1984 yılının 15 Ağustos günü Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerine eş zamanlı baskınlar düzenleyerek sesini duyuran PKK terör örgütünün eylemleri İlimiz açısından tarihi bir olay olduğu için dün geniş bir yorumda bulunmuştuk. Bugün de aynı konuda yorumlarımıza devam ederek geleceğe ışık tutmak istedik. Çünkü, öncesi ve sonrasıyla Eruh ve Şemdinli baskınlarını tarihe ışık tutmak açısından anımsamakta yarar vardır. Bazı olaylar tarihe damgasını vurur… “Unutulmazlar” arasında yerlerini alırlar, Tıpkı Eruh ve Şemdinli ilçelerinin basılmaları gibi… PKK’nın silahlı eylemlerini başlattığı 15 Ağustos 1984 tarihi de işte bu unutulmayan olaylar arasındaki yerini almıştır. Yaklaşık 50 bin insanımızın öldüğü olayların başlangıç tarihi, 15 Ağustos 1984 Çarşamba günüdür. O gece, her gece gibi durum gayet olağan görünüyor. İlçenin Kaymakamı, Savcısı, Hakimi, Orman Bölge Şefi bir lojmanda sohbet ediyorlar, ilçenin telefonları kesik. Ne Siirt’e, ne de Şırnak’a telefon açabiliyorlar. Sıkça yaşanan bir olay olduğu için bu durum, kimsenin dikkatini çekmiyor.
Kaymakam, “Akşamüzeri Artvin’e telefon edecektim. Hatlar yine kesikmiş… Zaten kesik olmadığı zaman yok ki… Yüz defa Ankara’ya yazdım amma…” diye yakınmakta…
İlçe Jandarma Komutanlığının hemen karşısındaki kahvede oyun oynayanlar, sohbet edip çaylarını içiyorlardı. Telefon hatlarının kesik olması onları hiç ilgilendirmiyor, gibiydi.
Çay ocağındaki garson bir şeyler olacağını biliyordu. Daha dün teröristlere, karakolun hangi odasında astsubay Mehmet’in oturduğunu, kovuşa nereden girildiğini elinde bir çöple toprağın üzerine çizerek anlatmıştı. Eruh’a üç kişi gelip keşif yapmıştı. Bunlar arasında PKK’nın sözde en önemli komutanı, daha sonra adına “Eğitim kampı” açılacak kadar önem verilen kişi Mahsum Korkmaz da bulunuyordu.
1984 yılı başlarında Suriye’de bombalar, silahlar patlıyor, bu ülkede bulunan PKK’nın başı Abdullah Öcalan’a “Bunlar hep senin yüzünden” deniliyordu. Suriye’ye göre eylemi yapanlar, Hafız Esat karşıtı Müslüman Kardeşler örgütü mensuplarıydı. Bu örgütün Hatay civarında kampı bulunuyor, Türkiye tarafından korunuyordu. Örgüt üyeleri Suriye’de eylem yaptıktan sonra Türkiye’ye kaçıyorlardı. Türkiye’nin, Müslüman Kardeşler Örgütüne destek vermesinin nedeni de Suriye’nin bu ülkede bulunan Terörist başı Abdullah Öcalan ve örgütün önde gelen elemanlarını barındırması, bunlara Helve kampını tahsis etmesiydi.
Yine bombaların patladığı günlerde Hafız Esat, kurmaylarıyla birlikte önemli bir karar almıştı. Türkiye’ye karşı PKK kullanılacak, onlara her türlü silah, mühimmat desteği verilecek, kimlik düzenlenecek, sınırı geçmelerine yardımcı olunacaktı. Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, gizli servis Muhaberat’ın önemli isimlerinden Mervan Zikri aracılığıyla Abdullah Öcalan’a PKK’nın faaliyetlerine göz yumulması karşısında Türkiye’de yoğun eylemler başlatılması talimatını vermişti. İşte, Türkiye’de 15 ağustos 1984 tarihinde başlayan PKK eylemleri için düğmeye böyle basılmıştı.
Siirt, Şırnak, Şanlıurfa yörelerinde güvenlik görevlileri tarafından yakalananların yanı sıra köylüler tarafından yakalanıp teslim edilen şüpheli bazı kişilerin üzerinde keşif notları çıkmıştı. Bu notlarda coğrafi etnik yapı belirtiliyor, aşiretlerin durumları değerlendiriliyor, güvenlik güçlerinin konuşlandıkları bölgeler, asker sayıları konusunda da bilgilere yer veriliyordu. O günlerde yakalanan bu kişilerin PKK’lı oldukları tahmin bile edilemedi.
Yakalanan bazı kişilerin sünnetsiz olması teröristlerin Ermeni terör örgüt ASALA adına çalıştıkları yönünde yorumlar yapılmasına neden oldu. Oysa yakalanan teröristler o günlerde halk savaşı stratejisini benimsemiş olan PKK’nın keşif çalışmalarını yürüten militanlardı.
Topu topu 67 kişiydiler. Gruplar halinde fotoğraf çektirdiler. Her grubun ayrı bir ismi vardı.
Örneğin Eruh ilçesini basacak grubun adı “14 Temmuz Propaganda Takımı” olarak tespit edilmişti. Bu adı PKK’lı Hayri Durmuş’un ölüm orucuna başladığı tarihten almışlardı. Onun anısına bu ismin kullanılması uygun bulunmuştu.
Tüm umut bu gruptaydı. Her şeyi, örgütün en önemli komutanı Mahsum Korkmaz planlıyor, en ince ayrıntılar üzerinde duruyordu. Şemdinli ve Şirvan’a baskın gerçekleşirse iyi olacaktı. Ama tam ağırlık Eruh’a veriliyordu.
