Ahmet Arıtürk

ORGAN NAKLİ, DİNEN CAİZ Mİ!

Ahmet Arıtürk

3-9 Kasım tarihleri arası günler

(Organ Bağış

Haftası)

olarak tanımlanır. Özellikle bu hafta organ bağışının önemine dikkatler çekilmekte, konferanslar, paneller düzenlenmekte, broşürler yayınlanmaktadır. Yapılan organ bağışları sayesinde binlerce insan hayata tutunmakta ve yaşamını sürdürebilmektedir. Organ bağışında bulunmak konusundaki tereddütlerden biri de, organ bağışının dinen caiz olup olmadığı konusundadır.

Organ nakli, 20. yüzyılın sonlarında başlayarak giderek yaygınlaşan bir tedavi yöntemidir. Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim’de ve Hadisi şeriflerde doğrudan organ nakli zikredilmez. Ancak, yine Kur’an’ı Kerim’in bazı ayetleri ve bazı hadisi şeriflerin yorumlarından yola çıkılarak, organ naklinin caiz olduğu, hatta caizden öte, büyük bir sevap olarak algılanması gerektiği kanaatindeyiz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de mealen:

“Eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur”

buyrulmaktadır. Bu demektir ki, bir insanı ölümden kurtarmak sevapların en büyüklerindendir. Bu durumda, insanın daha sağ iken, ölümü halinde organlarını bağışladığını beyan veya vasiyet etmesi, ayniyle bir insanın hayatını kurtarmak hükmündedir.

Tedavi olmak ise Peygamber Efendimizin emridir. Bir hadis-i şerifte mealen:

“Ey Allah’ın kulları tedavi olun. Zira Allah, yaşlılık hariç takdir ettiği her hastalığın mutlaka şifasını da vermiştir. Allah hem derdi hem de devayı göndermiş, her hastalığa bir çare yaratmıştır. Tedavi olun, fakat tedavide haramı kullanmayın”

buyrulmaktadır

.

Organ nakli, sadece beyin ölümleri gerçekleşenlerin uzuvlarının alınması da değildir. Gerektiğinde diri insandan, diri insana da organ nakli yapılabilir. Böbrek, karaciğer, ilik nakli gibi nakiller, dirilerden, dirilere yapılan organ nakilleri cümlesindendir.

Organ Bağışının dinen caiz olup olmadığı konusunda yaşanan tereddütlere  fetva vermeye en yetkili kurul şüphesiz Diyanet İşleri Yüksek Kuruludur.  Kurul tarafından konuyla ilgili olarak verilen fetvaya göre: “Organ veya dokusu alınan kişinin, ölmüş olması, organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında buna izin vermiş olması veya hayatta iken yakınlarının rızasının sağlanması, alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir ücret alınmaması, tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir” denilmektedir.

Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, ölen kimselerden alınacak organ ve dokuların, tedavilerinin ancak bu yoldan yapılabilecek hastalara nakli konusunda istenen fetvayı verirken, Kuran-ı Kerim ve Hadisler'de organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm bulunmadığına da vurgu yaparak:  "Dinimizde, kitap ve Sünnet'in delaletlerinden çıkarılmış umumi hüküm ve kaideler de vardır. Bilindiği üzere, insan mükerrem bir varlıktır. Mahlukatı içinde Allah onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, İslam alimlerince caiz görülmemiştir. Ancak, zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir. Nitekim dinimiz, bir kısım fiil ve davranışları yasak kılmış, kitap ve sünnet bunları tespit etmiştir. Sözgelimi murdar hayvan (meyte), kan, domuz eti, şarap... vb. şeylerin yenilip içilmesi, alınıp satılması, ilaç olarak kullanılması haram kılınmıştır. Ancak, zaruret halinde bunlardan ölmeyecek kadar yenilip içilmesinin (el-Bakara, 173; el-Maide, 3; el-En'am, 119) meşru olduğu beyan buyurulmuştur."

Ayrı Fetvanın devamında İslam alim ve hukukçularının zorunluluk durumunda bir ölçüde dinen yasaklanmış şeyleri mubah kıldığı ve zaruret halinde, başka bir çare olmayan bütün yasakların zaruret miktarınca işlenmesinin caiz ve mubah olduğu sonucuna vardıkları ifade edildi. Fetvanın devamında şöyle denildi:

"O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya yaralı kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için; zarurete binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığı, hastalığın tedavisinin zaruret sayılıp sayılmayacağı, organ ve doku nakli caiz ise, hangi şartlarla caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir. İslam alim ve hukukçuları, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine, başka kemiklerin nakline, bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve hayatta bulunmaları sebebiyle hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına, fetva vermişler, canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir. O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nakli

yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir. Yurdumuz dışında, çeşitli İslam ülkelerinin yetkili kişilerince de aynı yolda fetvalar verildiği bilinmektedir. Kurulumuzca da aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku naklinin caiz olacağı sonucuna varılmıştır. Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının, meslekî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir tabip tarafından tespit edilmesi, Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine tabibin kesin kararının bulunması, Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması, Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması, alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması, tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir."

Görüldüğü gibi, zaruret halinde organ naklinde dinen hiçbir sakınca yoktur. O halde, daha hayattayken, organ bağışı konusunda hassas davranıp, zaten toprakta çürüyecek olan uzuvlarımızı, başkalarına hayat versinler diye bağışlamamızda hiçbir sakınca yoktur.

