15 Ağustos günlerinin ülkemiz açısından tarihsel bir anlamı var. 36 yıl önce 1984 yılının 15 Ağustos günü Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerine eş zamanlı baskınlar düzenleyerek sesini duyuran PKK terör örgütünün eylemleri için o gün
“üç-beş çapulcunun işi”
denilerek basite indirgenmişti. Ancak, üç-beş çapulcunun işi denilerek basite indirgenen Eruh ve Şemdinli baskınları, basiretsiz yöneticiler yüzünden 36 yıldan beri, zaman-zaman şiddetlenerek, zaman-zaman duraksayarak devam etmektedir.
15 Ağustos 1984 tarihinden bugüne kadar, Eruh ve Şemdinli baskınlarının devamı olarak meydana gelen olaylarda 50 bine yakın vatandaşlarımızın hayatlarını kaybettikleri, binlerce vatandaşlarımızın sakat kaldıkları ve bunun yanında ülkemize 750 MİLYAR dolara yakın maddi kayıplara yol açtığı hesaplanmaktadır.
Türkiye’ye maddi ve manevi büyük zararlar veren PKK terör örgütünün eylemlere başladığı günün 36. yılında, bu suçlamalarla ilgili terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’a ilişkin mahkeme kararlarını Siirt’imiz için de tarihi bir olay olması açısından hemşerilerimizin dikkatlerine sunalım istedik.
İŞTE, PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN LİDERİ
ABDULLAH ÖCALAN’LA İLGİLİ MAHKEME KARARI:
15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh ve Şemdinli İlçelerine terör örgütü mensuplarınca yapılan baskınlar sanık Abdullah ÖCALAN’ın emir ve talimatıyla gerçekleştirilmiş olup, sanık Savcılık ve Tutuklama Hakimliği’ndeki beyanlarında da bu olayların kendisi tarafından verilen talimatlar üzerine gerçekleştirildiğini açıkça anlatmıştır.
OLAYLARIN GELİŞİMİ
1) ERUH İLÇESİNE BASKIN YAPILMASI
15 Ağustos 1984 tarihinde meydana gelen bu terör eylemine bizzat katılan örgüt mensubu Mustafa ÇİMEN’in Diyarbakır Sıkıyönetim 1 No’lu Askeri Mahkemesi’nin 07.05.1985 tarihli oturumundaki anlatımlarına göre;
“...Eruh olayından 15 gün kadar önce Hasan (K) adlı Merkez Komite üyesi Sabri OK ve Mehmet HOCA ile birlikte Gürzova Köyüne gittik. Bu köyde Pervari ilçesinde okuyan bir öğrenciyle ilişki kuracaktık. Öğrenci gelmediği için ilişkiyi kuramadık. Üçümüz birlikte dönüşte Hacıyusulhan köyüne geldik. Örgüt arkadaşlarından Hacı ile yanında bulunan bir iki arkadaş bizi bekliyorlardı. Hacı, Sabri OK’a bir pusula geldiğini söyledi. Bunun üzerine Sabri OK hemen toparlanıp, Umyanus’a gideceğimizi söyledi. Umyanus’a ben, Hacı, Kerim, Mehmet HOCA ve Sabri OK’la birlikte gittik. Umyanus köyünde Süleyman’ın çadırına vardık. Bizden sonra çadıra İzzettin EVCİL ile bir iki kişi geldi. İzzettin EVCİL, Sabri OK’a Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ’ın kendi grubuyla bizi beklediğini söyledi. Bunun üzerine Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ ile buluşmak üzere gittik. Fakat gece bulamadık, öğlen saatlerine doğru Umyanus köyünün güneyindeki ormanlıkta Mahsun KORKMAZ’ın grubuyla buluştuk. Mahsun KORKMAZ’ın yanında 15 kişilik bir grup vardı. Bu grup Irak’tan gelmişti. Agit ile Sabri OK, bir saat kadar yalnız konuştu. Daha sonra Sabri OK beni çağırdı. Bölgeden ayrılacağını, önemli bir husus olup olmadığını söyledi. Kendisine bölgedeki önemli hususları bir önceki raporumda belirttiğimi söyledim. Bu konuşmamdan sonra Sabri OK ile Mehmet HOCA bizden ayrılarak gitti. Mahsun KORKMAZ’la karşılaştığımda yanında tanıdıklarımdan Haşim, Şiar, Kazım. Biji. Erdal, Azat, Haydar. Doktor Baran, Ömer, Küçük Ali ve İbrahim kod adlı Şahin vardı. Sabri OK ile Mehmet HOCA yanımızdan ayrıldıktan sonra Agit bir yere gideceğimizi söyledi. 15 kişilik bir grupla hareket ettik. İzzettin EVCİL bize kılavuzluk yapıyordu. Pervari’nin Yanıkses köyüne geldik. Agit bana iki adres verdi. Bunlardan hangisi hazırsa al gel dedi. Ben Yanıkses köyüne gittim. Ömer AYDAR’a söyledim. Kabul etmedi. Daha önceden tanıdığım Ekrem KIZIL’a söyledim, o da kabul etmedi. Ekrem KIZIL’ı soruşturmada tanıdım. Ömer AYDAR kabul etmeyince Ekrem KIZIL’a rasgele teklif ettim. Örgütsel bir ilişkimiz yoktur. İsmini de soruşturmada öğrendim.