Tarih 14 Ağustos 1984. Siirt’in Şirvan ilçesine yönelik taciz atışları başladı. Bu atışlar kısa sürdü. Komutan. “Biz yanlış yaptık” dedi, Faysal kod adlı terörist. “Bize verilen talimata göre Şirvan’ı bu akşam değil, yarın akşam basmamız gerekiyordu.” Takım sorumlusu Sarı Hüseyin “Doğridir Vallah” dedi.
Emir yanlış uygulanmıştı. Bunun hesabı kendilerinden sorulacaktı.
Geri çekildiler gruplar arasında telsizle haberleşme yoktu. Bu silah sesleri kopacak fırtınanın habercisiydi. Ancak, dönemin hiçbir yetkilisi Şirvan’a yönelik saldırıyı dikkate almadı. Birkaç sarhoşun işidir diyenlerin yanı sıra eşkıyalar arasında yapılan çatışma diyenler de oldu.
15 Ağustos’ta öğle saatlerine doğru Şirvan’a yapılan saldırıyı unutmuşlardı bile. Dönemin İlçe Jandarma Komutanı silah seslerinin yükseldiği bölgeye sabah erken saatlerde bir devriye çıkartmış, orada ölen ya da yaralanan olup olmadığını öğrenmeğe çalışmıştı. İlçe Jandarma Komutanının durumu öğrenmek amacıyla bölgeye devriye çıkartması işe yaramıştı. Bu olay Şirvan grubunun eylemden vazgeçmesine etkili olmuştu.
Bölgeye devriye çıkartıldığı bilgisini “İlçede durum hareketli” diye gruba ulaştırdılar. Şirvan ilçesi “Faysal” kod adlı teröristin baskın tarihini yanlış anlamasıyla basılmaktan kurtulmuştu. Ertesi gün bölgeye devriye çıkartılması ise ilçede güvenlik önlemlerinin arttırıldığı biçiminde yorumlandı. Bu durum da, teröristlerin eylemden vazgeçmesine neden olmuştu.
Eruh’ta Birigeni yaylasındaki sarp kayalıklarda 4-5 aydır hazırlık yürütülüyordu. Sığınaklar kurulmuştu. Dikkat çekmemesi için plastik borularla sığınaklara havalandırma yapmışlardı. Eruh’tan aldıkları erzakları yöre halkına fark ettirmeden sığınaklarına getirmeyi başarmışlardı. Dağdaki diğer kanun kaçaklarıyla da ilişki kurmuşlardı. Kanun kaçaklarının kuryelerinden de yararlanmaya başlamışlardı. Sessiz ve derinden hazırlıklarını yapan bu gruba Eruh Jandarma Komutanlığına çay, kahve götüren kişi de kuryelik yapıyordu.
Dağlarda aylarca kalan bu grup hakkında jandarmaya tek bir ihbarda bile bulunulmamıştı. Güvenlik birimleri dağlardaki adli kanun kaçaklarını indirmek için çaba gösteriyorlardı.
Siirt İl Jandarma Alay Komutanı Rahmi Tüfekçi ve ekibi yaralama, kız kaçırma ve benzeri adi suçlar işlediği için dağa çıkmış kanun kaçaklarını dağlardan birer birer indirmeğe başlamışlardı.
Teslim olanlara kötü muamele yapılmadığının kulaktan kulağa ulaşmasıyla birlikte teslim olanların sayıları da artıyordu.
Gelenler cezaevinden kaçmayacaklarına da yemin ediyorlardı. Bakalım bu yeminlerinin gereğini yerine getirecekler miydi? Eruh’un basıldığı gece bunu öğreneceğiz.
Ve beklenen güne giriliyordu. 14 Ağustos’u 15 Ağustos’a bağlayan gece derin bir sessizlik vardı. Bir grup Eruh’a doğru alacakaranlıkta tek kol halinde yürüyordu. Her şey planladıkları gibi gidiyordu. Toplanma yerine gelmeden önce telefon kabloları kesilmişti. İlçelerin haberleşme ağı artık yoktu.
Birden kıyamet koptu. Bombalar patlıyor, keleşinkoflar gecenin sessizliğini bozuyordu. Ortalık ana-baba günüydü. Koca ilçe bir grup teröriste teslim olmağa başlamıştı. Teröristlerin karakolun içine girer girmez sordukları ilk soru Komutanın kim ve nerede olduğuydu. Mehmet Astsubay rütbelerini olayın şaşkınlığı geçtiğinde çoktan sökmüştü. Nöbetçi er Süleyman Şehit olmuştu. 9’u asker, 12 kişi yaralanmıştı.
4 terörist bankaya yöneldi. Hedef kasayı açmaktı. Patlayıcıyla kasayı açmak istediler. Ancak, kasayı açamadılar. Bekçinin çenesine namluyu dayayıp sordular: “Nerede banka müdürü, nerede kasa anahtarı?”
Bankanın üst katında lojmanlar vardı. Koşarak müdürün evine girmek istediler. İçeride kimse yoktu. Muhasebe Müdürü Musa Çaynak’ın evine girdiler. Çaynak’a “Ver kasanın anahtarını” diye bağırdılar. Çaynak “Anahtar Müdür Beyde dedi… Daha sonra hoparlörden bir anons yükseldi: “Dikkat dikkat Ziraat Bankası Müdürü Şaban Sezai Yılmaz, acele bankaya gel. Gelmemen halinde elimizde olan eşin ve çocuğun yarım saat içinde öldürülecek.” Yılmaz, anonsu duyuyordu. Yılmaz o karışıklıkta bir tavuk kümesine girmiş ve yüzüstü yatmıştı. Müdür tam 4 saat kümeste saklandı.
