Ahmet Arıtürk

IŞIK HADİSESİ VEYA EKİNOKS GÜNLERİ VE TİLLO!

Ahmet Arıtürk

Bilindiği gibi yılın iki günü gece ve gündüz saatleri eşit olurlar. Bunlar 21 Mart ve 23 Eylül günleridir. Bu günlerden özellikle 23 Eylül

(Tillo Güneş Hadisesi Bilim ve Kültür Günleri)

olarak etkinliklerle kutlanır. Çünkü yılın bu iki günü İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından kurulmuş olan Güneş Hadisesinin izlenmesi için fırsat olarak değerlendirilir.

Peki, nedir bu güneş hadisesi. Olay,  1734’lü yıllara dayanıyor. İbrahim Hakkı Hazretleri, hocası İsmail Fakirullah’ın vefatı üzerine

“Hocamın başucuna doğmayan

güneşi neyleyim!?”

diyerek kolları sıvıyor. astronomi ve mimari bilimlerindeki bilgisini birleştirerek bir düzenek kuruyor. Önce, Hocası için Türbe yapıyor. Türbede 8 köşeli ve 10 metre yüksekliğinde bir kule yapan İbrahim Hakkı Hazretleri, Tillo’nun Doğusundaki bir tepeye

(bugünkü adıyla Kalet-ül Üstat)

olarak tabir edilen bir duvarı harçsız olarak inşa ediyor. Gece ve gündüzün eşit olduğu ekinoksu günlerinde (21 Mart ve 23 Eylül) kalenin arkasındaki vadiden yükselen güneş bu duvara çarpıyor. Kaleden geçemediği için Tillo şehrine ışık gitmiyor. Işık sadece duvarda bulunan pencereden geçiyor. İlerde bulunan bir tepeden kırılıyor. Arkasından da türbenin penceresinden içeri girerek, İsmail Fakirullah Hazretleri’nin mezarının başını aydınlatıyor.

Yani, yılın başlangıcı sayılan 21 Mart ve 23 Eylül günleri, güneşin ilk ışınları önce Hazret-i Fakirullah’ın başucuna düşerken, ancak aradan bir süre geçtikten sonra Tillo’yu aydınlatıyor. İşte,

(IŞIK HADİSESİ)

denilen olay budur!

Türbe, 1960’lı yıllarda restore edilirken, kulede gerçekleşen bir sapma sonucu mekanizma bozuluyor. Sonunda, eski Valilerimizden Sayın Musa Çolak zamanında mekanizmanın yeniden işler hale getirilmesi için İlimize bir bilim heyeti davet ediliyor. Ankara Üniversitesi bilim insanlarından Prof. Dr. Mehmet Cengiz Işık ve ekibi Tillo’ya gelerek gerekli çalışmaları yapıyor ve yılın ilk ışığının yeniden Hazret-i Fakirullah’ın başucuna düşmesi için Kalet-ül Üstat’taki pencerenin yerini kaydırarak, yeniden Kulet-ül üstattaki pencereye düşmesi sağlanıyor. Böylece 1960’lı yıllarda bozulan düzeneğe, 2010’lu yıllarda yeniden işlerlik kazandırılmış oluyor.

İbrahim Hakkı Hazretleri’nin

‘Hocamın başucuna doğmayan güneşi neyleyim’

demiş olması ironik bir deyimdir. İbrahim Hakkı istese de, istemese de güneş her gün doğacak, seyrini yapacak ve tekrar doğmak üzere batacaktır. Dünya kurulduğundan bu yana nice peygamberler, evliyalar, bilim adamları gelmiş, geçmiş, güneş hiç biri için yörüngesinden en ufak bir sapma dahi göstermemiştir. Kıyamete kadar da kendi yörüngesinde dönüp durmağa devam edecektir.

Güneş olmazsa, zaten dünyada hayat da olmazdı. Güneş’in önemine vurgu yapan o kadar çok ayet-i kerime var ki! Yeri gelmişken bir kısmını okuyucularımızın dikkatlerine sunayım:

*İbrahim “Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!” deyince o inkâr eden şaşırıp kaldı.

*Güneş’i doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu hepsinden büyük” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım”.

*Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O’dur. Geceyi, dinlenmek için; Güneş’i, Ay’ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.

*O Allah’tır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti. Allah bunu hak olarak yarattı. O, bilecek olan bir kavim için ayetlerini ayrıntılı olarak açıklar.

***

Biraz kaba bir deyim olacak! Dünya İbrahim Hakkı’sız ve İsmail Fakirullah’sız da devam etmekte amma,

GÜNEŞSİZ DEVAM ETMESİ İMKÂNSIZDIR!

Tillo’daki

IŞIK OLAYININ

asıl önemi Müslüman bir bilim adamının manevi bilimler yanında maddi bilimlerle uğraşmasının delili olması açısındandır.  Bu espriden yola çıkarak biz de diyoruz ki Müslüman

ZÜLCENAHEYN

olmalıdır.