Yanıkses köyünden Hamit ŞENCİ’yi alarak Agit’in yanına götürdüm. Agit. Hamit’i ikna etti. Bir müddet yürüdükten sonra Hamit ŞENCİ yolda itiraz etti. Fakat Mahsun KORKMAZ, sen bizim gözümüz olsan da seni bırakmayız. Sen bizim yapacağımız işi biliyorsun, dedi ve Hamit ŞENCİ’yi bırakmadı. Hamit bizi Ciraf Yaylası. Biriaska mevkiine kadar götürdü. Burada Agit bana bir adres verdi. Tünekpınar’dan Abdülaziz oğlu Ömer’le görüşmemi istedi. Ben gidip Ömer’i gördüm. Ona arkadaşları sordum. Ömer beni Banikürsi mevkiine götürdü. Orada bizi bekleyen Selahattin ÇELİK, Cemal kod adlı Halil KAYA, Bedran kod adlı Hilvan sorumlusu Reşo diye bilinen şahıs, Urfalı Botan, Cengo kod adlı Abdurrahman KANDEMİR, Bozan kod adlı Kemal ELLİK, Fikret kod adlı Burhan İLİK, Musa kod adlı şahıs, Ferhan kod adlı Ağaçyurdu’ndan tahminime göre Adil TUNÇ isimli şahıs ile Selim kod adlı Fevzi AYDIN vardı. Bu yeri öğrendikten sonra Agit’e gittim. Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ’ın grubunu alıp, bizi bekleyen Selahattin ÇELİK’in grubuyla buluşturdum. Burada bir hafta kadar kaldık. Tahminime göre Halil KAYA, Fikret ve Selim’i köylere göndermiş, ne kadar milis varsa al gel demiş, bunun üzerine İbrahim KAYA, Abdurrahman BASKAK, Kırkkuyu köyünden Hakkı kod adlı Resul BALİÇ ile Berkevir köyünden Cuma kod adlı Ali GUN ile Şırnak Şeridi köyünden Sorej isimli şahıslar geldiler.
Resul BALİÇ’e Hakkı kod adını, Ali GÜN’e de Cuma kod adını orada biz verdik. Ali GÜN’de Mahir kod adlı Mücahit KILIÇ’ın silahı vardı. Mahir kod adını kesin biliyorum. Eğer bu kod adlı şahıs, sarışın bıyıklı ise Mücahit KILIÇ’tır. Mahir eyleme katılmadığı için silahını Ali GÜN’e verdik. Mahsun KORKMAZ’la karşılaştığımızda Dereler köyünden Küçük Ali, dereler köyü Baerik Mezrasından Keleş kod adlı Nuri isimli şahıs ile yine Dereler köyünde yalnız bir evde oturan İbrahim kod adlı Şahin, Mahsun KORKMAZ’ın grubu içerisindeydi. Bu şahıslar milis olarak aramızda bulunuyordu. Köyden milis olarak getirilen İbrahim KAYA, Abdurrahman BASKAK, Resul BALIÇ, Ali GÜN ve Sorej isimli şahıslarla ayrı ayrı konuştum. Örgütçe çok önemli bir eylem yapacağımızı, bu eylem sonunda tutuklanabileceğimizi, vurulup öldürülebileceğimizi, yaralanabileceğimizi anlattım. Bu anlatmam karşısında bu şahıslar her şeye razı olduklarını, örgütçe kararlaştırılan bu eyleme severek katılacaklarını bana söylediler. Bunun üzerine eyleme katıldılar. Grubumuzda yani örgütte fazla silahlar vardı. Bu silahı bunlardan birine verdik. Köyden silahlı gelip gelmediklerini bilmiyorum. Silahsız gelmişler ise mutlaka örgüt orada onlara silah vermiştir.
Örgütçe belirlenen milis tabiri: Gündüzleri köyünde normal işini yapan, örgütçe bir eyleme geçeceği zaman silahını çıkarıp, örgüt için örgütün gayesi doğrultusunda savaşan, örgütün amacını bilen, savaşmanın dışında da örgüte her türlü maddi ve manevi yardım yapan kişi anlamına gelmektedir. Biz milis olarak belirttiğimiz İbrahim KAYA. Abdurrahman BASKAK, Resul BALİÇ, Ali GÜN, Sorej, Küçük Ali, Nuri ve İbrahim kod adlı Şahin’i kastetmekteyiz. Örgüte katılan milislerden Sorej, bir daha köyüne dönmeyip örgüt içerisinde profesyonel olarak kalmıştır. Diğerleri eylemden sonra köylerine dönmüştür.
Banikürsi dağında bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya geçen duruşmada belirttiğimiz milisler katılmadı. Zaten PKK’nın silahlı elemanı olan bizler katıldık. Toplantıyı Selahattin ÇELİK yönetti. Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ da Selahattin’e yardım etti. Toplantıda Türkiye ve dünyadaki durumlar izah edildi. Bu durumlar karşısında PKK’nın Kürdistan’daki mücadelesini sürdürebilmesi için zorunlu olarak eylemlere geçeceği ve bu şekilde kitleleri hareket geçireceği belirtiliyordu. PKK örgütünün Kürdistan’daki mücadelesini yürütebilmesi için Hezene Rızgariye Kürdistan adlı örgüt içerisinde bir teşkilatın kurulduğu, bu teşkilatın görev ve amaçlarının bildiride amaçlandığı, bütün PKK örgüt üyelerinin HRK’nin amaçları doğrultusunda faaliyet yapacağı açıkça belirtiliyordu. HRK’nin kuruluşu bu yerde açıklandı. Tahminime göre PKK örgütünün Irak’ta bulunan üst düzey yöneticilerinin HRK teşkilatının kurulmasını kararlaştırmışlar, bu teşkilatın tüzüğünü önceden hazırlamışlar, durumu Selahattin ÇELİK’e bildirmişler. Selahattin ÇELİK de bu PKK’nın teşkilatının kurulduğunu bize açıkladı. Ne amaçla kurulduğunu belirten bildiriyi de orada bize okudu. HRK’nin silahlı takımlar şeklinde oluşturulduğu da daha önceden tespit edilmiş. Selahattin ÇELİK, HRK’nin kuruluşunu açıkladıktan sonra faaliyet gösteren silahlı elemanların takımlarda yer alacağını söyledi ve Beytüşşebap, Uludere, Eruh, Şırnak ve Silopi yöresinde faaliyet göstererek takımın adının da “14 Temmuz Silahlı Propaganda Takımı” olduğunu bildirdi. Bu takımın üç gruptan oluştuğunu belirtti. Birinci grupta, Erdal kod isimli Hüseyin ENGİZEK sorumlu olarak bulunuyordu. Bu grup Beytüşşebap ve Uludere bölgesinde faaliyet yürütecek, 2 nci grubun başkanı ben Mustafa ÇİMEN Tevfik kod adıyla biliniyordum. Benim sorumluluk saham da Eruh ve Pervari ilçesi bölgesiydi. Benim grubuma bağlı olarak Fikret kod isimli Batman’lı olan biri, Kerim kod isimli Antep’li bir şahıs, Selim kod adlı Fevzi AYDIN, Bozan kod adlı Kemal EMLİK, Mardin’li Milli Karakolu baskınında öldürülen Musa kod adlı şahıs ile Suruç’lu Şişman Hacı kod adlı şahıs bulunuyordu.