“O gün bir daha gelmesin” diyor ve şöyle anlatıyor:
“Her şeyi göze aldım ve çıkmamaya karar verdim. Kümese girdiğimi görenler vardı. İsteseler beni ele verebilirlerdi. Bir ara kümesin üzerinde ayak sesleri duydum. ‘Buralarda yok’ diye bir ses duydum. 4 saat kümeste bekledim… Tavuk kümesinde bit çoktu. Her tarafım kaşınmaya başlamıştı. Ama kaşıyamıyordum. Eşim ve çocuklarımın öldürülmüş olabileceklerini düşünüyor, çıldırıyordum.” Bankacının eşi ve oğlu jandarmanın bahçesindeydiler.
Seken kurşunlardan diz kapağından yaralanan oğlu Mehmet Recai Yılmaz acı içinde kıvranıyordu.
Cezaevi kapısı gürültüyle açıldı. Mahkumlar karşılarında eli silahlı sivilleri gördü. İçeriye girenlerin ilk sözleri “Kürdistan’ı kurduk. Af çıkardık. Özgürsünüz, çıkabilirsiniz” oldu. Birisi, cesaret edip, “Valla biz kaçmayacağımıza dair komutana söz vermişiz. Ancak öldürerek çıkarabilirsiniz” dedi. Teröristlerden biri “komutan artık benim” dedi. Göğsünü yumruklayarak. Cezaevinden çıkmamak için büyük bir direniş vardı. Teröristler kapıyı açık bırakıp giderken, mahkumlar kapıyı kapattı. Arkasına ne buldularsa doldurup barikat oluşturdular.
Meydanda birileri nutuk atıyor, birileri yere yatırdıkları vatandaşların kafalarına keleşnikofu dayamış “Kaymakamın evi nerede, savcının evi nerede, komutan nerede?” diye soruyordu. İnsanlar ne kaymakam Mustafa Erdoğan’ın evini, ne savcının lojmanını gösteriyordu. Yanıt “Vallahi bilmiyorum…” oluyordu.
Eruh’un basıldığı saatlerde Hakkari’nin Şemdinli ilçesi de basılıyordu. Grup içinde bulunan Seferi Yılmaz, Şemdinli’yi iyi biliyor, onlara kılavuzluk yapıyordu. Baran, Mehmet Ağaaslan ve Celal, Jandarma Karakolu karşısındaki cami ile yol arasına yerleşti.
Bir grup, inşaat halinde olan askerlik şubesine yöneldi. Seferi Yılmaz silahlı grubu şubenin üst katına çıkardı. Roketatarı kullanan Hüseyin Tilki, Gazinoyu hedef alıp bir el ateş etti. Roketatar ağaca çarptı. Bu arada keleşnikoflu grup subay gazinosuna sürekli olarak ateş ediyordu. Bu atışlar 5 dakika kadar sürdü. Grup inşaattan inip çekilmeğe başladı.
Teröristlerin askeri binalara yönelik saldırısı sonucu askerlik şube başkanı Tuncay Şenerol, Astsubay Çavuş Memiş Arıbaş, Jandarma Çavuş Sedat Kurum ağır şekilde yaralandı. Astsubay Memiş Arıbaş almış olduğu mermi yarası sonucu daha sonra şehit oldu.
“Kara haber telgraftan tez gider” derler amma, Eruh’un basılmasını bildirmek öyle kolay olmadı. “İlçemiz basıldı” haberini Valiliğe bildirebilmek Kaymakam Mustafa Erdoğan’a düşüyordu. Şimdi gecenin karanlığında yola çıkmak hiç de akıl işi değildi… Dahası gitmeğe yürek isterdi… İşte o yürek genç Kaymakam Mustafa Erdoğan’da, Orman Bölge Şefi Ali Aksu’da dahası bugün kimsenin adını bile hatırlamadığı Siirt’ten Eruh’a yolcu getiren ve karanlık çökünce geri dönmeyen bir taksi şoföründe vardı. Yanlarına bir jandarma eri aldılar. Taksi şoförü “Valla beyim bunlar yola bile pusu kurmuşlardır. Gidiyoruz amma, Allah sonumuzu hayır ede” dedi. Kaymakam “Ne pahasına olursa olsun gitmeliyiz. Sabahı bekleyecek zaman değil” karşılığını verdi.
Vali Konağının önüne geldiklerinde saat 02:00 civarıydı. Konağın bekçisi Vali’yi rahatsız etmekten korkuyor, “Sayın Kaymakamım sabah gelseniz olmaz mı?” diyordu. Kaymakam, bekçiyi tersledi ve Vali Recep Birsin Özen uyandırıldı. İlçesi basılan Kaymakam çok sıkıntılıydı. Gerilimli bir yolculuktan sonra Vali konağına ulaştığında bitkin vaziyetteydi. Bayılacaktı. Daha Kaymakam ağzını açmadan jandarma er konuştu:
“Vali abi bizim ilçeyi bastılar. Bölük yazıcımız Süleyman Aydın şehit oldu. Çok sayıda arkadaşımız yaralı.” Kaymakam Mustafa Erdoğan daha fazla direnemedi.
Bulunduğu koltuğa yığıldı. Bayılmıştı. Kaymakamı ayıltmak için kolonya dökülüyor. Kendine gelip sakinleşince, olup bitenleri anlattı. Eruh’un basıldığını Siirt Valisi Recep birsin Özen, Şemdinli’nin basıldığını da Vali Arif Akbulut Ankara’ya bildiriyordu. Terör örgütünün kanlı eylemleri için işte “O gece” düğmeye basılmıştı.