Bu kelimenin lügat anlamı, hem dünyaya, hem ahrete ait ilimlerle donanımlı olmak demektir. Maalesef bir şairimizin dediği gibi:

“DİNDARIMIZ CAHİL, AYDINIMIZ DİNSİZ,

BÖYLE BİR CEMİYET YAŞAR MI NİFAKSIZ KİNSİZ”

Durumunda bir topluma dönüşmüşüz. Din adamı geçinenlerin bazı konuşmalarına bakıyoruz, açık bir şekilde saçmaladıklarını fark ediyoruz. Müslümanlar olarak fezayla ilgili hiçbir çalışmamız yokken, bir de bakıyoruz ki, aklı evvelin biri ABD’nin uzaya fırlattığı mekiği tarikatlarının hatim adını verdikleri bir nevi ayinleri sırasında vidalarını gevşeterek düşürdüklerini söylüyorlar.

(Böyle bir iddiaya kargalar bile güler)

diyeceğiz amma, maalesef inananlar var. İtiraz edecek olursanız,

(Allah’ın kudretine inanmıyor

musun)

diyerek, kâfir olmakla dahi suçlarlar.

KUR’AN-I KERİM’İ

ölüler kitabı haline getirdiğimiz bir gerçektir. Sık-sık duyuyoruz ki, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından okutulan binlerce hatim ölülerin ruhlarına hibe edilmekteymiş. Kardeşim, ölülerle uğraşmayı bıraksanız da, biraz dirilere yönelseniz olmaz mı!

23 Eylül günü için böyle bir yazı yazarak

ZÜLCENAHEYN

bir din adamı olan İbrahim Hakkı Hazretlerini analım istedik. Müslüman bir mütefekkir olan ve Tillo ilçemizde metfun bulunan İbrahim Hakkı Hazretleri (1703-1771) gece ve gündüzün eşit olmasından yola çıkarak yılın ilk güneşinin Üstadı Fakirullah Hazretlerinin başucuna düşmesini sağlayan bir mekanizma kurmuştu.

Bunu şunun için yazdım ki, İbrahim Hakkı Hazretleri de sonuç itibarıyla bir din adamıydı. Ama

ZÜLCENAHEYN

olarak tarif edilecek sınıftandı. Çünkü sadece dini bilgilerle değil fizikle, astronomiyle ve daha birçok bilim dallarıyla uğraşmaktaydı. İslam âleminin, günün ilim dallarından neden bu kadar geri kaldığını incelenirse, asıl sebebin, cahil din adamlarının telkinlerinin etkisinden olduğu anlaşılacaktır.

Müslümanlara

(BİR

HIRKA, BİR LOKMA)

felsefesini yutturan bu gibilerin, gerçekte servet-saman sahibi olduklarını anımsatalım. Müritlerine

(BİR

HIRKA, BİR LOKMA)YI

öğütlerken, kendileri servet saman içinde yüzenlere aldanmayalım. Müslüman’ların en iyilerinin hem madden, hem manen zengin olanlar olduklarını asla unutmayalım.

(Allah’ım, bize hem dünyada, hem ahrette güzellikler ver)

duasının ne anlama geldiğini unutmayalım. Hem dünyamızın, hem ahretimizin mamur olması için çalışalım. Gerçek Müslüman’ın

ZÜLCENAHEYN

olması gerektiğinin bilincinde olalım.

“HAK ŞERLERİ HAYREYLER”

İbrahim Hakkı Hazretlerinin Üstadı İsmail Fakirullah Hazretlerinin türbesi için kurduğu ışık düzeneğinin restorasyon sırasında bozulması başlangıçta şer görülse bile aslında hikmetlere vesile bir olaydır.

İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından takribi 250 yıl önce

“Yeni yılda doğan ilk güneş, hocamın başucunu aydınlatmazsa, ben

o güneşi neyleyim.”

düşüncesiyle kurulan ışık sisteminin bozulmasında ne gibi hikmetler olduğunu kendimize göre anlatmağa çalışalım.

İsmail Fakirullah Hazretleri vefat ettiği zaman, talebesi İbrahim Hakkı tarafından yapılan türbede kurulan ışık düzeneği hele o yılların teknik imkânları düşünüldüğünde  ilmi açıdan gerçekten büyük bir olaydır. Ancak, büyük bir ihtimalle o yıllarda bu sistemin çalışma şekli konusunda kafa yoran olmamıştır, bile. Hatta basit bir olay gibi algılanmıştır.

İbrahim Hakkı Hazretleri, Işık sistemini kurmak için Tillo’nun 3-4 Km. doğusundaki bir tepe üzerine kendi elleriyle bir duvar inşa etmiştir.  Ki bugün biz bu duvara

‘KALET-ÜL ÜSTAD’

diyoruz. Bu duvarda açılan 40×50 Cm boyundaki pencereden her yıl; gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart ve 23 Eylül günleri yeni doğan güneşin ilk ışınları, türbenin tümü kale duvarının etkisiyle gölgede kalırken, pencere boşluğundan geçip, türbe kulesinin

(KULET-ÜL ÜSTAT)

Penceresine yansıyarak kırılmak suretiyle İsmail Fakirullah’a ait sandukanın baş tarafını aydınlatır, böylece yılın ilk güneşinin ışınları önce Üstadının başucunu aydınlıktan takribi 5 dakika sonra Tillo’ya düşerdi.