...Silahlı propaganda takımımızın ismi daha önce PKK örgüt üyesi olarak yargılanıp 14 Temmuz 1983 tarihinde ölüm orucuna gideceğini açıklayan Mehmet Hayri DURMUŞ’un ölüm orucuna başladığı tarihten alıyordu.
HRK’nin bir tüzüğü vardı. Bu tüzükten HRK kurulduktan sonra bu kuruluş içerisinde görev alan elemanların uyacakları kuralları belirtiliyordu... 14 Temmuz propaganda takımı olarak gruplara ayrıldıktan sonra, grupların ve bütün grupların fotoğrafları çekildi. Selahattin ÇELİK, HRK’nin kurulmasının Türkiye ve dünya kamuoyuna çok güçlü bir eylemle duyurulacağını açıkça söyledi. Silahlı propaganda takımımızın komutanı Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ’dır. Ben Mustafa ÇİMEN ve Agit’in siyasi yardımcısı ve aynı zamanda takım komutanı yardımcısı idim. Mahsun KORKMAZ’dan sonra takıma ben komuta ediyordum.
Mahsun KORKMAZ, Fevzi AYDIN, Kemal EMLİK, Mehmet SEVGAT ve Erdal kod adlı şahıs birlikte ayrılarak işleri olduğunu söyleyip birlikte gittiler. Bana takıma komuta edeceğimi belirttiler. Daha sonra da öğrendiğime göre, bunlar ayrıldıktan sonra Eruh’a baskın yapılacağı için keşif yapmaya gitmişler. Bunlar ayrıldıktan sonra ben ve birkaç arkadaşım pankart hazırladık. Bu pankartlar
“KAHROLSUN FAŞİST TÜRK SÖMÜRGECİLİĞİ! YAŞASIN PKK! YAŞASIN HRK! HALK DUŞMANI CANİLERDEN HESAP SORULACAKTIR VE DEVRİM ŞEHİTLERİMİZ ÖLÜMSÜZDÜR
” sözlerini ihtiva ediyordu. Mahsun KORKMAZ ve arkadaşları keşif işlemini yapıp üç gün sonra bulunduğumuz yer yakınına gelerek bizi çağırdılar. Bu çağırma üzerine bütün arkadaşlarımı toplayarak, bulunduğumuz yere 4 km. uzaklıktaki Birigeni Yaylasındaki sarp kayalığa gittik. Mahsun’un yanına vardık. Mahsun KORKMAZ beni Kemal EMLİK, Erdal ve Bedran kod adlı şahısları çağırarak bize HRK’nin kurulduğunun duyurulması için Eruh Jandarma Bölük Komutanlığına baskın düzenleneceğini söyledi. Bu anda Eruh ilçesine baskın yapılacağını öğrendim. Mahsun KORKMAZ, keşifte de daha önce planladığı bilgilerin ışığı altında baskının planlamasını yaptı. Planlamaya Mahsuıı’la birlikte Kemal EMLİK, Erdal ve Bedran kod isimli şahıslarla ben iştirak ettim. Bütün arkadaşlar, planlamada fikirlerini söylediler. Ben keşfe katılmadığım için planlama sırasında suskun kaldım. Bu planlamadan sonra Erdal kod adlı şahısla Mehmet SEVGAT bombalı pankartlar hazırladı.
Eruh baskını planına göre, baskını Mahsun KORKMAZ yönetecekti... Eruh baskınında hücum grubunda: Erdal, Selim kod adlı Fevzi AYDIN, Haydar, Musa, Şiar, Fikret kod adlı Burhan İLİK, Ferhan kod adlı Ağaçyurdu köyünden Halil TUNÇ ve Azat kod adlı şahıs vardı. Gazino grubunda: Bedran kod adlı Mehmet SEVGAT, Kerim kod adlı Antepli bir şahıs ile Biji kod adlı Şahin BİLİCİ vardı Propaganda grubunda: Ben Mustafa ÇİMEN, Sorej ve Ömer kod adlı şahıslar vardık... Eruh ilçesindeki Jandarma Bölük Komutanlığının krokisi düz bir araziye taşlarla çizilerek provası yapıldı. Provadan sonra Eruh’un güneyindeki dağa geldik... biz akşam olunca, saat 21.00 sıralarında bulunduğumuz yerden grup halinde ilçeye doğru hareket ettik... Ben, Midyatlı Ömer, Sorej camiye girdik. Camide ses yayını cihazını açtım. Ses yayın cihazından, hoparlörlerden ilçe halkına hitaben HRK'nin kuruluş bildirisini okudum... Askerlere teslim ol çağrısında bulundum... Bölüğün önüne giderek sipere yattım. İzzetin EVCİL birkaç askeri yere yatırmış başında bekliyordu..." şeklinde olayın oluş biçimini açıklamıştır.
15 Ağustos 1984 günü saat 21.30 sıralarında PKK örgüt mensupları yukarıda Mustafa ÇİMEN’in belirttiği üzere oluşturulan gruplar Eruh ilçesine saldırmışlar. İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’na silahlı ve bombalı saldırı sonucu Nöbetçi Er Süleyman AYDIN şehit olmuştur.
Silahlı saldırı sonucu Jandarma Birliği bahçesinde bulunan sivil vatandaşlardan Asli ERIŞİR, M. Recai YILMAZ, Özgür AYKIN ile Jandarma koğuşuna yapılan el bombalı ve silahlı saldırıda erlerden Doğan AVŞAR, Ali ERGUN, Hüsamettin İLKİN, Mustafa ANAR, Şenol ÖZDEMİR, Yüksel KAYNAR, Adil ALTINTAŞ, Mehmet PEŞMEN ve Bayram ERTEKİN yaralanmışlardır. Jandarma Birliğine ait çok sayıda silah, mühimmat, malzeme gasp edilmiştir.