Ayrıca, konuyla ilgili mahkeme kararını olduğu gibi yayınlamak suretiyle anlatmak en iyi yol olduğu için, mahkeme kararını olduğu gibi aşağıya alıyoruz.
İŞTE, PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN LİDERİ ABDULLAH ÖCALAN’LA İLGİLİ MAHKEME KARARI:
15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh ve Şemdinli İlçelerine terör örgütü mensuplarınca yapılan baskınlar sanık Abdullah ÖCALAN’ın emir ve talimatıyla gerçekleştirilmiş olup, sanık Savcılık ve Tutuklama Hakimliği’ndeki beyanlarında da bu olayların kendisi tarafından verilen talimatlar üzerine gerçekleştirildiğini açıkça anlatmıştır.
OLAYLARIN GELİŞİMİ
1) ERUH İLÇESİNE BASKIN YAPILMASI
15 Ağustos 1984 tarihinde meydana gelen bu terör eylemine bizzat katılan örgüt mensubu Mustafa ÇİMEN’in Diyarbakır Sıkıyönetim 1 No’lu Askeri Mahkemesi’nin 07.05.1985 tarihli oturumundaki anlatımlarına göre;
“...Eruh olayından 15 gün kadar önce Hasan (K) adlı Merkez Komite üyesi Sabri OK ve Mehmet HOCA ile birlikte Gürzova Köyüne gittik. Bu köyde Pervari ilçesinde okuyan bir öğrenciyle ilişki kuracaktık. Öğrenci gelmediği için ilişkiyi kuramadık. Üçümüz birlikte dönüşte Hacıyusulhan köyüne geldik. Örgüt arkadaşlarından Hacı ile yanında bulunan bir iki arkadaş bizi bekliyorlardı. Hacı, Sabri OK’a bir pusula geldiğini söyledi. Bunun üzerine Sabri OK hemen toparlanıp, Umyanus’a gideceğimizi söyledi. Umyanus’a ben, Hacı, Kerim, Mehmet HOCA ve Sabri OK’la birlikte gittik. Umyanus köyünde Süleyman’ın çadırına vardık. Bizden sonra çadıra İzzettin EVCİL ile bir iki kişi geldi. İzzettin EVCİL, Sabri OK’a Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ’ın kendi grubuyla bizi beklediğini söyledi. Bunun üzerine Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ ile buluşmak üzere gittik. Fakat gece bulamadık, öğlen saatlerine doğru Umyanus köyünün güneyindeki ormanlıkta Mahsun KORKMAZ’ın grubuyla buluştuk. Mahsun KORKMAZ’ın yanında 15 kişilik bir grup vardı. Bu grup Irak’tan gelmişti. Agit ile Sabri OK, bir saat kadar yalnız konuştu. Daha sonra Sabri OK beni çağırdı. Bölgeden ayrılacağını, önemli bir husus olup olmadığını söyledi. Kendisine bölgedeki önemli hususları bir önceki raporumda belirttiğimi söyledim. Bu konuşmamdan sonra Sabri OK ile Mehmet HOCA bizden ayrılarak gitti. Mahsun KORKMAZ’la karşılaştığımda yanında tanıdıklarımdan Haşim, Şiar, Kazım. Biji. Erdal, Azat, Haydar. Doktor Baran, Ömer, Küçük Ali ve İbrahim kod adlı Şahin vardı. Sabri OK ile Mehmet HOCA yanımızdan ayrıldıktan sonra Agit bir yere gideceğimizi söyledi. 15 kişilik bir grupla hareket ettik. İzzettin EVCİL bize kılavuzluk yapıyordu. Pervari’nin Yanıkses köyüne geldik. Agit bana iki adres verdi. Bunlardan hangisi hazırsa al gel dedi. Ben Yanıkses köyüne gittim. Ömer AYDAR’a söyledim. Kabul etmedi. Daha önceden tanıdığım Ekrem KIZIL’a söyledim, o da kabul etmedi. Ekrem KIZIL’ı soruşturmada tanıdım. Ömer AYDAR kabul etmeyince Ekrem KIZIL’a rasgele teklif ettim. Örgütsel bir ilişkimiz yoktur. İsmini de soruşturmada öğrendim.
Yanıkses köyünden Hamit ŞENCİ’yi alarak Agit’in yanına götürdüm. Agit. Hamit’i ikna etti. Bir müddet yürüdükten sonra Hamit ŞENCİ yolda itiraz etti. Fakat Mahsun KORKMAZ, sen bizim gözümüz olsan da seni bırakmayız. Sen bizim yapacağımız işi biliyorsun, dedi ve Hamit ŞENCİ’yi bırakmadı. Hamit bizi Ciraf Yaylası. Biriaska mevkiine kadar götürdü. Burada Agit bana bir adres verdi. Tünekpınar’dan Abdülaziz oğlu Ömer’le görüşmemi istedi. Ben gidip Ömer’i gördüm. Ona arkadaşları sordum. Ömer beni Banikürsi mevkiine götürdü. Orada bizi bekleyen Selahattin ÇELİK, Cemal kod adlı Halil KAYA, Bedran kod adlı Hilvan sorumlusu Reşo diye bilinen şahıs, Urfalı Botan, Cengo kod adlı Abdurrahman KANDEMİR, Bozan kod adlı Kemal ELLİK, Fikret kod adlı Burhan İLİK, Musa kod adlı şahıs, Ferhan kod adlı Ağaçyurdu’ndan tahminime göre Adil TUNÇ isimli şahıs ile Selim kod adlı Fevzi AYDIN vardı. Bu yeri öğrendikten sonra Agit’e gittim. Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ’ın grubunu alıp, bizi bekleyen Selahattin ÇELİK’in grubuyla buluşturdum. Burada bir hafta kadar kaldık. Tahminime göre Halil KAYA, Fikret ve Selim’i köylere göndermiş, ne kadar milis varsa al gel demiş, bunun üzerine İbrahim KAYA, Abdurrahman BASKAK, Kırkkuyu köyünden Hakkı kod adlı Resul BALİÇ ile Berkevir köyünden Cuma kod adlı Ali GUN ile Şırnak Şeridi köyünden Sorej isimli şahıslar geldiler.
