eylem yapan annelerin ve ailelerin sayıları devamlı artış gösterdi. Siirtli annelerden de eyleme katılanlar oldu. 3 Eylül 2022 itibarıyla annelerin eylemleri 5’inci yılına girecek. Ancak, dağa götürülen çocukların büyük çoğunluğundan ses sedâ yok.
Türkçede
(Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar)
şeklinde söylenmiş bir atalar sözümüz vardır. Gerçekten de bu böyledir. Diyarbakır’da, çocukları bir şekilde kandırılarak PKK tarafından dağlara kaçırıldıkları iddiasıyla annelerin 3 Eylül 2019’dan bu yana HDP İl Binası önünde başlattıkları oturma eylemi devam ediyor.
(Yanık olur anaların yüreği)
şeklinde söylenegelen bir de türkümüz olduğunu anımsatarak, yorumumuza devam edelim.
Hani, ÜÇ DİLLİ SİİRT’İZ YA! İstedik ki, 3 Eylül 2019’dan bu yana oturma eylemi düzenleyenleri kutsayalım. Türkçe olan
(ANNE)
kelimesinin Kürtçe karşılığı
(DADE)dir.
Arapçası ise
(IMMİ)
demektir. Yani feryat eden kadınları
(ANNELER, DADELER ve IMMİLER) olarak vasıflandırabiliriz.
Gerçekten, türkülerimizde olduğu gibi
ANNELERİN YÜREKLERİ YANIK
OLUR.
Bu bakımdan, annelerin seslerine kulak vermek gerekir. Siirt’imize ait annelerin yanık yüreğini anlatan bir anekdot vardır. Yeri gelmişken anekdotu naklederek, ne demek istediğimize açıklık getirelim.
Öyle anlatılır ki, gencin biri, bir kıza âşık olmuş. Âşık olduğu kız, sevgisini ispat etmesi için gence şart koşmuş ve demiş ki:
-Eğer anneni öldürür ve ciğerini bana getirirsen, bana âşık olduğuna inanacağım ve ancak o zaman seninle evleneceğim!
Aşkı galebe çalan genç de, kızın dediğini yapmış. Zavallı, masum annesini öldürerek ciğerini sökmüş ve bir torbaya koyarak sevdiği kıza götürmek üzere yola koyulmuş. Genç, gece karanlığında bir sokaktan geçmekteyken ayak sesleri duyulmuş. Bu sırada annesinin torbadaki ciğerinden de bir ses yükselmiş:
-Aman oğlum, torbayı elinden bırak ve uzaklaş. Gelen bekçiler seni yakalamasın!
Annelerin yüreklerinin çocukları için ne denli attığının delili olmak üzere anlatılan bu anekdotu naklettikten sonra, şimdi biz de diyoruz ki, birileri bu durumu istismar ederek kullanmak istiyor olsa bile
DİYARBAKIRLI ANNELERİN BU FERYATLARI YÜREKTEN GELEN BİR FERYATTIR. ANNELERİN FERYATLARINA KULAK TIKAMAMAK GEREKİR!
SURİYE’NİN KURTULUŞ SAVAŞI!
Suriye, 2011 yılından beri işgal altındadır. Bugün Suriye topraklarında bulunan ABD, Rusya, YPG, PKK ve hatta Türkiye bile işgalci konumundadırlar. Suriye, Birleşmiş Milletler yasasına göre bağımsız, bağlantısız bir devlettir. Gerçeği söylemek gerekirse, Beşşar Esad’ın verdiği de bir kurtuluş savaşıdır. Bu bakımdan, kurtuluş mücadelesi vererek bağımsızlığını kazanmış bir ülke olarak, bizim Esad’a karşı değil, O’nun yanında yer almamız gerekirdi.
Maalesef, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN (YURTTA SULH, CİHANDA SULH) ilkesini unutarak, sözde CİHATÇI bir kalıba giren ve (CUMA GÜNÜ EMEVİ CAMİİNDE CUMA NAMAZI KILACAĞIZ) diyen hayalperestler yüzünden Suriye bataklığına saplanmış bulunuyoruz!
Suriye, sözün tam anlamıyla bir bataklıktır. Bataklıkların bariz özellikleri, içlerine saplananların çırpındıkça daha da batmalarıdır. İşin gerçeği şu ki (Büyük Ortadoğu Projesi) adı altında oynanan oyuna geldik, bu oyunun bir parçası olduk. Esad’ı düşman ilan ederek, ABD’nin senaryosu olan Büyük Ortadoğu Projesinin değirmenine su taşıdık. Bu yüzden ülkemize 5 milyon Suriyeli mülteciyi misafir(!) etmek zorunda bırakıldık. ABD’nin, PKK’nın uzantısı olan YPG’yi sınırlarımıza dayamasına kendi tutum ve davranışlarımızla, yol açtık.
ABD, gerçekte dünyanın en büyük terör örgütüdür. Bütün terör örgütlerinin kurucusu ve hamisidir. Terör örgütlerini kullandıktan sonra, miatlarını dolduranları imha etmekte de üstüne yoktur. ABD, ne kimseye dost olur, ne de stratejik ortak! Terör örgütlerini, hatta ülkeleri bile kendi menfaati için kullandıktan ve onlardan alacağını aldıktan sonra, çöp sepetine atar!
1 Eylül Dünya Barış Gününü kutlarken, kendi kendimizi sorgulayalım ve bu soruyu kendimize yönetelim. (Bizim, Suriye’de ne işimiz vardı.)
Suriye’deki duruma müdahale etmenin sonucu 10 milyon sığınmacıyı kabul etmek zorunda bırakılmamız cabası.
TAŞLAMA
PAPUÇ BIRAKMAYALIM
HARAÇ ÇETELERİNE
NAMUSUZLAR KADAR DA
CESUR OLALIM YİNE
NAMUSUZLAR KADAR DA
CESUR OLAMIYORSAK
NE ANLADIK BU İŞTEN
EZİLİR, GİDERİZ BAK
DEVLET ODUR EN ZAYIF
VATANDAŞI KORUSUN
ZAYIF VATANDAŞ İÇİN
GERÇEK BİR KALKAN OLSUN
HARAÇ VERMENİN SONU
GELMEZ BUNU BİLİNİZ
NAMUSUZLARA KARŞI
BİRLEŞELİM GELİNİZ
DOĞALGAZA ZAM VARMIŞ
HEM DE YÜZDE YİRMİLİK
“ZAM” DEĞİL “ZULÜM” DEMEK
GEREK BUNA KARDEŞLİK
VERİRKEN HEP HASİSTİR
ALIRKEN İSE ZORBA
ZORBALIK DEĞİL MİDİR
HARAÇ GİBİ ZAM YAPMA