Ziraat Bankası’nı soymak maksadıyla banka personelinin evlerine silahlı baskın yapılarak, banka personelinden Musa ÇAYLAK’ın evinden altın bilezik gasp edilmiştir. Olay sırasında ilçede dağıtılan “Yurtsever Kürdistan Halkı” başlıklı, Hezen Rızgariye Kürdistan” imzalı, 15 Ağustos 1984 tarihli bildiriler ele geçmiştir. (Kls:20/Dizi:1)
2) Şemdinli İlçesine Baskın Yapılması
15 Ağustos 1984 tarihinde meydana gelen bu terör eylemine bizzat katılan örgüt mensubu Hüseyin TİLKİ’nin Diyarbakır Sıkıyönetim 1 No’lu Askeri Mahkemesi’nin 07.10.1985 tarihli oturumundaki anlatımlarına göre:
“...14 Ağustos’u 15 Ağustos’a bağlayan gece Abdullah EKİNCİ bizi topladı. Kürdistan Kurtuluş Birliği HRK’nin kurulduğunu belirtti ve bildirisini okudu. Ayrıca bölgede faaliyet gösterecek olan 21 Mart adlı Silahlı Propaganda Takımı’nın kurulduğunu da açıkladı. Abdullah EKİNCİ’nin açıklamasına göre 21 Mart Silahlı Propaganda Takımı Abdullah EK1NCİ’nin kornutanlığında oluşuyordu. Zeki kod adlı Mehmet Emin TAŞDAN Abdullah EKİNCİ’nin siyasi yardımcısı Baran kod adlı şahıs da askeri yardımcılığını yapacaktı. 21 Mart Silahlı Propaganda Birliğinde ben Bilal kod adlı Hüseyin TİLKİ, Osman TEKİN, Dişsiz kod adlı İrfan PERVANE, Sarı Ömer kod adlı Mustafa ÖMÜRCAN. Kemal, Halit, Nasır, Cuma, Hamit, Cemal, Faysal, Velat ve Şerif kod adlı şahıslardan oluşuyordu. Daha sonra 21 Mart Silahlı Propaganda Takımı’ndan bazı ayrılanlar ve katılanlar da olmuştur. Daha sonraları Celal kod adlı şahıs HRK’den ayrıldı. Yerine Sarı Hüseyin kod adlı şahıs katıldı. Abdullah EKİNCİ bu şekilde açıklamalarda bulunduktan sonra örgütçe Şemdinli ilçesinin basılacağını açıkladı. Şemdinli ilçesi baskınının planları daha önce Nasır kod adlı Mehmet AĞAASLAN, Cuma, Salih kod adlı Mahmut BİLİCİ ve Mehmet Emin TAŞDAN tarafından teferruatlı olarak hazırlanmıştı. Bu şekilde açıklama yapıldıktan sonra ben Abdullah EKİNCİ, Tekin kod adlı şahısla birlikte Seferi YILMAZ ve Abdülmecit YILMAZ’la buluşmak üzere Altınsu köyünün güneybatısındaki vadiye gittik. Orada Seferi YILMAZ ve Abdülmecit YILMAZ’la buluştuk. Yanlarında Mahmut BİLİCİ de vardı. Kendileri örgüt mensupları için yiyecek temin etmişlerdi. Bu buluşmadan sonra Tekin kod adlı şahıs ile Mahmut BİLİCİ Irak’a gittiler. Bu iki şahıs eyleme katılmadılar. Biz bu şahısların yanına giderken örgütçü arkadaşlarımıza buluşma yeri vermiştik. Biz Seferi YILMAZ ve Abdülmecit YILMAZ’ı alarak buluşma yerine gittik. Arkadaşlarımız da oraya gelmişlerdi. Abdullah EKİNCİ orada eyleme katılacak şahısları iki gruba ayırdı. Birincisi, saldırı grubu idi. Sorumlusu Abdullah EKJNCİ’ydi. Grupta Mahmut kod adlı İrfan PERVANE, Baran, Nasır kod adlı Mehmet AĞAASLAN, Celal, Seferi YILMAZ, Halit, Hamit, Şerif ve ben Hüseyin TİLKİ görev aldık.
İkinci grup olan propaganda ve ajitasyon grubunda, Zeki kod adlı Mehmet Emin TAŞDAN sorumlu idi. Grupta, Sarı Ömer, Osman TEKİN, Hasan ÇAVUŞ, Cuma Velat, Cemal, Faysal, Kemal ve Abdülmecit isimli kod adlı ve hakiki isimli şahıslar yer aldılar. Her iki grubun yapacağı açıkça anlatıldı. Eylem saati olarak, saat 21.30 tespit edildi. Eyleme iştirak edecekler bu şekilde gruplandırıldıktan sonra saat 21.l0’da Şemdinli girişindeki trafonun yakınında toplandık. Saat 21.10’da saldırı grubu olarak biz hareket ettik. Bizden 5 dakika kadar sonra diğer grup hareket edecekti. Sonradan öğrendiğime göre grup da, plan gereği bizden 5 dakika kadar sonra hareket etmiş.