Resul BALİÇ’e Hakkı kod adını, Ali GÜN’e de Cuma kod adını orada biz verdik. Ali GÜN’de Mahir kod adlı Mücahit KILIÇ’ın silahı vardı. Mahir kod adını kesin biliyorum. Eğer bu kod adlı şahıs, sarışın bıyıklı ise Mücahit KILIÇ’tır. Mahir eyleme katılmadığı için silahını Ali GÜN’e verdik. Mahsun KORKMAZ’la karşılaştığımızda Dereler köyünden Küçük Ali, dereler köyü Baerik Mezrasından Keleş kod adlı Nuri isimli şahıs ile yine Dereler köyünde yalnız bir evde oturan İbrahim kod adlı Şahin, Mahsun KORKMAZ’ın grubu içerisindeydi. Bu şahıslar milis olarak aramızda bulunuyordu. Köyden milis olarak getirilen İbrahim KAYA, Abdurrahman BASKAK, Resul BALIÇ, Ali GÜN ve Sorej isimli şahıslarla ayrı ayrı konuştum. Örgütçe çok önemli bir eylem yapacağımızı, bu eylem sonunda tutuklanabileceğimizi, vurulup öldürülebileceğimizi, yaralanabileceğimizi anlattım. Bu anlatmam karşısında bu şahıslar her şeye razı olduklarını, örgütçe kararlaştırılan bu eyleme severek katılacaklarını bana söylediler. Bunun üzerine eyleme katıldılar. Grubumuzda yani örgütte fazla silahlar vardı. Bu silahı bunlardan birine verdik. Köyden silahlı gelip gelmediklerini bilmiyorum. Silahsız gelmişler ise mutlaka örgüt orada onlara silah vermiştir.
Örgütçe belirlenen milis tabiri: Gündüzleri köyünde normal işini yapan, örgütçe bir eyleme geçeceği zaman silahını çıkarıp, örgüt için örgütün gayesi doğrultusunda savaşan, örgütün amacını bilen, savaşmanın dışında da örgüte her türlü maddi ve manevi yardım yapan kişi anlamına gelmektedir. Biz milis olarak belirttiğimiz İbrahim KAYA. Abdurrahman BASKAK, Resul BALİÇ, Ali GÜN, Sorej, Küçük Ali, Nuri ve İbrahim kod adlı Şahin’i kastetmekteyiz. Örgüte katılan milislerden Sorej, bir daha köyüne dönmeyip örgüt içerisinde profesyonel olarak kalmıştır. Diğerleri eylemden sonra köylerine dönmüştür.
Banikürsi dağında bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya geçen duruşmada belirttiğimiz milisler katılmadı. Zaten PKK’nın silahlı elemanı olan bizler katıldık. Toplantıyı Selahattin ÇELİK yönetti. Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ da Selahattin’e yardım etti. Toplantıda Türkiye ve dünyadaki durumlar izah edildi. Bu durumlar karşısında PKK’nın Kürdistan’daki mücadelesini sürdürebilmesi için zorunlu olarak eylemlere geçeceği ve bu şekilde kitleleri hareket geçireceği belirtiliyordu. PKK örgütünün Kürdistan’daki mücadelesini yürütebilmesi için Hezene Rızgariye Kürdistan adlı örgüt içerisinde bir teşkilatın kurulduğu, bu teşkilatın görev ve amaçlarının bildiride amaçlandığı, bütün PKK örgüt üyelerinin HRK’nin amaçları doğrultusunda faaliyet yapacağı açıkça belirtiliyordu. HRK’nin kuruluşu bu yerde açıklandı. Tahminime göre PKK örgütünün Irak’ta bulunan üst düzey yöneticilerinin HRK teşkilatının kurulmasını kararlaştırmışlar, bu teşkilatın tüzüğünü önceden hazırlamışlar, durumu Selahattin ÇELİK’e bildirmişler. Selahattin ÇELİK de bu PKK’nın teşkilatının kurulduğunu bize açıkladı. Ne amaçla kurulduğunu belirten bildiriyi de orada bize okudu. HRK’nin silahlı takımlar şeklinde oluşturulduğu da daha önceden tespit edilmiş. Selahattin ÇELİK, HRK’nin kuruluşunu açıkladıktan sonra faaliyet gösteren silahlı elemanların takımlarda yer alacağını söyledi ve Beytüşşebap, Uludere, Eruh, Şırnak ve Silopi yöresinde faaliyet göstererek takımın adının da “14 Temmuz Silahlı Propaganda Takımı” olduğunu bildirdi. Bu takımın üç gruptan oluştuğunu belirtti. Birinci grupta, Erdal kod isimli Hüseyin ENGİZEK sorumlu olarak bulunuyordu. Bu grup Beytüşşebap ve Uludere bölgesinde faaliyet yürütecek, 2 nci grubun başkanı ben Mustafa ÇİMEN Tevfik kod adıyla biliniyordum. Benim sorumluluk saham da Eruh ve Pervari ilçesi bölgesiydi. Benim grubuma bağlı olarak Fikret kod isimli Batman’lı olan biri, Kerim kod isimli Antep’li bir şahıs, Selim kod adlı Fevzi AYDIN, Bozan kod adlı Kemal EMLİK, Mardin’li Milli Karakolu baskınında öldürülen Musa kod adlı şahıs ile Suruç’lu Şişman Hacı kod adlı şahıs bulunuyordu.