Aslında, 1960’lı yıllarda türbenin restoresi sırasında ışık sisteminin bozulması yine İbrahim Hakkı’nın

TEVFİZNAME’SİNİN

başlangıcında söylediği:

HAK ŞERLERİ HAYR EYLER

ZANNETME Kİ GAYR EYLER

ARİF ONU SEYR EYLER

MEVLA GÖRELİM NEYLER

NEYLERSE GÜZEL EYLER

deyişindeki gibi hayırlara vesile olmuştur. Yani, şer gibi görünen bir işten hayırlar doğmuştur. Türbe restore edildiği zaman ışık sistemi bozulmasaydı, böyle bir sistemin varlığından haberdar olanların sayıları gayet kısıtlı olacaktı. Ne zaman ki türbe restore edilmek üzere yıktırıldı ve ışık sistemi tutturulamadı, ışık sisteminin bir hendese harikası olduğu ortaya çıktı, önemi anlaşıldı.

1960’lı yıllardan, 2010’lu yıllara kadar, restorasyon sırasında bozulan ışık sisteminin yeniden kurulmasına çalışılmış,  hesaplar bir türlü tutturulamamıştı. Ta ki, Prof. Cengiz Işık ve ekibi işi omuzlanıncaya kadar.

Restorasyon sırasında bozulduğunun anlaşılmasından sonra, mevcut teknik imkânlara rağmen ancak 50 yıl sonra ışık sistemine işlerlik kazandırılabilmesi, 250 yıl öncesinin imkânlarıyla böyle bir sistemin kurulmuş olmasının önemi daha iyi ortaya koymuştur.

50 yıllık süre zarfında Işık sistemine yeniden işlerlik kazandırılması için yapılan çalışmalar, sık-sık gündeme gelmiş, ilk yıllarda gazeteler, radyolar konuyu işleyerek kamuoyunu bilgilendirmişler, televizyonların da hayatımıza girmesiyle ışık sistemi daha da yaygın bir şekilde kamuoyunun malumu olmuştur.

Restorasyon sırasında ışık sistemi bozulmasaydı, bu derece dal-budak salmaz  dolayısıyla böylesine geniş bir şekilde kamuoyuna da malolmazdı. Yeniden işlerlik kazandığına göre, şimdi ben şahsen:

(İyi ki restorasyon sırasında bozulmuştu da, bu sayede kamuoyunun geniş bir kesimi tarafından böyle bir sistemin varlığı öğrenildi)

diyorum.

Evet, restorasyon sırasında ışık sisteminin bozulması

ŞER

gibi görünen bir durumdu. Amma, İbrahim Hakkı Hazretlerinin buyurduğu gibi

ŞER

görülen bir durumun, hayırlı bir sonucu olduğu ortada. Tillo’daki ışık sistemi bugün hemen her kesim tarafından duyulmuşsa, bunda bozulmasından, sonra yeniden kurulması için yapılan çalışmaların sık-sık kamuoyuna yansıtılmasının büyük etkisi olmuştur.

Sistem, ancak Siirt eski Valilerinden Sayın Musa Çolak’ın girişimleri sonucu yeniden işlerlik kazanmış bulunmaktadır.

Artık, 21 Mart ve 23 Eylül günleri (gece ve gündüzün eşit olduğu

(EKİNOKS GÜNLERİ)

ışık sisteminin anmacına uygun bir şekilde tıkır-tıkır işlediği Tillo’ya gidenler  tarafından çıplak gözle gözlenebilmektedir.

İşte, ŞER gibi görünen bir durumun HAYRA dönüşmesinin tanığı olaylardan sadece biri…

21 Mart ve 23 Eylül (EKİNOKSU GÜNLERİ)  etkinlikleri bundan böyle her yıl olacak olacak ve Tillo misafirlerle dolup taşacaktır.

TAŞLAMA

BAKALIM NE OLACAK

İTTİFAKLAR SÜRÜYOR

SEÇİME İKİ AYDAN

AZ KALDI BİLİNİYOR

YUKARIYA TÜKÜRSEK

BIYIK VARDIR BU BELLİ

AŞAĞIYA TÜKÜRSEK

SAKAL VARDIR DEĞİL Mİ

BU SEÇİM ZOR BİR SEÇİM

OLACAK ANLAŞILAN

BUNCA SALVOLAR YEDİK

AKILLANMADIK İNAN

DİNDAR İLE DİNCİYİ

KARIŞTIRMAK YÜZÜNDEN

BU HALLERE DÜŞTÜK BİZ

ŞAŞIRMIŞIZ GERÇEKTEN

DİNCİLER, KİNCİ OLUR

DİNDARLAR MERHAMETLİ

HALA AYIRAMADIK

DİNDAR İLE DİNCİYİ

DİNİ İSTİSMAR ETMEK

DİNCİLERİN İŞİDİR

BİL GERÇEK DİNDAR OLAN

ALDANMAYAN KİŞİDİR

Yazarın Diğer Yazıları