Seferi YILMAZ, Şemdinli ilçesini jyi bildiği için bize kılavuzluk yapıyordu. Seferi YILMAZ önümüze düştü. Baran, Mehmet AĞAASLAN ve Celal’i Jandarrna Karakolu karşısındaki cami ile yol arasına yerleştirdi. Bizi de yanına alıp önceki plan gereğince inşaat halinde olan Askerlik Şubesine götürdü. Askerlik Şubesi inşaatının kapısından girerken bir şahısla karşılaştık. Bu şahsı yakalayıp Seferi YILMAZ’a teslim ettik. Bu şahsı da alıp Askerlik Şubesinin içine girdik. Orada yatan işçiler vardı. Kapıdan içeri girdik. 6-7 kadar işçiye ‘korkmayın size bir şey yapmayacağız’ dedik. Bu şekilde konuşma yaptıktan sonra bunların başına Hamit kod adlı Mardinli arkadaşımızı koyduk. Seferi YILMAZ bizi şubenin üst katına çıkardı. Bizi yerleştirdi. Daha sonra kendisi dönüp Abdullah EKİNCİ’nin yanına gitti. Askerlik Şubesi inşaatının üst katına yerleştiğimizde bende Bisifing denilen roketatar, Şerif'te G-1, Halit’te Diktiriyof, Hamit’te G-1 silahları vardı. Önce ben roketatarla gazinoya hedef alıp bir el ateş ettim. Roketatar ağaca çarptı. Bana verilen talimata göre bir mermi daha kullanmam gerekirdi... İkinci mermiyi atmaktan vazgeçtim. Diğer arkadaşlarım subay gazinosunu sürekli olarak ateşe tuttular. 4 dakika kadar ateş ettikten sonra inşaattan inip çekildik. Abdullah EKİNCİ, Dişsiz Mahmut, Seferi YILMAZ, biz yukarıda gazinoya ateş ederken onlar da gazinoyu hedef alarak ateş etmişlerdi.... 10 dakika kadar sonra tamamen Şemdinli’yi terk ettik ve, trafonun yanında saldırı grubu olarak buluştuk. Zaten birlikte geri çekilmiştik. Propaganda ve ajitasyon grubu silah seslerinin kesilmesi üzerine onlar da geri çekilip, trafonun yanına gelmişlerdi....” şeklinde olayın oluş biçimini açıklamıştır.
15 Ağustos 1984 günü saat 21.30 sıralarında PKK örgüt mensupları yukarıda Hüseyin TİLKİ’nin belirttiği üzere oluşturulan gruplar Şemdinli ilçesine saldırmak üzere toplanma bölgesinde 15.08.1984 akşamı saat 20.00’de Berarej mevkiinde cevizin dibinde toplanmışlardır.
Aynı gün saat 21.30 sıralarında grupların yerlerini almasından sonra örgüt mensupları Jandarma Sınır Tabur Komutanlığı ve İlçe Jandarma Bölük Komutanlığını hedef alarak buralara ateş açmışlardır. Aynı zamanda ilçenin içine giren gruplardan bir kısmı Askerlik Şubesi inşaatında çalışmakta olan işçileri tehdit ederek buraya yerleşmişler, buradan askeri mahallere roketle ve uzun menzilli silahlarla ateş etmişlerdir.
Teröristlerin ilçe merkezine girişte bir bombalı pankart astıkları, pankartın üzerinde “TEKOŞINE MAZLUM DOGAN XETİRE HERDEMREYA MERONAHİ DİKİ PKK BEXWEDAME JİYANE” ibare bulunduğu, bu bombalı pankarta 5 metre kadar mesafede “HALKA DUYURU! TÜM YOLLAR MAYINLIDIR” şeklinde levhalar yerleştirmişlerdir.
Teröristlerin askeri mahallere yaptıkları silahlı saldırı sonucunda Askerlik Şube Başkanı Tuncay ŞENEROL, Astsubay Çavuş Memiş ARIBAŞ, Jandarma Çavuş Sedat KURUM ağır şekilde yaralanmışlar, Astsubay Memiş ARIBAŞ almış olduğu silah yarası sonucu şehit olmuştur.
Bir kısım terör örgütü mensupları ilçe içerisindeki kahvehanelere girerek burada oturan vatandaşları etkisiz hale getirdikten sonra “BİZ GELDİK, ARTIK KÜRDİSTAN’I KURDUK, GELİN BİZİMLE YAŞAYIN, YAŞASIN PKK KÜRDİSTAN" şeklinde slogan atarak, halka propaganda yapmışlar ve daha önceden hazırlanan bildirileri halka dağıtmışlardır. Bu bildirilerin, 15 Ağustos 1984 günü aynı saatte Eruh ilçesine yapılan baskında dağıtılan bildirilerin aynısı olduğu anl V. BÖLÜM
ÖRGÜT VE EYLEMLERİNİN ANAYASA, İLGİLİ YASA VE ULUSLAR ARASI SÖZLEŞMELER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
15 Ağustos 1984 günü Eruh ve Şemdinli baskınlarından itibaren PKK örgütü, 22 Şubat 1999 tarihine kadar 6036 saldırı gerçekleştirmiş, 8257 defa güvenlik güçlerimizle çatışmaya girmiş, Türkiye’nin muhtelif bölgelerinde 3071 bomba infilak ettirmiş, 388 gasp suçu, 1046 adam kaçırma ve hürriyeti tahdit suçu işlemiştir. PKK elemanlarının gerçekleştirdikleri eylemler sonucu 4472 sivil vatandaşımız, 3874 asker, 247 polis, 1225 GKK şehit olmuş. sivil, asker, polis, GKK toplam 16.362 kişi yaralanmıştır.
Silahlı PKK elemanları korumasız köylere yaptıkları baskınlarda toplu katliam yapmışlardır. PKK elemanları, katliam yaparken yaşlı, çocuk, genç, bebek ayırımı yapmamış, hedef aldıkları köylerdeki aileleri toptan yoketmişlerdir. Bazı aileleri evleriyle birlikte yakmışlar, hedef aldıkları bazı şahısları mesela İkiyaka köyü dışında hayvan otlatan çobanları boğarak öldürmüşlerdir.
PKK elemanları, Suriye ve Irak’taki kamplarda eğitildikten sonra eylemlerini yapması için Türkiye’ye Abdullah ÖCALAN tarafından gönderilmişlerdir.
Abdullah ÖCALAN da sorgusunda;
“...bu örgütün önderliğini yaptığım, benim önderliğimde Türkiye toprakları üzerinde silahlı bir mücadele başlattığım doğrudur...” beyanında bulunmuş, suçunu ikrar etmiştir. Ayrıca dosyada PKK elemanlarının Abdullah ÖCALAN'ın verdiği emir ve talimatlarla kanlı terör eylemleri yapmaya sevkettiğini gösterir delil vardır. Yukarıda bu deliller ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Abdullah ÖCALAN’ın örgütün yayın organı Serxwebun Dergisinde;
“...Kentlere ineceğiz. kent çalışmaları başlayacaktır. Neye mal olursa olsun bir otobüse binmek zor değildir, bir uçağa binmek zor değildir, yine bir trene binmek zor değildir. Kendine bomba sarıp gidecek binlerce insanımız var..." beyanında bulunması örgüt elemanlarına verilmiş, bir eylem talimatıdır.