...Silahlı propaganda takımımızın ismi daha önce PKK örgüt üyesi olarak yargılanıp 14 Temmuz 1983 tarihinde ölüm orucuna gideceğini açıklayan Mehmet Hayri DURMUŞ’un ölüm orucuna başladığı tarihten alıyordu.
HRK’nin bir tüzüğü vardı. Bu tüzükten HRK kurulduktan sonra bu kuruluş içerisinde görev alan elemanların uyacakları kuralları belirtiliyordu... 14 Temmuz propaganda takımı olarak gruplara ayrıldıktan sonra, grupların ve bütün grupların fotoğrafları çekildi. Selahattin ÇELİK, HRK’nin kurulmasının Türkiye ve dünya kamuoyuna çok güçlü bir eylemle duyurulacağını açıkça söyledi. Silahlı propaganda takımımızın komutanı Agit kod adlı Mahsun KORKMAZ’dır. Ben Mustafa ÇİMEN ve Agit’in siyasi yardımcısı ve aynı zamanda takım komutanı yardımcısı idim. Mahsun KORKMAZ’dan sonra takıma ben komuta ediyordum.
Mahsun KORKMAZ, Fevzi AYDIN, Kemal EMLİK, Mehmet SEVGAT ve Erdal kod adlı şahıs birlikte ayrılarak işleri olduğunu söyleyip birlikte gittiler. Bana takıma komuta edeceğimi belirttiler. Daha sonra da öğrendiğime göre, bunlar ayrıldıktan sonra Eruh’a baskın yapılacağı için keşif yapmaya gitmişler. Bunlar ayrıldıktan sonra ben ve birkaç arkadaşım pankart hazırladık. Bu pankartlar “KAHROLSUN FAŞİST TÜRK SÖMÜRGECİLİĞİ! YAŞASIN PKK! YAŞASIN HRK! HALK DUŞMANI CANİLERDEN HESAP SORULACAKTIR VE DEVRİM ŞEHİTLERİMİZ ÖLÜMSÜZDÜR” sözlerini ihtiva ediyordu. Mahsun KORKMAZ ve arkadaşları keşif işlemini yapıp üç gün sonra bulunduğumuz yer yakınına gelerek bizi çağırdılar. Bu çağırma üzerine bütün arkadaşlarımı toplayarak, bulunduğumuz yere 4 km. uzaklıktaki Birigeni Yaylasındaki sarp kayalığa gittik. Mahsun’un yanına vardık. Mahsun KORKMAZ beni Kemal EMLİK, Erdal ve Bedran kod adlı şahısları çağırarak bize HRK’nin kurulduğunun duyurulması için Eruh Jandarma Bölük Komutanlığına baskın düzenleneceğini söyledi. Bu anda Eruh ilçesine baskın yapılacağını öğrendim. Mahsun KORKMAZ, keşifte de daha önce planladığı bilgilerin ışığı altında baskının planlamasını yaptı. Planlamaya Mahsuıı’la birlikte Kemal EMLİK, Erdal ve Bedran kod isimli şahıslarla ben iştirak ettim. Bütün arkadaşlar, planlamada fikirlerini söylediler. Ben keşfe katılmadığım için planlama sırasında suskun kaldım. Bu planlamadan sonra Erdal kod adlı şahısla Mehmet SEVGAT bombalı pankartlar hazırladı.
Eruh baskını planına göre, baskını Mahsun KORKMAZ yönetecekti... . Eruh baskınında hücum grubunda: Erdal, Selim kod adlı Fevzi AYDIN, Haydar, Musa, Şiar, Fikret kod adlı Burhan İLİK, Ferhan kod adlı Ağaçyurdu köyünden Halil TUNÇ ve Azat kod adlı şahıs vardı. Gazino grubunda: Bedran kod adlı Mehmet SEVGAT, Kerim kod adlı Antepli bir şahıs ile Biji kod adlı Şahin BİLİCİ vardı Propaganda grubunda: Ben Mustafa ÇİMEN, Sorej ve Ömer kod adlı şahıslar vardık... Eruh ilçesindeki Jandarma Bölük Komutanlığının krokisi düz bir araziye taşlarla çizilerek provası yapıldı. Provadan sonra Eruh’un güneyindeki dağa geldik... biz akşam olunca, saat 21.00 sıralarında bulunduğumuz yerden grup halinde ilçeye doğru hareket ettik... ben, Midyatlı Ömer, Sorej camiye girdik. Camide ses yayını cihazını açtım. Ses yayın cihazından, hoparlörlerden ilçe halkına hitaben HRK'nin kuruluş bildirisini okudum... askerlere teslim ol çağrısında bulundum... Bölüğün önüne giderek sipere yattım. İzzetin EVCİL birkaç askeri yere yatırmış başında bekliyordu..." şeklinde olayın oluş biçimini açıklamıştır.
15 Ağustos 1984 günü saat 21.30 sıralarında PKK örgüt mensupları yukarıda Mustafa ÇİMEN’in belirttiği üzere oluşturulan gruplar Eruh ilçesine saldırmışlar. İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’na silahlı ve bombalı saldırı sonucu Nöbetçi Er Süleyman AYDIN şehit olmuştur.