Evet, öncelikle insanın sağ iken kendi diliyle ve kendi isteğiyle ölümü halinde organlarını bağışladığını vasiyet etmesi (ölümünden sonra organları ister kullanılsın ister kullanılmasın) büyük sevaptır. Çünkü ameller, niyete göredir. Hele, hayattayken böbreğinin birini, iliğini, ciğerinin parçasını bir hastaya vererek ölümden kurtarması,

“Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur”

hükmü içinde değerlendirilir.

Yüce Rabbim, hiçbir kulunu muhtaç etmesin amma, unutmayalım ki, organ nakline ihtiyacı olan biz veya ÇOK YAKINIMIZ biri de olabilir. Ben bu yazımı noktalarken, bütün organlarımı da

(eğer birilerinin

işine yarayacaksa)

peşinen bağışladığımı vurgulamak isterim.

ORGAN BAĞIŞINDA SIFIRI ÇEKMEK!

Bilindiği gibi 3-10 Kasım tarihleri

“Organ Bağış Haftası”dır.

İlimizde Organ Bağışının (

SIFIR

) denecek düzeyde olması elbette çok dikkatleri çekici bir durumdur. Siirtliler olarak, organ bağışı konusunu neden bu denli önemsemediğimizin sebebini doğrusunu isterseniz, ciddi bir şekilde sorgulamamız lâzım. Acaba, kendilerini dini konularda otorite kabul eden din adamlarımız (

KANAAT

ÖNDERLERİMİZ!

) organ bağışı konusunda ne düşünüyorlar. Bu konuya ne kadar hassastırlar! Bütün mesailerini zekât ve fitreler üzerinde yoğunlaştıran ve kendilerini (

ULEMA

!) olarak tanımlayan din adamlarımız, organ bağışına sıcak mı bakıyorlar!  Yoksa, bu işten kendilerine bir pay düşmeyeceği için, böyle bir konuya sahiplenmek istemiyorlar mı!

Siirtli Hemşerilerimiz, ulema gözüyle gördükleri din adamlarının ağızlarına bakıyorlar. Organ Bağışı yapmanın ne kadar büyük bir sevap olduğunu söylerlerse, inanır mısınız,

SIFIR ÇEKEN SİİRT, BELKİ DE, BU KONUDA EN HASSAS İL OLAN İZMİR’İ DE GEÇECEKTİR. Çünkü bizim hemşerilerimiz, ulema geçinen din adamlarına o kadar takıntılı!

İlimizde, yıllarca, çözümsüz bırakılın bir

VAKIF SORUNU VARDI.

-“Bu sorunu neden çözmüyorsunuz?”

diye soru yönettiğim, ama gerçekten

AYDIN OLDUĞUNA İNANDIĞIM BİR DİN ADAMI,

bana o zaman şöyle cevap vermişti:

-H

iç merak etme! Vakıf arazi sorunu muhakkak çözümlenecek. Ama “Ne zaman?” diye sorarsan onu da cevaplayayım. Ne zaman ki, bizim ulema(!) takımı VAKIF ARAZİ YAĞMASINA KATILIRLAR, O ZAMAN FETVASINI HEMEN BULURLAR!

Gerçekten de öyle oldu. Şehrimizde, vakıf olarak bilinen birçok araziler, ulema takımından kişilerin tekeline girdi. Üzerlerinde hastaneler, pastaneler, marketler, iş yerleri kurdular. Tabii, onlara lâzım olunca, fetvasını da buldular!

Şimdi, bu konuda da aynı sıkıntı yaşanıyor. Bizim

ULEMA GEÇİNEN TAKIMDAN BİRİNİN MESELÂ BÖBREK NAKLİNE İHTİYACI OLSA, ORGAN BAĞIŞININ NE KADAR BÜYÜK SEVAP OLDUĞU ANLATILACAK YA!

Ne dersiniz, böyle bir bedduada bulunursak, toplumun yararı açısından bedduamız, gerçekte

DUA YERİNE GEÇMEZ Mİ!

ANEKDOT

Nasrettin Hoca’nın, Kadılık yaptığı dönemde huzuruna biri çıkmış:

-Hocam, senin boz eşek, benim kara kaçana tekme attı. Hayvancağız, mevta oldu. Hüküm nedir?

diye sormuş.

Hoca, umursamaz bir tavırla cevap vermiş:

-Hayvanlar için hukuk olur mu. Onlar, akıldan azade oldukları için, hukuktan da azade sayılırlar.

Davacı, sevinçli bir yüz ifadesiyle cevap vermiş:

-Hocam, galiba yanlış söyledim. Tekme atan senin boz eşek değil, benim karakaçanımdı. Mevta olan eşek de Senin eşeğin…

deyince, Hoca:

-Ha, bak o zaman iş değişti. Bakalım, kara kaplı kitapta bu konuda verilen hüküm nedir!

TAŞLAMA

BU MİLLET SIKINTILI,

BU MİLLET ÇOK DERTLİDİR

İŞ YOK, AŞ YOK, EKMEK YOK

AFRİKA’DAN GERİDİR

MİLLETİ GERİYORLAR

SÖYLENTİLER MUHTELİF

TÜRKÜ AYNI TÜRKÜDÜR

NAKARATLAR MUHALİF

GERÇEKTEN DE VATANDAŞ,

SADAKAYA MUHTAÇTIR

NEYLESİN Kİ ZAVALLI,

YARI TOK, YARI AÇTIR

SADAKAYA BAĞLADIK,

EKONOMİYİ ŞÜKÜR

BİZİ SADAKAYA MUHTAÇ

EDENLERE TEŞEKKÜR!

Yazarın Diğer Yazıları