Yine Abdullah ÖCALAN’ın 14.04.1998 günü MED-TV'de;
“...Şimdi bizim pek turistler hedeftir demeyeceğim. Ama şüphesiz Türkiye’de bir savaş var. Özel turist hedefleri diye bir hedef yok. Fakat ekonomi de hedeftir tabii ve bu arada turizm ekonomisi de hedeftir. Turist demiyorum, dikkat edin, turizm ekonomisine elinizden geldiğince turiste zarar vermemeyi de biraz gözönüne getirerek şüphesiz bazı adımlar atarız. Bugünlerde bunun arayışı içindeyiz...” beyanında bulunması da bir eylem talimatıdır. (Kls:37/Dizi: 15)
PKK’nın V. Kongresinde;
“...Hareketli savaş tarzının tek taktik olarak uygulanmaması, buna paralel olarak suikast, sabotaj, pusu, baskın, çatışma, kuşatma gibi eylem biçimlerini iç içe gerçekleştirilmesi, kurtarılmış alanlar oluşturulması, GKK’ların aileleri ile birlikte imha edilmesi...” eylem stratejisi olarak belirlenmiştir.
Abdullah ÖCALAN silahlı çete PKK’nın başkanı olarak silahlı çetenin bütün eylemlerinden sorumludur. Eylem yapmak üzere Türkiye’ye gönderdiği PKK elemanlarıyla devamlı irtibat halindedir. İnisiyatifini devamlı kullanarak PKK elemanlarını eylem yapmaya sevk etmiştir.
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünce izlenen “31.10.1996 günlü Parti Önderliği Telsiz Talimatı”nda;
"...Gördünüz, en son bir sempatizan genç kızımız bile kendi başına ne kahramanca eylem yapıyor. Evet. En zayıf olan Leyla biraz, öyle çok eğittiğimiz, çok tecrübe kondurduğumuz birisi de değil. PKK’nın ruhunu biraz alan düşmanı sarsacak eylemi gerçekleştiriyor.
"...Bütün güçler için söylüyorum. O geçen günkü genç kızın anısına yalnız bunun anısına saygılı olun. Ne kadar değerli olursanız. Peki bunun karşısında sizin aklınızda ne var. Yetki var. Komutanlık var...” demiştir.
Abdullah ÖCALAN’ın Türkiye’deki PKK alan sorumlularıyla devamlı irtibat halinde olduğunu, alan sorumlularına sık sık talimat verdiğini gösteren dosyamızda çok sayıda telsiz çözümü bulunmaktadır.
Abdullah ÖCALAN’ın emir ve talimatıyla PKK elemanları Türk Ceza Kanunu'nda yazılı tehdit, hürriyeti tahdit, adam kaçırma, yol kesme, gasp, kundaklama ve patlayıcı madde atma gibi suçlar yanında, TCK’nun 450 nci maddesinde belirtilen ve karşılığı ölüm cezası olan, taammüden ve birden çok adam öldürmek, canavarca bir his sevkiyle veya işkence ve tazip ile ya da görev başında devlet memurlarını öldürmek suçlarını işlemişlerdir.
PKK elemanları, Abdullah ÖCALAN’dan aldıkları emirle bu suçları birden ziyade işlemişlerdir. Ancak, Abdullah ÖCALAN ve bu suçları işleyen PKK elemanlarının asıl amacı Devletin birliğini bozmak, Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaktır.
Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca;
“Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin hakimiyeti altına koymağa veya Devletin istiklalini tenkise veya birliğini bozmağa veya Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmağa matuf bir fiil işleyen kimse ölüm cezası ile cezalandırılır.”
PKK elemanlarının gerçekleştirdiği eylemler sonucunda sivil vatandaş, asker, polis, GKK toplam 9818 kişinin şehit olması, 16.362 vatandaşımızın yaralanması gözönüne alındığında PKK eylemlerinin Türkiye’nin iç ve dış güvenliği için tehlike oluşturduğunu kabul etmek zarureti vardır. Ayrıca PKK örgütünün Yunanistan, Suriye gibi Türkiye’ye karşı düşmanca siyaset takip eden ülkelerle birlikte hareket ettiği, bu ülkelerden yardım gördüğü, PKK elemanlarının Avrupa’da Türkiye aleyhinde geniş propaganda faaliyetinde bulundukları da düşünülürse, Türk Ceza Kanunu'nun 125 inci maddesinde yazılı suçun, bütün unsurlarıyla oluştuğu anlaşılır.
Silahlı çete PKK’nın kurucusu olan, kuruluşundan itibaren örgütünü Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleye hazırlayan ve belirli bir hazırlık döneminden sonra Türkiye üzerine silahlı eylem yapmaya sevkeden sanık Abdullah ÖCALAN, Türk Ceza Kanunu'nun 125 inci maddesindeki suçu işlemiştir.
Abdullah ÖCALAN sorgusunda;
“..Başlangıçta gerçekten Kürdistan Devleti kurmak gibi bir kavramımız vardı. Bu da doğrudur. Ancak değişen süreç içerisinde müstakil bir Kürt Devleti kurmak değil de, Kürtlerin de Cumhuriyetin kuruluşunda rol almış bir halk olarak özgür olduğu bir ortam içerisinde birleştirilmesi sonucuna yardım..."