Silahlı saldırı sonucu Jandarma Birliği bahçesinde bulunan sivil vatandaşlardan Asli ERIŞİR, M.Recai YILMAZ, Özgür AYKIN ile Jandarma koğuşuna yapılan el bombalı ve silahlı saldırıda erlerden Doğan AVŞAR, Ali ERGUN, Hüsamettin İLKİN, Mustafa ANAR, Şenol ÖZDEMİR, Yüksel KAYNAR, Adil ALTINTAŞ, Mehmet PEŞMEN ve Bayram ERTEKİN yaralanmışlardır. Jandarma Birliğine ait çok sayıda silah, mühimmat, malzeme gasp edilmiştir.
Ziraat Bankası’nı soymak maksadıyla banka personelinin evlerine silahlı baskın yapılarak, banka personelinden Musa ÇAYLAK’ın evinden altın bilezik gasp edilmiştir. Olay sırasında ilçede dağıtılan “Yurtsever Kürdistan Halkı” başlıklı, Hezen Rızgariye Kürdistan” imzalı, 15 Ağustos 1984 tarihli bildiriler ele geçmiştir. (Kls:20/Dizi:1)
2) ŞEMDİNLİ İLÇESİNE BASKIN YAPILMASI
15 Ağustos 1984 tarihinde meydana gelen bu terör eylemine bizzat katılan örgüt mensubu Hüseyin TİLKİ’nin Diyarbakır Sıkıyönetim 1 No’lu Askeri Mahkemesi’nin 07.10.1985 tarihli oturumundaki anlatımlarına göre:
“...14 Ağustos’u 15 Ağustos’a bağlayan gece Abdullah EKİNCİ bizi topladı. Kürdistan Kurtuluş Birliği HRK’nin kurulduğunu belirtti ve bildirisini okudu. Ayrıca bölgede faaliyet gösterecek olan 21 Mart adlı Silahlı Propaganda Takımı’nın kurulduğunu da açıkladı. Abdullah EKİNCİ’nin açıklamasına göre 21 Mart Silahlı Propaganda Takımı Abdullah EK1NCİ’nin komutanlığında oluşuyordu. Zeki kod adlı Mehmet Emin TAŞDAN Abdullah EKİNCİ’nin siyasi yardımcısı Baran kod adlı şahıs da askeri yardımcılığını yapacaktı. 21 Mart Silahlı Propaganda Birliğinde ben Bilal kod adlı Hüseyin TİLKİ, Osman TEKİN, Dişsiz kod adlı İrfan PERVANE, Sarı Ömer kod adlı Mustafa ÖMÜRCAN. Kemal, Halit, Nasır, Cuma, Hamit, Cemal, Faysal, Velat ve Şerif kod adlı şahıslardan oluşuyordu. Daha sonra 21 Mart Silahlı Propaganda Takımı’ndan bazı ayrılanlar ve katılanlar da olmuştur. Daha sonraları Celal kod adlı şahıs HRK’den ayrıldı. Yerine Sarı Hüseyin kod adlı şahıs katıldı. Abdullah EKİNCİ bu şekilde açıklamalarda bulunduktan sonra örgütçe Şemdinli ilçesinin basılacağını açıkladı. Şemdinli ilçesi baskınının planları daha önce Nasır kod adlı Mehmet AĞAASLAN, Cuma, Salih kod adlı Mahmut BİLİCİ ve Mehmet Emin TAŞDAN tarafından teferruatlı olarak hazırlanmıştı. Bu şekilde açıklama yapıldıktan sonra ben Abdullah EKİNCİ, Tekin kod adlı şahısla birlikte Seferi YILMAZ ve Abdülmecit YILMAZ’la buluşmak üzere Altınsu köyünün güneybatısındaki vadiye gittik. Orada Seferi YILMAZ ve Abdülmecit YILMAZ’la buluştuk. Yanlarında Mahmut BİLİCİ de vardı. Kendileri örgüt mensupları için yiyecek temin etmişlerdi. Bu buluşmadan sonra Tekin kod adlı şahıs ile Mahmut BİLİCİ Irak’a gittiler. Bu iki şahıs eyleme katılmadılar. Biz bu şahısların yanına giderken örgütçü arkadaşlarımıza buluşma yeri vermiştik. Biz Seferi YILMAZ ve Abdülmecit YILMAZ’ı alarak buluşma yerine gittik. Arkadaşlarımız da oraya gelmişlerdi. Abdullah EKİNCİ orada eyleme katılacak şahısları iki gruba ayırdı. Birincisi, saldırı grubu idi. Sorumlusu Abdullah EKJNCİ’ydi. Grupta Mahmut kod adlı İrfan PERVANE, Baran, Nasır kod adlı Mehmet AĞAASLAN, Celal, Seferi YILMAZ, Halit, Hamit, Şerif ve ben Hüseyin TİLKİ görev aldık.
İkinci grup olan propaganda ve ajitasyon grubunda, Zeki kod adlı Mehmet Emin TAŞDAN sorumlu idi. Grupta, Sarı Ömer, Osman TEKİN, Hasan ÇAVUŞ, Cuma Velat, Cemal, Faysal, Kemal ve Abdülmecit isimli kod adlı ve hakiki isimli şahıslar yer aldılar. Her iki grubun yapacağı açıkça anlatıldı. Eylem saati olarak, saat 21.30 tespit edildi. Eyleme iştirak edecekler bu şekilde gruplandırıldıktan sonra saat 21.l0’da Şemdinli girişindeki trafonun yakınında toplandık. Saat 21.10’da saldırı grubu olarak biz hareket ettik. Bizden 5 dakika kadar sonra diğer grup hareket edecekti. Sonradan öğrendiğime göre grup da, plan gereği bizden 5 dakika kadar sonra hareket etmiş.