03.04.1999 günü alınan ek ifadesinde de;
“...Bildiğiniz gibi PKK’nın da kurucusu benim. PKK’nın kurulurken programını da yaptık. O zaman Kürtlerin Bağımsız bir Kürdistan kavramı da vardı. Marksist temele dayalı yeni sistem getirecektik. Ancak değişen olaylar ve zaman bize bu programın hayali olduğunu gösterdi. PKK kurulduktan sonra şiddete başvuruldu. Ama, zaman içerisinde de PKK’nın gösterdiği bu şiddetten rahatsız oldum. 1993’ten sonra bütün çabamı PKK’yı şiddet unsurundan arındırıp siyasi kanal içerisine sokmayı amaçladım.... Benim programlarımın da başlangıçta hayali olduğunu anladım. PKK programının politik ve siyasi değeri olmadığını kavram olarak Kürdistan ibaresi kullandım. Coğrafi olarak ele aldım. Kürt devleti kurmanın mümkün olamayacağı gerekli de değildir. Mevcut Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde demokratik ortam içerisinde herşeyin gerçekleşmesi mümkündür. Ben bu sonuca yardım...” beyanında bulunmuştur.
(Kls: 1/Dizi: 106-118)
Sanık Abdullah ÖCALAN’ın elebaşılığını yaptığı PKK örgütünün gerçekleştirdiği eylemler terör suçudur.
3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunun 1 inci maddesinin 1 inci fıkrası terörü;
“Terör; baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir." şeklinde tanımlamıştır.
Aynı maddenin 2 ve 3 üncü fıkralarında yer alan;
“Bu kanunda yazılı olan örgüt, iki veya daha fazla kimsenin aynı amaç etrafında birleşmesiyle meydana gelmiş sayılır.
Örgüt terimi; Türk Ceza Kanunu ile ceza hükümlerini içeren özel kanunlarda geçen teşekkül, cemiyet, silahlı cemiyet, çete veya silahlı çeteyi de kapsar.” Hükümleri ile de terör örgütleri nitelendirilmiştir.
Yine Terörle Mücadele Kanununun 2 inci maddesi, birinci maddede belirtilen suçları işleyenleri terör suçlusu olarak kabul etmiş, 3 üncü maddesinde de terör suçları arasında TCK’nun 125 inci maddesini saymıştır.
Bu itibarla 3713 Sayılı Kanun hükümleri açısından, belirtilen eylemler terör suçu, PKK silahlı terör örgütü, sanık Abdullah ÖCALAN da terör suçlusudur.
Anayasanın 2 nci maddesi uyarınca;
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Atatürk Milliyetçiliği 2 nci maddenin gerekçesinde “bütün fertlerin kaderde, kıvançta ve tasada ortak ve bölünmez bir bütün teşkil etmeleri” olarak anlatılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, 20/07/1971 Gün, 1971/3 Esas, 1971/1 Sayılı ve 08/05/1980 Gün 1979/1 Esas, 1980/1 Karar Sayılı karanlarıyla Türk Milliyetçiliği ile ırk düşüncesi ve başka kökten gelen toplulukların ayrı tutulması düşüncesine yer olmadığı, din, dil ve mezhep ileri sürülerek oluşturulmak istenen ayrılık çabalarına taviz verilmediği içtihadında bulunmuştur.
Anayasanın 3 üncü maddesi uyarınca;
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe ‘dir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.”
Anayasanın 4 üncü maddesi uyarınca;
“Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Anayasada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ilkesi İstiklal Savaşı başlarında Erzurum ve Sivas Kongrelerinde gündeme gelmiş, alınan kararda “Misak-ı millinin gösterdiği sınırlar içinde birbirleriyle kaynaşmış olarak yaşayanların gerçekten ve hukukça ayrılık kabul etmez bir bütün oldukları” ifade edilmiş, bu bütünlük içinde ayrı bir Kürt halkından kesinlikle söz edilmemiştir. İstiklal Savaşımıza Türkiye sınırlan içinde bulunan bütün Türk halkı katılmış ve İstiklal Savaşı Türk Halkının zaferiyle sonuçlanmıştır.
Misak-ı Milli’de ifade edilen “birbiriyle kaynaşmış olarak yaşayanların gerçekten ve hukukça ayrılık kabul etmez bir bütün olduğu" ilkesi, İstiklal Savaşından sonra aynen kabul edilmiş, Anayasaya girmiştir.
Atatürk, kendi el yazısıyla düzenlediği notlarında;
“Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş, yurttaş ve millettaşlarımız vardır... Bu yanlış göstermeler, hiçbir millet ferdi üzerinde üzüntü ve kınamadan başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet fertleri de, umum Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka ve hukuka sahip bulunuyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir." demiş, milleti çağdaş bir anlayışla tanımlamıştır.
Lozan Barış Antlaşması’nda da, Türkiye’de değişik bir dil kullanmanın ya da soy unsurunun bir grubun azınlık sayılmasına ölçü olamayacağı gerçeği kabul edilmiştir.
Anayasanın 10 uncu maddesi uyarınca:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Anayasanın 12/1 inci maddesi uyarıca:
“Herkes, kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
Anayasanın 10 ve 12 nci maddeleri hükümleri uyarınca Türkiye’de bireyler arasında hiçbir sebeple ayırım yoktur. Birey, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde sayılan ve Anayasada da gösterilen bütün insan hak ve özgürlüklerine sahiptir. Bu hak ve özgürlükleri demokratik meşruiyet hudutları içerisinde serbestçe kullanır, bütün siyasal faaliyetlere katılır, seçme ve seçilme hakkına sahiptir.
Demokratik meşruiyetin sınırlan Anayasa ve yasalarla çizilmiştir. Anayasamızın 13 üncü maddesi uyarınca;
“Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacıyla ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz...”
Yine Anayasanın 14 maddesi uyarınca;
“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamazlar. Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını bu yolda teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir. Anayasanın hiçbir hükmü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz."
Anayasanın 13 ve 14 üncü maddesindeki hükümlere benzer hükümler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de mevcuttur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/2 ve 11/2 maddeleriyle Anayasanın 13 ve 14 üncü maddesinde sayılan sebeplerle hak ve özgürlüklerin kullanımına kanunla tahdit konulabileceği kabul edilmiştir.
Sözleşmenin 10/2 maddesinde;
“Kullanılması ödev ve sorumluluklar içeren düşünceyi ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü ve kamu düzeninin korunması ya da suçun önlenmesi... için gerekli olan ve yasayla konulan kural, şart ve müeyyidelere bağlanabileceği...”
Sözleşmenin 11/2 maddesinde de;
“Dernek kurma, sendika kurma ve sendikaya üye olma haklarının demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu güvenliğinin gerekleriyle ve kamu düzeninin korunması ya da suçun önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olan ve yasayla konulanlardan başka hiçbir kısıtlama uygulanamaz. Bu madde, Silahlı Kuvvetler ve güvenlik güçleri üyeleri ile Devlet görevlileri tarafından bu hakların kullanılmasına yasayla kimi kısıtlamalar konulmasına engel olmadığı” kabul edilmektedir.
Görüldüğü gibi hak ve özgürlüklerin kullanımına sınırlar getiren 13 ve 14 üncü maddesindeki kurallar uluslararası hukukça da kabul edilmiş kurallardır.
Bireyin sahip olduğu bu haklar dışında millet bütünlüğü içinde yer alan bir topluluğa değişik adlar altında siyasal haklar verilmesi düşünülemez. Türkiye’de herhangi bir topluluğa imtiyaz sayılacak haklar verilmesi, Anayasanın Başlangıç. 2, 3 ve 4 üncü maddelerinin değiştirilmesi. Devletin ve ülkenin parçalanması sonucunu getirir. Yukarıda geniş olarak yapılan açıklamalardan da açıkça bellidir ki, PKK bir terör örgütü, suç işleyen bir örgüttür. Uyuşturucu ticareti yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti uyuşturucu ticareti yapan, insanlığa karşı devamlı suç işleyen bir terör örgütünü muhatap kabul edemez.
Kaldı ki, Abdullah ÖCALAN’ın sorgusundaki beyanına da kesin olarak itibar edilemez. Abdullah ÖCALAN’ın kurduğu PKK’nın asıl amacı, müstakil bir Kürt Devleti kurmaktır. Abdullah ÖCALAN’ın da amacı aynıdır. Bu amaca ulaşmak için Türkiye’ye saldırıda bulunmuş, Türkiye’de gerçekleştirdiği binlerce kanlı terör eylemiyle binlerce kişinin ölümüne sebep olmuştur.
16.04.1992 günü Lübnan Bekaa Vadisinde PKK elemanlarına yaptığı konuşmasında;
"...Zafere kadardır bu yürüyüş. Zaferi tam sağlamayıncaya kadar bu yürüyüşün durdurulması imkansızdır. Taktik geri çekilmeler olabilir. Bir adım geri, üç adım ileri olabilir. Bunlar taktiktir olabilir. Fakat yürüyüş kesintisiz. PKK adına her kim ki, ortaya çıkarsa erteleyelim diyorsa yalan söylüyor, sahtekardır. Siyasi görüşme de olsa bu özgürlük yürüyüşü devam edecektir. Ucunda tam bağımsızlık, özgürlük hedefi vardır. Ona ulaşmak içindir herşey. Savaşta, barışta, görüşmede başka türlü PKK adına kimse politika yapamaz...” demiştir. (Kis:37/Dizi:15)
Abdullah ÖCALAN ME.D-TV’nin 31.12.1997 günlü Yılbaşı Özel Programında yaptığı konuşmasında;
“...Bütün halkımız biliyor ki, düşman tarafından üzerimize kara bir bela, savaş tarihten beri yürütüldü. Ama bu savaş, karanlıkları yırttı. Sizler için büyük bir aydınlık yarattı. Sadece aydınlık değil, Kürdün ruhunu yeniden yarattı. Herkes biliyor ki, yüz binlerce Kürt, ruhu ve beyniyle birlik halindedir. Bunlar küçük şeyler değildir. Bundan birkaç sene önce kaç Kürt bir araya gelebiliyordu. Kürtler dünyada ne haldeydiler? Bazıları bu savaşın hoşnutsuzluk yarattığını, zorluklar doğurduğunu söylüyorlar. Peki halkı için ne kadar kan dökmüş ,sen özgürlüğün için kan dökmezsen kim sana ülke verir, kim sana şeref verir?” demiştir. (Kls:37/Dizi: 15)
Abdullah ÖCALAN’ın bu konuşmaları, amacının Devleti hakimiyeti altındaki bir kısım topraklar üzerinde müstakil bir Kürdistan Devleti kurmak olduğunu gösteren delillerdir. aşılmıştır. (KIs:20/Dizi:2)
1.BÖLÜM SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda ayrı ayrı bölümler halinde ve geniş şekilde açıklanan duruma göre sanık Abdullah ÖCALAN’ın;
Kurduğu ve örgütlediği PKK silahlı terör örgütünü, aldığı kararlarla, verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemleri sabit görüldüğünden;
2845 sayılı Kanunun 9 ve 20 nci maddeleri uyarınca yargılamasının yapılmasına,
Dosyanın, Cumhuriyet Başsavcılığımızın 04.09.1997 gün, Hz. 1996/865. İd. 1997/104 sayılı iddianamesiyle aynı suçtan açılan ve Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1999/21 Esas numarası üzerinden yargılaması sürdürülen kamu davası ile birleştirilmesine,
Eyleminin uyduğu Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesi uyarınca cezalandırılmasına,
Emanette bulunan ve örgüte ait olduğu anlaşılan 19.500 Dolar ile suç konusu video kasetlerin Türk Ceza Kanununun 36 ncı maddesi uyarınca müsaderesine,
Karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.
26/04/ 1999-ANKARA
Talat ŞALK 17924-Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı
Nuh Mete YÜKSEL 19201- Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı
Hamza KELEŞ-23839 Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı
(YARIN: 36 YIL ÖNCE, 36 YIL SONRA!)
TAŞLAMALAR
ERUH VE ŞEMDİNLİ’YE
BASKINLAR DÜN GİBİYDİ
SU GİBİ AKTI ZAMAN
36 YIL GEÇTİ
50 BİNİN ÜSTÜNDE
VATAN EVLADI ÖLDÜ
1 TRİLYON DOLARDIR
EKONOMİK BOYUTU
PKK BELASINI
KİM SARDI BAŞIMIZA
KURCALARSAK ABD
ÇIKACAK KARŞIMIZA
ARTIK SONU GELMELİ
TERÖR OLAYLARININ
GERİ KALIŞIMIZIN
SEBEBİ BU İNANIN