Seferi YILMAZ, Şemdinli ilçesini jyi bildiği için bize kılavuzluk yapıyordu. Seferi YILMAZ önümüze düştü. Baran, Mehmet AĞAASLAN ve Celal’i Jandarrna Karakolu karşısındaki cami ile yol arasına yerleştirdi. Bizi de yanına alıp önceki plan gereğince inşaat halinde olan Askerlik Şubesine götürdü. Askerlik Şubesi inşaatının kapısından girerken bir şahısla karşılaştık. Bu şahsı yakalayıp Seferi YILMAZ’a teslim ettik. Bu şahsı da alıp Askerlik Şubesinin içine girdik. Orada yatan işçiler vardı. Kapıdan içeri girdik. 6-7 kadar işçiye ‘korkmayın size bir şey yapmayacağız’ dedik. Bu şekilde konuşma yaptıktan sonra bunların başına Hamit kod adlı Mardinli arkadaşımızı koyduk. Seferi YILMAZ bizi şubenin üst katına çıkardı. Bizi yerleştirdi. Daha sonra kendisi dönüp Abdullah EKİNCİ’nin yanına gitti. Askerlik Şubesi inşaatının üst katına yerleştiğimizde bende Bisifing denilen roketatar, Şerif'te G-1, Halit’te Diktiriyof, Hamit’te G-1 silahları vardı. Önce ben roketatarla gazinoya hedef alıp bir el ateş ettim. Roketatar ağaca çarptı. Bana verilen talimata göre bir mermi daha kullanmam gerekirdi... İkinci mermiyi atmaktan vazgeçtim. Diğer arkadaşlarım subay gazinosunu sürekli olarak ateşe tuttular. 4 dakika kadar ateş ettikten sonra inşaattan inip çekildik. Abdullah EKİNCİ, Dişsiz Mahmut, Seferi YILMAZ, biz yukarıda gazinoya ateş ederken onlar da gazinoyu hedef alarak ateş etmişlerdi.... 10 dakika kadar sonra tamamen Şemdinli’yi terk ettik ve, trafonun yanında saldırı grubu olarak buluştuk. Zaten birlikte geri çekilmiştik. Propaganda ve ajitasyon grubu silah seslerinin kesilmesi üzerine onlar da geri çekilip, trafonun yanına gelmişlerdi....” şeklinde olayın oluş biçimini açıklamıştır.
15 Ağustos 1984 günü saat 21.30 sıralarında PKK örgüt mensupları yukarıda Hüseyin TİLKİ’nin belirttiği üzere oluşturulan gruplar Şemdinli ilçesine saldırmak üzere toplanma bölgesinde 15.08.1984 akşamı saat 20.00’de Berarej mevkiinde cevizin dibinde toplanmışlardır.
Aynı gün saat 21.30 sıralarında grupların yerlerini almasından sonra örgüt mensupları Jandarma Sınır Tabur Komutanlığı ve İlçe Jandarma Bölük Komutanlığını hedef alarak buralara ateş açmışlardır. Aynı zamanda ilçenin içine giren gruplardan bir kısmı Askerlik Şubesi inşaatında çalışmakta olan işçileri tehdit ederek buraya yerleşmişler, buradan askeri mahallere roketle ve uzun menzilli silahlarla ateş etmişlerdir.
Teröristlerin ilçe merkezine girişte bir bombalı pankart astıkları, pankartın üzerinde “TEKOŞINE MAZLUM DOGAN XETİRE HERDEMREYA MERONAHİ DİKİ PKK BEXWEDAME JİYANE” ibare bulunduğu, bu bombalı pankarta 5 metre kadar mesafede “HALKA DUYURU! TÜM YOLLAR MAYINLIDIR” şeklinde levhalar yerleştirmişlerdir.
Teröristlerin askeri mahallere yaptıkları silahlı saldırı sonucunda Askerlik Şube Başkanı Tuncay ŞENEROL, Astsubay Çavuş Memiş ARIBAŞ, Jandarma Çavuş Sedat KURUM ağır şekilde yaralanmışlar, Astsubay Memiş ARIBAŞ almış olduğu silah yarası sonucu şehit olmuştur.
Bir kısım terör örgütü mensupları ilçe içerisindeki kahvehanelere girerek burada oturan vatandaşları etkisiz hale getirdikten sonra “BİZ GELDİK, ARTIK KÜRDİSTAN’I KURDUK, GELİN BİZİMLE YAŞAYIN, YAŞASIN PKK KÜRDİSTAN" şeklinde slogan atarak, halka propaganda yapmışlar ve daha önceden hazırlanan bildirileri halka dağıtmışlardır. Bu bildirilerin, 15 Ağustos 1984 günü aynı saatte Eruh ilçesine yapılan baskında dağıtılan bildirilerin aynısı olduğu anlaşılmıştır.
TAŞLAMA
TAPANLAR VAR PARAYA
BUDUR İŞİN GERÇEĞİ
ÜÇ-BEŞ MAAŞ ALANLAR
BUNUN BARİZ ÖRNEĞİ
MİLYONLARCA İŞSİZ GENÇ
VAR İKEN ÜLKEMİZDE
ÜÇ-BEŞ MAAŞ ALAN VAR
BEYT-ÜL MALDAN HEMİ DE
BEYT-ÜL MALIN MUMUNU
KULLANMAZKEN ÖMERLER
YAĞMACI KENDİSİNİ
ÖMER GİBİ VEHMEDER
ALLAH İLE ALDATMAK
OLMUŞ İKEN İŞİMİZ
MÜSLÜMAN GEÇİNMEKTE
EN ÖN SAFLARDAYIZ BİZ